Şehirler; köy, kasaba ve ilçelerden göçler yüzünden günden güne kalabalıklaşmakta genişlemekte ve beraberinde iş ve iskân problemlerini de artırmaktadır. Neredeyse her 15-20 yılda bir şehirlerde yeni mahalleler ya da merkez ilçeler oluşmaktadır.

Şehirlerin nüfusu, şehir nimetlerinin ve imkânlarının artmasıyla paralel olarak artmaktadır. Bilhassa sanayi şehirlerde kurulunca doğal olarak nüfus göçleri yaşanmaktadır. İnsanlar, yerlerini, yurtlarını terketmek ve şehirleri mesken tutmak zorunda kalmaktadırlar. Bununla birlikte şehre gelen insanların hayatında madalyonun bir tarafında göreceli bir rahatlık meydana gelse de, aslında görünmeyen tarafta birçok sosyolojik vaka ve (kültürel, politik, ekonomik, eğitim, sağlık vs. gibi) çatışmalar yaşanmaktadır

Bilim adamları ve yetkililer, özellikle şehirlerdeki can ve mal sağlığına ve güvenliğine değinmekte, medyada sürekli şehirlerin deprem tehlikesini dile getirmektedirler. Hepsine müteşekkiriz. Bilinç ve ilginin çekilmesi adına sorumlu davranarak insanımızı bilgilendirmektedirler. Ancak başka önemli yerleşim merkezlerimiz de var ve buralardan şehirler kadar bahsedilmemektedir. Bu yerleşim merkezleri KÖYLER ve kısmen de kasaba ve ilçelerdir. Bu yerleşim merkezlerinde yaşayan insanların can ve mal sağlığı konularının da (bilhassa deprem konusunun) acilen ele alınması gerekmektedir. Devlet, büyük oranda yatırımları ve teşvikleri şehirlere yapmaktadır. Belediyeler, şehirleri abad etmek için var güçleriyle çalışmakta ve vergileri şehir hayatının rahatı için harcamaktadır. Buna bir diyeceğimiz yok elbette olması da gerekir. Problem; deprem, sel, heyelan, elektrik, su, kanalizasyon vs gibi hayati konularda öncelikli düşünülen yerleşim birimlerin büyük ölçüde şehirler olup köylerin unutulmasıdır.

Son yılların şehircilik projesi olan KENTSEL DÖNÜŞÜM önemli bir projedir. Belediyeler bu doğrultuda ciddiyetle çalışmaya başladı. Şehir halkının deprem felaketinde en az şekilde etkilenmesi için yeniden imar çalışması yapılmaktadır. Bu projeyi sadece şehirlerle sınırlı tutmamak gerekir. Köy evlerinin birçoğu Allah’a emanet halde. Devletin köylerdeki zayıf yapıları da kentsel dönüşüm kapsamına alıp köylerde de bir zamanlar rahmetlik Ecevit’in başlattığı Köykent projeleri gibi projeleri yeniden hayata geçirmesi ve köylerdeki depreme dayanıksız köy evlerini yeni, modern ve dayanıklı müstakil ya da çok katlı yapılarla yenilemesi gerekir. KÖYSEL DÖNÜŞÜM gündeme alınmalıdır. Köylerimiz birer birer yenilenmelidir. Mali olarak bunu kısa ve uzun vadeli kredi ya da AB hibeleriyle yapmak mümkündür diye düşünüyorum.

Teknolojinin köylerin de imar ve istifadesine sunulması gerekir. Şehircilik ve Çevre Bakanlığı, ilgili alt birimler ve yerel yönetimler KÖYSEL DÖNÜŞÜM hamlesi başlatırlarsa köylerden kentlere göç azalır ve düzenli köy hayatı, düzenli üretimi yani tarımsal sanayiyi de beraberinde getireceği için bir hamleyle iki sonuç elde edilebilir. Diğer yandan köyde yaşayan ve bilhassa şehrin cazip imkânlarının kendilerine göz kırptığı genç insanların şehre göç etme fikrini ortadan kaldıracak refah ve imkânların (özellikle de köy okullarına bilgisayar labaratuvarları, internet, kitap vs.) köylere de aktarılması diğer elzem konulardandır.

Kalkınma köylerde başlar ve başlamalıdır. Yani mikro ekonomik teşebbüslerle en çok verim alınabilecek yerler olan köylerde. Atatürk’ün “Köylü, Milletin Efendisidir” sözü modern dünyayla rekabet etmeye çalışan günümüz Türkiye’sinde ne yazık ki bugünkü köylülerin halini tam yansıtamamaktadır. Atatürk; köyleri, tarımın ve hayvancılığın yani en temel ve hayati ekonomik unsurların birincil yerleşim birimi olarak görmüş ve kalkınmayı köylerde başlatmıştır. Bu ideali devam ettirmek günümüz siyaset ve bürokratlarının borcudur. Bu bağlamda köylerin imkânlarının iyileştirilmesi gerekir. Aksi halde 20-30 sene sonra köylerde sadece yaşlı nüfusu kalacak, tarım ve hayvancılık ithalata yönelecektir (hayvancılıkta zaten ithalat yapılmakta). Bunlar birer öngörü olsa da ciddiye alınması gereken bir meseledir.

Köylü milletin efendisi olduğunu hissetmelidir. Birçok köyümüzün yapı konusunda şartları gerçekten çok kötü ve sağlıksız. Buralarda yaşayan insanlar iptidai denecek yaşam imkânları içerisinde hayatlarını tevekkül içerisinde geçirmektedirler. Bu insanlara el uzatmak ve hayatlarını sağlam yapılar içinde geçirmelerini sağlamak devletin görevidir.

“Orada bir köy var uzakta”, ama “bana ne” demeyelim. O köy bizim köyümüzdür. Gitmesek te görmesek de orada insanımız yaşamaktadır.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Şeyh Edebali.

Herkese sağlıklı ve mutlu günler dilerim.