Kenan Tüfekçi, yeni Antalya karayolu üzerinde, Antalya’ya 30-40 km kala varılan bir köyün içinden geçilerek ulaşılan bir dağ yamacı üzerinde mütevazı malikânesinde yalnız başına oturan farklı bir insan.

            Evindeki bütün odalarının duvarları kitaplarla dolu. Kütüphanesinde neler yok ki? Tefsirden, felsefeye;hadis külliyatından, güzel sanatlara kadar ne ararsan var.

            Büyük bir Turizm Şirketinin Genel Müdürlüğünden emekli olan dostumuz kendisini kitap okumaya vakfetmiş. Lakin bir kusuru var. Ne kadar ısrar etsek de bir türlü yazmıyor.

            Bir gün muhakkak yazacak ve çok önemli eserler verecek inşallah.

            Kendisini dostum Bekir Sağlam vasıtasıyla tanıdım. Bekir hoca ile umre seyahatinde tanışmışlar. Birbirlerini sevmişler ve dostlukları geçen zaman içerisinde daha da kavi hale gelmiş. Kendisi ile ilk tanıştığımda evindeki kitapları hayran hayran seyrederken kenarda duran ve sonradan isminin tambur olduğunu öğrendiğim müzik aleti dikkatimi çekmişti. Sorunca kendisinin tasavvuf müziği yanında hem bizim ve hem de batının klasik müziğine hayran olduğunu ve icra ettiğini öğrendim. Dahası kendisi Antalya’ya haftada iki gün giderek resim kursu alıyordu. Yaptığı tabloları bana gösterme ihtiyatsızlığı kendisine biraz pahalıya mal oldu. Görür görmez dikkatimi çeken semazenler resmine yapıştım. Belli ki kendisinin de en sevdiği eseriydi o resim; lakin yüzsüzlüğüme dayanamayarak bana hediye etmek zorunda kalmıştı.

            Şimdi o resim benim büromu süslüyor…

            Her neyse, sadede gelerek asıl muradımızı belirtelim. Geçen Kurban Bayramı ile Cumhuriyet Bayramının oluşturduğu tatilde bu dostumuzu ziyaret etmeyi Bekir hocamla kararlaştırmıştık. Tevafuka bakın ki biz onu aramadan o bizleri arayarak davet etti.

            Bu vesileyle dostumuzu tatilin ancak son günü ziyaret edebildik. Tahmin ettiğim gibi akşam yanan şöminenin karşısında mükemmel bir sohbet başlamıştı.

            Daha doğrusu Kenan Bey eline almış Kur’an’ı ve Bakara suresinde ilk ayetlerde bizlere anlatılan Âdem kıssasını okuyor ve ayet ayet mealini verip ne anladığını bizlere anlatıyordu.

            Okuduğu ayetler bizlerin başlangıcına vurgu yapıyordu. İnsanoğlunun yaratılış serüveni! Allah, Melekler, İblis ve Âdem arasında cereyan eden o tablo. “Varlık” ve “Bilgi” hakkında bizlere temel ipuçları veren ayetler.  Bir Müslümanın “Varlık” ve  “Bilgi” hakkında ki, Müslüman olmayandan farklı olan telakkilerinin temelinin atıldığı ayetler.

            Her şeyin sonu olduğu gibi sohbetin de sonu oluyordu... Ama sabah vardı. Sabah erkenden kalkacak ve kaldığımız yerden devam edecektik.

            Nitekim öylede yaptık… Kenan Bey bir ara şöyle bir cümle kullandı: “Geleceğin Türkiye’sini dindarların değil Kemalist laikler hatta ateistlerin çocukları belirleyecek”

            Doğrusu bu sosyolojik tespiti beni rahatsız etmişti. Geçmişimizde tecrübe ettiğimiz beyhudeliklerin geleceğimizde de belirleyici olduğu öngörüsü ilk duyuşta hiçte kulağa hoş gelmiyordu.

            Sonra izah edince anladık ki üstad pek de öyle yabana atılır laflar etmiyordu: “Günümüzün dindarları hep çalıştı ve gayret içerisinde oldu. Çocuklarını dil ve hal lisanlarıyla ‘bizler bu ülkenin zencileriyiz’ diye büyüttüler. Günümüzde diğerleri gibi ekonomik ve siyasi güce ulaştılar. İşte bunu fırsat bilen çocukları zenciliklerini silme telaşına düştüler, bu çaba onları görgüsüz hale getirdi. İspatı mı? Başörtülü cip sürücüleri… Arazi arabası olan cipin şehir trafiğinde kullanılması zaten kendi başına bir görgüsüzlük değil mi?” diyen üstada hak vermemek mümkün değildi.

            Peki ya laik ve hatta ateistlerin çocukları. Üstad “onlar düşünüyorlar” dedi. “Babalarımız neden bu kadar hatalıydı? diye kendilerini sorguluyorlar ve sorgulayacaklar da” dedi.

            Çok da haksız sayılmazdı hani. Aklıma o kesimden yetişmiş bazı yazar ve düşünürler geldi. Rasim Ozan Kütahyalı gibi… Bu çocuklar gerçekten aklı başında laflar ediyordu.

            Benim için önemli olan ülkemin geleceğinin parlaklığı idi. Bunu becerenin kim olduğu değil! Bu nedenle üstad açıklaması ile tedirginliğimi izale etmişti.