​Kardeşliğe Giden Tek Yol (1)

Selçuklulardan Osmanlıya sekiz yüzyıldan fazla İslam ümmeti olarak kardeşçe  yaşadığımız bu topraklarda, Moğolların istilasına uğradık, haçlı seferlerine göğüs  gerdik. Tarih boyunca ehli küfre karşı, İslam hilafeti adına, yiğitçe birlikte mücadele verdik.

Anadolu topraklarında Türk’üyle, Kürt’üyle ve diğer kavimlerle adil bir İslam toplumu ve devleti olarak yüzyıllarca devam eden kardeşlik, son 100 yıldır Fransız ihtilaliyle sembolleşen ulusçuluk, kavimcilik şuur ve akımının nefislerimize, kanlarımıza işlemesiyle değerini, kıymetini, önemini kaybetmeye başladı.

Kavim- ırk farkı olmaksızın “Müslümanların ancak kardeş olduğu” “Müslümanların bir duvarın tuğlaları gibi olması gerektiği” emir ve telkinleri dillerimizde olmasına rağmen, kalplerimizde yer bulmadığı ve çağdaş modern kutsal hurafelerden kavmiyetçiliğe- ulusçuluğa kapılıp gittiği her geçen gün anlaşılmakta.

Bu konuda fikir beyan etmek ve yazı yazmanın zorluluğu ortadadır. Fakat zamana şahitlik eden bizlerin tarihe  not düşmek adına, bu günün sadece bize ait olmadığını, gelecek kuşakların boy vereceği, yetişeceği iklimleri bu günün koşullarının oluşturacağını bilerek, sağduyulu değerlendirmeleri ve uyarıları sunmak mecburiyetindeyiz.

1.Dünya Savaşı sonrası Kürtlere İngilizler tarafından Fırat’ın doğusunda devlet kurma teklifi yapılıyor. O günün Kürt temsilcileri bu teklifi kabul etmek bir yana, ehli küfür İngilizlere karşı Müslümanlarla beraber savaşmayı tercih ediyor.

Süreç ve zaman hızla ilerliyor. Yeni kurulan Türkiye devleti İslam kültür, hukuk ve toplumundan kopuk, modern– seküler- laik- ulusalcı bir eksen-merkez üzerine oturan ideolojik temeli kabulleniyor.

Ulusalcı, kavmiyetçi, batılı laik Cumhuriyet uzun yıllar Anadolu’da yaşayan ve kendi  ideolojik kimliğini benimsemeyen tüm dini, kavmi yapıları yok sayıp, baskı kuruyor.

2000 yıllara gelindiğinde, samimi Müslümanlardan oluşan erdemli bir topluluk; devlet erkine dahil olmasıyla yavaş da olsa sistemi zorlayarak, baskıya uğramış dini ve kavmi yapıların doğal, insani,  manevi hak ve özgürlükleri alanında açılımlar yapıp, baskı ve zulmü sonlandırmaya çalıştığına şahit oluyoruz. 

Üç-dört yıl öncesinde de doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaklaşık otuz yıldır devam eden, düşük yoğunluklu savaş halinin bitirilmesi amacıyla başlatılan çözüm süreciyle, tekrar kardeşlik hukukunun doğacağı  günlerin ümit ve heyecanını duymaya başlamıştık; derken akabinde tekrar beliren silahlı mücadele, müdahale günleri.

Çözüm sürecinden bu günlere nasıl gelindi? 

Anadolu sınırları içerisinde ki  silahlı elemanlarını yurt dışına çekecek  ve silahı bırakıp,  siyasetle uğraşacağını  beyan eden kavmiyetci Kürt hareketinin silahlı örgütü; silah bırakma ve çekilme beyanını yerine getirmedi. Aksine siyasi hareketinin alanını silahla  destekleyerek genişletmeyi tercih etti.

Kavmiyetçi Kürt siyasi hareketinin (HDP çizgisi) ve silahlı örgütünün(PKK çizgisi), İslam ümmetinin önemli bir parçası olan Kürtleri sekülerleştirme- laikleştirmeyi amaçlayan, bir proje olduğu kanaatindeyim. 

Modern emperyalist yayılmacı zihniyetin, Müslüman dünyayı kavimlere bölerek ve modern kültür ve medeniyete entegre olmuş bir laik Kürt topluluğu inşa etme  projesinde, önemli bir başarıya imza atıldığını son seçimlerde şahit olduk. 

Bu kavmiyetçi proje dikkat edilirse, Türkiye’nin kavmiyetçi- ulusalcı- batıcı- laik ideolojisinin taşıyıcısı CHP’ye benzerlik  göstermekte olup, birçok defa  birbirlerine yakınlıklarına, muhabbetlerine şahit olmamız, bu derin ideolojik beraberliğin sonucudur. 

Bu hareket dikkat edilirse, doğuda başka bir kültürel ve siyasi çalışmaya (örneğin din referanslı oluşumlara)  müsaade etmemekte; baskıcı, dikta bir yapı sergilemektedir. Doğuda çok sesliliğe, farklı fikir ve düşünceye, hak ve özgürlük  anlayışına müsaade etmediği gibi, baskıyla ve bazen silahların tehditlerinin gölgesinde bir sosyal ortam inşa etmektedir.

Gerek bu harekete, gerekse bu hareketin Suriye, İran gibi diğer ülkelerdeki kollarıyla batı dünyasının sürekli sıcak temaslar kurup, koruma altında tutması, seküler (din dışı) modern kavmiyetçi anlayışlarından dolayıdır.  Bu anlayış ve projenin hayat bulması 

Müslüman toplumların bölünmesine, kardeş kavgalarının nesiller boyu devam etmesine sebep olacaktır.

(Devamı bir sonraki yazıda)