İnsanın kendisini bilmesi kadar güzel bir erdem olamaz.

İnsanoğlunun kendini bilebilmesi fıtratını tanıması ve güçlüymüş gibi olduğu halde aslında zaaflarına mahkûm olduğunu da fark etmesini sağlayabilmelidir.

İnsan zaafları ve imkânlarıyla hayatı yaşayan ve buna göre sorumluluklarını yerine getirip getirmemesine göre de, ölümden sonraki hayatında rabbi tarafından değerlendirilecek olan varlıktır.

İmkânlarının bolluğundan dolayı sorumluluk alanına ait olmak üzere dikkatli ve gereğini yerine getirdiği sorumluluklarıyla yaşaması, zaman içinde oluşturduğu reflekslerle kolaylaşmış bir hayatın sahibi olmanın yolunu da açmış olacaktır.

Allah; yarattıkları için rızkı veren, yaşatan ve kendi kulluğunu ifade etmesi içinde bilinçli bir tercihle üzerine düşeni yapan insanların dünyada bulunmasını arzu ederek; dinin yani peygamberleri vasıtasıyla hayatlarındaki pratiklerle ifade edilen bir kulluğun bulunmasını ister.

Allah verdiği nimetlerden dolayı kulluk yapılmasını isterken; kulların görevlerini yerine getirmelerine bağlı olarak oluşacak bir gücün kendisine dünyalık kazandıracağını umarak bu görevlerin yerine getirilmesini istemez.

Allah; hiç kimsenin desteğine ihtiyaç duymayacak kadar güçlü ve kuşatabilendir. Çünkü O ilahtır ve tektir.

Yeryüzünde ilahlık taslayan tüm sistemler veya liderler, başkasının köleleştirilerek kendilerini desteklemelerini beklerken; akıttıkları kan ve gözyaşına göre büyük kabul edilebilmektedirler.

Allah; zulmederek ilahlık taslayanların tersine; nimetlendirerek, nimetlerini vermeye devam ederek, ödüllendirme ve cezalandırmada adaletli davranarak ilahlığının bilinmesini, inanılmasını ve buna göre hayatın yaşanılmasını ister.

Allah kimseye muhtaç olmadığı halde, kulluk makamında bulunması gereken insanın sorumluluğunu bilmeyerek; kendi, eliyle kendini, ilahlığa yükseltmeye kalkışması acizliğinin farkında olamamasından başka bir şey değildir.

En sonunda hiç birimizin itiraz edemeyeceği gerçeklik olan ölüm; bir gün bizi yakalayacaktır.

Şimdilerde sanki ölüm yokmuşçasına davranan ve zaman içinde geliştirdiği dinden uzak bir hayatın reflekslerinden beklemediği anda uzak kalacak olan bir insanın şımarması, büyüklenmesi veya bir başkasına şu veya bu yollarla eziyet eden olması mümkündür.

Zenginliklerin, gençliklerin ve paraların bulunduğu sıralarda, insanın şaşırması ve yeni bir bağlılıkla hayatın içindeki unsurlara takılarak; azgınlaşmasını, müstağnileşmesini anlatan rabbimiz kendimize gelmenin yolunu göstermiştir.

Kendine gelmeyi, kendi özüne dönmeyi bilmeyenlerin; başkalarını kendi mensubu bulunduğu gruplara davet etmekle, sapkınlığın veya yanlışında ilk adımını atmasına sebep olacağını unutmamak gerekir.

Kendisine hesap sorulmazlığı veya kendinde hata bulunamazlığı düşünen insanın; zaman içinde insan olduğunu ve zaaflarına teslim olmayacak bir iradenin sahibi olacağı kanaatini oluşturur.

Zaaflarına mahkûm olanların, aldıkları mahkûmiyet cezasının farkında olamamakla; ebediyen mahkûm olacakları cehennem azabının da muhatapları olacaklardır

Dünyada her istediğine ulaşabilmek için ellerindeki ömür sermayesini harcamaktan geri durmayanların; ömür bittikten sonra kendilerine çıkış yolu bulmaları mümkün olmayacaktır.

Dünyadaki her şeyi kendi istediği şekle sokabileceğini zanneden sistemlerin ve insanların; güçsüzlüklerini fark edebilmeleri için, ölümü enselerinde hissetmeleri ve sonrasında hemen pişmanlıklarını ifadeyle tövbe etmeye yanaşmaları onları kurtarabilecektir.

Rabbimiz bir eylemde bulunacağında kimseden izin almasına gerek kalmayacak kadar büyük, özgür ve özgündür. İnsanın özgürlük adına kimseye danışmasına, izin almasına gerek yokmuş gibi bir hayalle yaşamaya kalkışması; anarşinin, düzensizliğin ve zaman içinde huzursuzluğun oluşmasını sağlayacaktır.

Allah; istediğini yapma hakkına sahip iken; onun karşısında en yüksek sayılarda insanların bir araya gelmesiyle bile baş edemeyecekleri bir gün karşısında acizliklerini fark etmeleri gerekir.

Kendinin farkında olmayan şımarık insanın yaşına göre kulluğuna ait olmak üzere çıktığı yolda; yavaşta olsa ilerlemesi ve Allah’ın rızasına ulaşabilmek adına çaba sarf etmesi gerekir.

Kendilerinin asla bulunamayacak varlıklar olduğunu düşünen ve şimdiye kadar geçmiş pek çok insanın yerine Allah’a kul olmayı becerebilecek kadar akıllı insanları (peygamberleri) göndermesi söz konusu olmuştur.

Söz konusu olanın gerçekleştiğini görmek için geçmişe dönüp kimlerin gelip geçtiğini değerlendirmekle algının düzeltilmesi mümkün olacaktır.

 

Rabbimiz de şöyle buyurur:

 

“Ey İnsanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz, ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir ve hamd O'na mahsustur.”

 “Dilerse sizi ortadan kaldırır ve (yerinize) yeni bir yaratılmışlar topluluğu getirir:”

 “bu Allah için zor da değildir(Fatrı 35/15-17)”