İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili daha önceki yazımda belirttiğim üzere sözleşmenin kaldırılmasına karşı olan modernist muhafazakarlar bile Başkan Erdoğan kaldırdığı andan itibaren çok sevinmiş, sözleşmeye çok karşıymış rolüne çabucak büründüler. Herkesten önce kutlamaya başladılar.

Elbette sözleşmenin feshedilmesi güzel bir gelişme. Daha fazla aile mağdur olmadan büyük bir yanlıştan dönülmüş oldu. Ancak şimdi daha kendimize, değerlerimize uygun, sıkı tedbirler alınmalı kanaatindeyim.

Şimdiye kadar İstanbul Sözleşmesi yürürlükte değilmiş gibi son günlerde taciz ve tecavüz skandallarıyla gündemde olan CHP, her tacizde, her şiddet ve cinayet vuku bulduğunda hükümeti sorumlu tutacağını beyan ediyor. Mantıklı düşünmek gerekirse madem sözleşmenin tüm olumsuzlukları önleyici gücü vardı, neden bugüne kadar önleyemedi. 

Sabah haberlerinde İsmail Küçükkaya'yı şimdiden tahayyül etmek hiç zor değil. Eşini sözleşme varken döven o değilmiş gibi hiç kızarmadan şiddet üstüne şiddet haberini verirken yine "Bakın ben bu konuda çok hassasım." demeyi ihmal etmeyeceğinden çok eminiz.

Şiddet yalnızca kadına değil, çocuğa erkeğe, yaşlıya, engelliye, hayvana pek çok canlıya yapılıyor ve suçlular hak ettiği cezayı almadığı için her suç tekerrür ediyor. Kısasa kısas gibi caydırıcı önlemler alınmazsa yalnızca ülkemizde değil pek çok Avrupa ülkesinde de görülen şiddet ve cinayetler nihayet ülkemizde de görülecektir.

Artık Batılı kompleksler bir kenara atılıp kendi kimliğimize, aile yapımıza, dinimize ve örfümüze uygun kanunlarla ırk, renk, cinsiyet ayrımına gidilmeksizin tüm insanların hatta tüm canlıların yaşam hakkına riayet edilmeli. Evlilik, boşanma gibi genel anlamda tüm hukuk ilahi hükümlere göre dizayn edilmeli. Sapkınlık, eşcinsellik daha fazla meşruiyet kazanıp toplumun başına bela edilmemeli. 

İçkinin nasıl ki tecavüz, şiddet ve canilikte etkili bir rolü varsa fuhuş ve sapkınlığın da pek çok istismarda, cinayette büyük rolü var. Evliliğin ve aile kavramının yok edilmesi için süslü ambalajlarda sunulan Batı'nın cinsiyetsizleştirme politikalarına daha fazla sessiz kalınamazdı, kalınmadı. Hamdolsun milletimiz siyasetçilerden daha fazla sağduyu ve cesaretle sözleşmenin kaldırılması için sesini yükseltti. Başta yazarlarımız Abdurrahman Dilipak ve Sema Maraşlı olmak üzere en başından beri hakkı, hakikati yürekli bir şekilde hiç yorulmadan dile getiren, gündemde tutan, bu yüzden hakarete uğrayan, dava edilen ama hiç vazgeçmeyen herkesten Allah razı olsun...