“Türkiye’nin üzerine dayandığı en önemli faktör nedir?” diye soracak olsalar, hiç tereddütsüz şu sihirli kelimeciği söylerim: İstikrar… Yani: Süreklilik, kararlılık ve denge!

            Peki, Türkiye bu şansı nasıl yakaladı? Akıl ve vicdan sahibi herkes kabul edecektir ki bu hükümet ile. Neden mi? Çünkü tek başına iktidar da ondan! Yani koalisyon değil. Üstelik istikrarı bozan mahfillerle mücadele etme cesareti gösteren ilk sivil irade.  Yine önemli diğer bir husus dünyada olan gelişmeleri ve değişmeleri okuyabiliyor ve ona göre refleks gösteriyor.

            Hataları yok mu? Elbette var! Mükemmel mi? Asla! Ama artıları eksilerini ağdırıyor.

            Bu durumdan rahatsız olanlar var mı? Çok, hem yurtdışında hem de yurt içinde. Peki, bunlar nereye vuruyorlar? Cevabı çok kolay bir soru değil mi? İstikrara.

            Avrupa yıllarca PKK’yı besledi. Baktı ki barış süreci başladı iki koldan taktik geliştirdi. İlki barış sürecini baltalamak. İkincisi ise PKK yerine yeni bir örgütü piyasaya sürmek: DHKP-C

            Bu örgüt sol bir örgüt. Fakat geçmişi çok karanlık! Buram buram “derin” ilişkilerle dolu. Hem Batı’da hem de ülkem de! En büyük hedefi de bir Alevi-Sünni çatışmasını başlatabilmek. Bunun için hiçbir provokasyondan geri kalmıyor.

            Kâh Alevi yurttaşların kapılarını işaretliyor, kâh mezarlıklarını tahrip ediyor… En önemlisi Alevi gençleri Ali’siz Alevilik başlığı ile ateist hale getirip kendisine asker yapıyor.

            Sonra da alçakça ölüme sürüyor.

            Geçen gün bu örgüt Ankara’da Emniyet karargâhına roketatarla saldırdı. “Sözcü” ve “Aydınlık” gibi gazetelerin internet siteleri sevinç yorumlarından geçilmiyordu. Merminin neden içeri değil de duvara isabet ettiğine bazı okurlar hayıflanıyor, gazete yönetimi de bu yorumları sitesine almakta beis görmüyordu.

            Vatansever, vatansever(!)

            Hatırlarsınız bir darbe duruşmasında sanık paşalardan birisi “sizi sıcak bir sonbahar bekliyor” gibilerden bir tehdit savurmuştu. Kastettiği gezi olaylarıydı. ‘okullar açılınca görürsünüz siz gümbürtüyü’ demeye getiriyordu.

            Baktık ki Ortadoğu Üniversitesinde açılması düşünülen bir yol, kargaşa konusu haline getirildi. Bazı vilayetlerde ufak tefek bazı hareketlenmeler görüldü.

            Fakat en iğrenci geçen hafta sonu yaşandı. Beşiktaş taraftarları arasına sızan bir gurup kötü niyetli, sahaya inerek çirkin olaylar sergiledi. Türkiye’yi bütün dünyaya rezil etti.

            Bu şahıslar büyük bir öfke ile polislerin üzerine yürürken: “Her yer taksim, her yer direniş” diye bağırıyorlarmış.

            “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganından sonra bu slogan pek meşhur oldu.

            Ne bu kardeşim! Siz kime karşı askersiniz? Kime savaş açıyorsunuz? Neye karşı direniyorsunuz? Kimi düşman görüyorsunuz?

            En önemlisi siz hangi gücün içerideki uzantıları ve piyonusunuz? İstikrar düşmanları; ülkemin geleceğinin kara bulutları! Anarşi, kargaşa ve ölü seviciler!

            Ulusalcılar ve solcular kol kolaydı. Bunu biliyorduk zaten. Geçenlerde Alper Görmüş “Türkiye” gazetesinde yazdı. Şimdi sıra eski Milli Görüş’çülere gelmiş. Küfürbaz General Osman Özbek’ten tutunda Tuncer Kılınç’a kadar hepsi merhum Erbakan’a methiyeler düzmeye başlamış. ‘Meğer onun kıymetini bilememişler de,   aslında o millici bir lidermiş de, asker yanlış yapmış da!’

            Timsah gözyaşları!

 Benim tanıdığım Milli Görüş mensuplar bu iltifatlara kanmaz, kanıp da zalimleri güldürüp merhum Erbakan’ın kemiklerini sızlatmaz.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum. Ülkemiz ve çocuklarımızın geleceği için istikrarın kıymetini bilelim. Ve birde birbirimizi sevip kucaklayalım.

Alevi-Sünni, Kürt-Türk birlikte el ele yürüyelim ki, hainler kıskançlıklarından çatlasın.