Kemal Tahir, İngilizlerin düşmanlarıyla birlikte hareket eden Padişahlarla politikacıların, hayatlarını kaybetmiş olmalarının bir rastlantı olamayacağına dikkatimizi çeker(Notlar/Çöküntü. Sf:93) Ona göre İngilizlerin mütarekede Halife’den yana olmaları da bir yalandır. Buna İstanbul’un sonuna kadar askeri baskı altında tutulurken, Ankara’ya karşı hiçbir baskı gösterilmemesini delil olarak sunar(Sf:93)

   Bu konuda ki kanaatini açıklayan cümleleri aynen şöyledir:
   Mustafa Kemal’i tutmayı uygun bulmuşlardır. Bu dönüş İngiliz siyasetine, bir yeni Yunan Zaferi karşılığında Musul’u ve diğer İngiliz çıkarlarını kazandırdığı gibi, ikinci cihan savaşında Türkiye  tarafsızlığını da kazanmıştır....Nitekim Anadolu savaşının belli başlı dönemeçlerinde ve dayanaklarında çok önemli İngiliz ajanının bulunması da rastlantılarla açıklanamaz. İngilizler bilhassa askeri olaylarda, kurtuluş savaşçılarına hiçbir yerde esaslı bir zorluk çıkarmamışlar, her yerde silah atmadan geri çekilmişler...” (Sf:91-92)

     Kitabın başka bir sayfasında olaya şu şekilde değinecektir:
   “Halifelikten ve Osmanlılıktan gerçekten vazgeçen Mustafa Kemal’in istekleriyle-Misak’ı Milli- İngiltere’nin hatta Fransa’nın- o zamanki istekleri ve Rusya’da Çarlığın yıkılması, Bolşevik idarenin çok güçsüz olması denk gelmiş, böylece her şey Yunan’la Halife-Padişahın aleyhine işlemiştir” (Sf: 131)

 Kemal Tahir’e göre Halifeli partiyi daha işin başında kaybetmiştir. Zira İngiltere ileride doğacak bir İslam Birliğini kendisi için tehlike görmektedir(Sf:177)  Kemal Tahir ayrıca İngilizlerin Mustafa Kemal’i tutmalarının nedenini Enver Paşa faktörüyle de açıklamaktadır. “Enver er-geç Andolu’ya geçerek korkulan gaileyi patlatacak, bu suretle belki de, çok uzak bir ihtimal de olsa, Anadolu İngilizlerin değil, Sovyetlerin etkisinde, bir Halk Hükümeti haline gelecekti” (Sf:176)

 Yeri gelmişken şu hususa değinmekte yarar var: Batı için “Doğu sorunu” demek, Batı’ya karşı savunacak siyasi ve fikri birlikten Doğu’yu mahrum kılmak demektir. Bu bakımdan İngilizlerin Hilafetin kalkmasını arzulamaları akla ziyan bir iddia olmasa gerektir.
  Kemal Tahir Sovyetlerin yapmış olduğu yardımlara da değinir. O Sovyetlerin, İngilizlerle anlaştıktan sonra Kemalistlerle anlaşmaya yanaştığını düşünür: “İngilizlerle anlaştıktan sonra, Kemalistlerle anlaşmaya yanaşmışlar, birbirlerine karşı davranmamakta anlaştıkları için Kemalistlere yapacakları para ve silah yardımını-sözüm ona- İngilizlerden gizli yapmak zorunda olduklarını söylemişlerdir” ifadelerini kullandıktan sonra bu anlaşmanın karşılığının neye mukabil olduğuna dikkatleri çeker:
  “Kemalistlerin İngilizlerle hatta Ruslarla anlaşma şartlarının onlar tarafından tutulup tanıtma pazarlığının başında, Osmanlılıktan ve Halifelikten vazgeçmek bedeli vardır. Kemalistler bu bedeli karşılıksız hatta üste vererek ödemişlerdir. (Sf:194)

   Kemal Tahir notlarında “Mustafa Kemal-İngilizler Sovyetler” başlıklı bölümünde görüşlerini yine maddeler halinde sıraladıktan sonra şu ilginç cümleleri kuracaktır:
“İngilizlerde bundan sonra Kuvayı Milliye ile anlaşamaya kalkan İstanbul hükümetlerine zorluk çıkarırlar. Buna karşı Padişahlık- Halifelik müessesesini tutacak güçleri de çökertirler(Millet Meclisini basıp Anadolu’ya kaçırmak)
 Savaş sonrası bütün anlaşmalar Osmanlılık ve Halifelikten vazgeçme esasına göre hazırlanıp bağlanır. Çekişme bu iş için verilecek garantilere göre yapılır.(Lozan-Musul meseleleri-Osmanlı borçları v.b.) (Sf: 197)

 Sahi 16 Mart 1920 de İstanbul’u işgal eden İngilizler Meclis-i Mebusan’ı basıp da vekillerin Ankara’ya kaçmasını neden sağlamışlardır? Doğrusu anlamak mümkün değildir. Bu soru ne ciddi olarak sorulmuş ve nede üzerinde düşünülmüştür. Mustafa Kemal’in yanına kaçan vekiller vasıtasıyla Ankara tek iktidar odağı haline gelmiştir. Oysa doğal olarak düşünülmesi gereken İstanbul’daki Meclisi kontrolleri altında çalıştırmak olmalıdır.(Bu konuda detaylı bilgi için Emel Akal “Milli Mücadelenin Başlangıcında Mustafa Kemal İttihat Terakki ve Bolşevizm)

 Kemal Tahir’in iddiaları  görmezden gelinmek suretiyle hallolunacak cinsten değildir. Muhakkak erbabınca değerlendirilerek yakın tarihimiz üzerindeki sisler ve en önemlisi tek seslilik kalkmalıdır. Çünkü hakikate ancak bu yolla ulaşılabileceği gibi hakikatin ne olduğuna vakıf olmak sanırım hepimizin hakkıdır. Üstelik tarih gibi bir konuda toplumca yanıltılmak, kabul edilmesi mümkün olmayan bir konudur.

  Bu bağlamda Kemal Tahir’in aşağıda alacağım sözleri ile noktayı koymak istiyorum:
   “Böylece İngilizlerle fikir ve amaç birliği yapanlar Padişahı İngilizcilikle suçlamışlar-tıpkı 31 Martı kendileri hazırlayıp Abdülhamit’e maledenler gibi- Ali Kemal’i linç ettirerek ve el altından Vahdettin’e hayatınız tehlikede, aynı sonuca uğrayacaksınız diyerek Padişahı İngilizlere sığınmaya zorlamışlardır. Bu zorlayış İngiliz işbirlikçilerinin iz örtmesidir” (Sf:198)