Bir buçuk yıldan beri Isparta’da ikamet etmekteyiz. Çocuğumuz üçüncü sınıfta, önümüzdeki dönem son sınıfta olacak Allah’ın izniyle, muhtemelen mezuniyetin ardından Isparta’ya “EYVALLAH” diyebiliriz.

İstanbul’dan sonra Isparta, “yaşam” anlamında bize çok iyi geldi.

Çünkü Isparta her yönüyle sakin bir şehir.

İstanbul’la kıyasladığımızda başta ulaşım olmak üzere, gürültü, güvenlik, pahalılık gibi sorunlar konusunda Isparta’dan memnun kalmamak mümkün değil. Ancak insanlarının şehir gibi çok sakin olmasını biraz yadırgıyoruz açıkçası…

Sakinlik elbette iyidir. Sağlıklı olmanın şartlarından biridir. Fakat bazı konularda “aşırı sakin” olmak “keskin sirkenin küpüne verdiği zarar” gibi bir durum ortaya çıkarıyor.

Nasıl mı?

Gördüğümüz kadarıyla Ispartalı memleketine gereği gibi sahip çıkmıyor. Seçimden seçime sandığa gidip oy verdikten sonra bütün sorumluluktan kurtulmuş, memleketi artık seçtiği siyasetçilere bırakmış gibi bir tablo duruyor önümüzde.

Halkın gözü, kulağı olması gereken basına baktığımızda durum daha facia. Yerel basının, bir-iki istisna hariç çoğuna göre Isparta’da sorun yok, memleket yılın 12 ayı gül gülistanlık gibi. Gazeteler hemen hemen valiliğin, belediyenin ve diğer kurumların basın bültenlerinden ibaret. Ne yol gösteren bir haber ne de sorunlara eleştiri getiren bir yorum yok gibi…

Şehri yönetenler böyle ortama alıştıklarından bizim küçük bir eleştiri getirmemiz halinde hop oturup hop kalkıyorlar. “Yazıklar olsun” dememizi kaldıramıyorlar ve sanki hakaret etmişiz gibi davranıyorlar…

ISPARTA’YA YAZIK OLUYOR

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi biz bugün varız, Rabbim kısmet ederse belki bir buçuk bilemedin 2 yıl sonra Isparta’da yokuz. Bazen kendi kendime “Ispartalılar Isparta’ya sahip çıkmazken sana ne oluyor, otur emekliliğin tadını çıkart” diyorum. Ama fıtratım gereği haksızlığa, ihmale, sorumsuzluğa karşı suskun duramıyorum.

Ispartalılar suskun kaldıkça Isparta’ya yazık oluyor. Şayet Ispartalılar zamanında hesap sorabilselerdi ITKM sorunu 20 yıldan beri yerinde saymayacaktı.

Malazgirt Zaferi kadar önemli olan ve bu topraklarda kazanıldığı tescil edilmesi halinde Isparta’ya önemli katkılar sağlayacak Miryakefalon Zaferi’ne sahip çıkılsaydı bugün bambaşka bir Isparta’da yaşıyor olacaktık.

Isparta’nın üzerindeki ölü toprağı atılmış olsaydı bugün Antalya’ya giderken duble yol üzerinde seyahat edecektik.

Ispartalılar seçtikleri siyasetçilere, başlarındaki yöneticilere hesap sorabilselerdi gül, lavanta, elma gibi tarım ürünleri teşvik kapsamına alınırdı. Antalya’dan Isparta’ya girişteki Deri Organize Sanayi Bölgesindeki 50 bine yakın insanı rahatsız eden pis koku yaşanamazdı. Davraz Kayak Merkezi’nin katma değeri Isparta’ya daha ciddi bir şekilde yansırdı…

BARİ EĞİRDİR GÖLÜ YOK OLMASIN

Isparta’ya yerleşmeden önce bir süre Eğirdir Kemik Hastanesi’nde fizik tedavisi görmüştük. Eğirdir Gölü’nün güzelliğine işte o zaman hayran kaldık.

Ne yazık ki bugün Eğirdir Gölü ile ilgili çok üzücü durumla karşı karşıyayız.

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici’ye göre, 10 yıl önce 520 kilometrekare olan göl yüzeyi, geçen yıl 448, bu yıl ise 436 kilometrekareye kadar düşmüş, 84 kilometrekare göl yüzeyi kurumuş. Önceki yıllarda ortalama 16 metre olan gölün su seviyesi son 10 yıldaki aşırı kayıpla bugün ortalama 6 metreye kadar inmiş…

Erol Kesici, bu olumsuz gelişmelerin nedenini de anlatmış ve çare olabilecek çalışmaları sıralamış.

Merakla bekliyoruz!

Bakalım Ispartalı hemşehrilerimiz bu güzelliğe, zenginliğe, nimete sahip mi çıkacaklar yoksa “böyle gelmiş böyle gitsin” deyip Eğirdir Gölü’nün kurumasına göz mü yumacaklar?