Evet, gördüklerim karşısında gerçektende kifayetsizdi bu kelime. Zira canavar denince akla yırtıcı hayvan gelir. İnanın, yırtıcı hayvanlar bile bazen çok masum kalıyor, insanın insana yaptığı zulüm karşısında.

            Sosyal paylaşım alanları ile artık bir haber veya görüntü çok daha hızlı ve olduğu gibi sizin adresinize sunulabiliyor.

            Dün ben böyle bir şey yaşadım. Twitter hesabıma bir video görüntüsünün gönderildiğini gördüm.

            Açtım ve izleme gafletinde bulundum... İnanın iftarda bile o sahneler gözümün önündeydi. Zira aklımdan çıkmamıştı... Halen daha çıkarabilmiş değilim.

            Görüntüler Arakan’a ait. Arakan: Burma’da bir bölgenin adı. Orada Müslümanlar yaşıyor.

             Burma’da çoğunluğu oluşturan Budistler ise bu durumdan hiçte hoşnut değil.

            Devlet zaten farklılıkları yok edici ve tek tipleştirici bir ideolojinin tekelinde. Müslümanların çocuklarının olması bile bir suç. Hiçbir insani hakları yok.

            Bütün bunlar yetmemiş ki şimdi orada etnik temizlik yaşanıyor.

            Müslümanlara “ya bizim gibi olursun ya da ölürsün!” deniyor.

            Budist militanlar dediklerini de yapıyorlar. Kaçamayan yakaladıkları Arakan’lıları öldürüyorlar.

            İşte dün seyrettiğim sahneler o öldürme olayına dairdi... Fakat ne sahnelerdi onlar.

            İnsanları diri diri yanan ateşe atıyorlardı...

            Etrafına toplanan kişiler bu olayı seyrediyorlardı.

            Birkaç metre ötenizde yanan insanlar. Hadi vicdanınız rahatsız olmadı diyelim,  burnunuzda mı rahatsız olmadı da o kadar rahatça seyredebildiniz yanan insanları.

            Bacakları tutuşmuş bir kişi ateş topundan can havli ile çıkmaya başlayınca hemen yanına gelen bir kişi başlıyor elindeki sopa ile kafasına vurmaya. Defalarca vura vura sürüklüyor o yananı tekrar ateş topunun içine.

            Bu olay defalarca cereyan ediyor, etrafına toplanmış insanlarda bu sahneleri büyük bir zevkle seyrediyor.

            Evet, soruyorum, bunu hangi canavar yapar yeryüzünde.

            Allah’ım! Bu ne kadar zalimlik böyle? Kendinden olmayana tahammül edememe ne denli bir bela böyle!

            Tamam, günümüzde konfor ve teknoloji bakımından insanlar çok imkâna sahip, ama bir konuda ise son derece yoksunlar.

            Aslında bu çağın yoksunluğu: Vicdan; en büyük sorun vicdansızlık.

            Bir kuş için bir balina için ayağa kalkan insanlık yüzlerce insan yakılırken nerede acaba?

            Ya o Müslümanlar? Onlar ne zaman çağlarının vicdanı olma gerekliliğinin şuuruna varacaklar acaba?

            Kim olursa olsun zalimin karşısında ve yine kim olursa olsun mazlumun yanında olacaklar acaba?

            Şüphesiz yine gösteriler olacak, birileri eline geçirdiği mikrofonu veya megafonu kullanarak nutuklar irad edecekler.

            Lakin işin özüne hiç değinmeden!

            İşin özü Müslümanların dağınıklığında, birlik olamamasında, başsızlığında...

            Bu sorunun tartışılması zamanı hala gelmedi mi acaba? Ne dersiniz?

            Ama başımızda daha önemli bir sorun var değil mi? Müslümanların vicdanlarını kendi içlerinde dahi susturmuş olmalarında.

            Eğer susturmamış olmasaydı, Suriye’deki tanklar halka ölüm kusabilir miydi?

            Veya benim ülkemde bu kirli savaş devam edebilir miydi?