11 Ağustos günü Türkiye Yeni Bir Sabah’a uyandı. O gün milletimiz, Başkanını ilk kez kendisi seçen bir millet olarak, gelecek için yeni bir sayfa açtığını dünyaya ilan etmiştir. Anlayanlara ve anlayamayanlara da. Türkiye'nin halk tarafından seçilmiş ilk cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN'dır. Erdoğan şimdi yeni Türkiye'nin yeni kadrolarını kuracak. Bunun için de uzun zamandır çalışıyor, görüşmeler yapıyor. Bu parti hiç durmayacak galiba, hep yola devam edecek. Allah yar ve yardımcıları olsun.

Yeni bir kabine, yeni parti yönetimi ve yeni yöneticiler. Partimiz, bir yıl sonra Ak Parti'yi seçime götürecek ekibi değil, bundan sonra yeni Türkiye'yi yönetecek ekipleri oluşturacak. Ülkenin geleceğinden ve milletin kaderinden sorumlu olacak ekipleri. Bu noktada Abdullah GÜL’ün görev süresi ile Ak Parti kongresi tarihlerini için, “siyasetin doğasına bırakmak yerinde olur”, diyorum. Zira GÜL için, Ak Parti’den koptu demek doğru olmadığı gibi, Ak Parti için de GÜL’ü partiden kopardılar demek zaten doğru doğru olmaz. Çünkü Abdullah bey bu partinin, Tayyip bey ve Bülent ARINÇ bey ile üç temel saç ayağından biridir. O zaman Davutoğlu isminin ön lana çıkmasındaki hikmet nedir? Cevap, bugün için, partinin devam edegelen çizgisine konjüktürel olarak en muvafık başbakan adayının DAVUTOĞLU olduğudur. Bunu da zaman en kısa sürede gösterecektir, ispat edecektir.

Ülkede bunlar olurken şehrimiz Isparta’da, son seçimde yenik düşmüş muhalefet partisi il başkanlarımızdan İsa YALÇIN bey, kaybetmelerine kendince mazeretler üretip, iktidar partisi il başkanına ve milletvekiline cevaplar yetiştirip, partisini kutarmaya çalışıyor medyada. Diğer muhalif CHP İl başkanımız ise kendi canı derdine düştüğünden memlekette ne olup, ne bittiği ile ilgilenmiyor gibi. MHP’li sayın YALÇIN’ın beyanatlarına bakınca, insanın “İsa beyin bizlere aklına gelip de söyleyemediği şeyler var gibi” diyesim geliyor. Zira bu memleket, yaşanabilirlik kriterlerinde ilk on il içindedir ve TÜİK rakamları ile diğer illerimizin çoğuna göre “hali vakti yerinde bir il” konumdadır. Yani ilimizin ülke geneline nispeten kangren olmuş sorunları yoktur. Gecekondusu yoktur. Eğitimde gayet iyi, sağlıkta çok önde, işsizlik seviyesi düşük, terör tehlikesinde çok rahat, emniyet bakımından güvenlidir. Belki sanayi ve kalkınmışlıkta biraz desteğe ihtiyacı vardır o kadar. Bu da, her şeyden yani devlet desteği gerekliliğinden önce, şehrin kendi dinamiklerinin isteklerine ve şehrin siyasi profilindeki manzaranın Ankara tarafından açıkça görülmesine ve şehrin Ankara’dan siyasi beklentilerine de bağlıdır. İşte YALÇIN beyin demedikleri galiba bunlardır.
 
Lafı gevelemeye gerek yok. Ne kadar ekmek, o kadar köfte, derler ya. Tekrar söylüyorum. Bu şehrin ne ticari, ne siyasi, ne de diğer sektörlerde hiçbir yol haritası yoktur.  Oluşturmak için gayret de yoktur ortada. Bütün kurumları ile oluşturulmuş ortak akıl da yoktur şehrimizde. Bu demektir ki, şehrimizin Ankara’dan beklentisi de yoktur. Zira, Isparta siyasetinin belediye ve genel seçimlerdeki ortaya koyduğu “ne şiş yansın, ne kebap” tablosu, Ankara tarafından tabii ki iyi okunmaktadır. Ispartamızın son 15 senesinin iki döneminde muhalif belediye başkanları çıkarmış olması, milletvekili seçimlerinde iktidar ve muhalefetin hepsine göz kırpması, bu şehrin yarınları adına ayaklara bağlanan prangalar gibidir.

Bu sözlerimizden halkın iradesine saygısızlık, algısı asla çıkarılmasın. Ama Ispartamız, siyaseten her an her çeşit tercihe savrulabilir bir seçmen profiline sahiptir, desek hiç de yanlış olmayacak. Durum böyle olunca şehrin yarınlarını iyileştirecek adımlar da, merkezi otorite tarafından gecikmeli olarak ele alınmakta, ötelenmektedir. Yani Ispartalılar şehirleri adına tek vücut olamamaktalar. Yani bu bizim Ankara’dan nasıl göründüğümüzle alakalı bir durum aslında. Yoksa bu memlekete Ankara’dan iktidar desteği verilmemesi ile ilgili bir durum değildir.

Benden söylemesi. (Devam edeceğiz.)

İsmail TANIŞMAN (Belediye Eski Meclis Üyesi)