Türk Siyasi hayatının en renkli simalarından birisi şüphesiz ki hemşerimiz Süleyman Demirel’dir. Kendileri, hakkını vermek lazım ki iyi bir laf ustasıdır. Bu bağlamda en büyük mahareti konuşmuş olmasına rağmen hiçbir şey dememiş olmasıdır. Bazen de öyle bir cümle kurar ki anlamı kişiden kişiye rahatça çekilebilir.

Bunun en son örneğini geçen gün verdi. Balyoz davası ve neticesi hakkında kendisine yöneltilen soruya hazret aynen şöyle cevap vermiş:

“Köprünün altından daha çok sular akar, dünyanın sonu değil”

Şimdi acaba Sayın Cumhurbaşkanımız ne demek istedi?

Bu karar demokrasi yolunda hayırlı bir adımdır; endişelenmeyin, bu millet çok daha değerli komutanlar yetiştirir mi demek istedi?

Yoksa esen rüzgâra aldanmayın geçici bir dönem yaşıyoruz her şey eskisine döner mi demek istedi?

Şayet “köprünün altından daha çok sular akar” sözü ile kast edilen ikinci ihtimal ise peşinen söyleyeyim ki hiçbir su geriye doğru akmaz.

Dolayısıyla artık eskisi gibi vesayet döneminin bir daha yaşanması bu ülkede mümkün değildir. Ne Başbakanlar asılacak ve ne de artık kimse şapkasını bırakıp milletin verdiği makamı terk etmek zorunda kalmayacaktır.

Neden mi? Çok basit çünkü biz toplum olarak artık bu işin tadına vardık... Kayıtsız şartsız egemenliğimizi, kâğıt üzerinde bırakıp, fiiliyatta kimseyle paylaşmaya artık niyetimizde tahammülümüz de yok.

Hazretin Cumhurbaşkanlığı döneminde yaşanan bir başka olay da yine basına yansıdı. 28 Şubat döneminin o karanlık günlerinde insana “güler misin ağlar mısın” dedirtecek cinsten bir olaydı yaşanan. Dönemin bütün memurlarının fişlendiğini biliyorduk. Vali, Kaymakam, Savcı, Hemşireye kadar toplumun her kesiminden insan fişleniyordu. Bu furyadan müftülerin ayrı tutulması mümkün değildi.

Ama bu kadarı da olmazdı ki!   Müftüler eşlerinin başörtülü olması nedeniyle fişlenmişlerdi!!! Ne kadar komik değil mi? Bir müftünün eşinin başörtü kullanması kadar doğal ne olabilir ki? Peki  3. Ordu Komutanlığında böyle anlamsız  bir belgenin mevcudiyetini  doğal bulabilmek,  görevin gereği ve ciddiyeti ile bağdaştırabilmek mümkün mü ?

 Hemşehrimizin deyimi ile “va mı bunun başka izah tarzı? ”Yok! Elbette ki yok! Çünkü vakıa tek kelime ile abesle iştigal etmek. Bunun başka bir izahı yok.

Bende Sayın Cumhurbaşkanından ilhamla aynen şöyle diyorum: Artık o köprülerin altından çok sular aktı.

28 Şubat dönemini andırır ne Cumhurbaşkanının, ne bürokratların ve ne de paşaların artık günümüz Türkiye’sinde arz-ı endam etmesi asla mümkün değildir.

Balyoz davasının neticesi itibariyle pek çok paşaya ceza verilmesi eleştirilere yol açtı.Bu konuda geçen gün televizyonda güzel bir oturum izledim. Katılımcılar sonuçtan baştaki paşaların Mahkemedeki savunmasını sorumlu tuttular. Sanki hiç balyoz darbe çalışması yokmuş gibi tamamen inkâra yönelik savunmalarını eleştirdiler.

Katılımcıların demek istediği şu idi: Başta Çetin Doğan, Özden Örnek, İbrahim Fırtına gibi paşalar siyasi savunma yapıp , “biz mevcut iktidarı tehlikeli gördük bu güne kadar defalarca olduğu gibi bizce laikliği korumak için görevimiz gereği böyle plan yaptık” deselerdi en azından daha onurlu davranmış olurlar bunun yanında alt kademedeki komutanların pek çoğunun kurtulmasına vesile olmuş olurlardı.

“İstanbul’un üzerine çökeceğiz” diyenler maalesef geçmiş dönemde siyasi görüşleri nedeniyle yargılanan solcu ve ülkücü gençler kadar açık yürekli bir savunma yap(a)madıkları için fazla sayıda askerin ceza almasına yol açmış oldular.

Gerçekten de bu tür davalarda yapılan siyasi savunmalar alt kademedekileri rahatlatmıştır.

Önümüzde Yargıtay aşaması var. Umarım bu aşama adaletin daha nezih tecellisi için bir imkân olur da günahsız ceza alanlar varsa kurtulurlar.

Çünkü adalet herkes için önemlidir ve hiçbir sebeple göz ardı edilemez.

Bizim kültürümüzde böyledir. Adalet her insan için korunan ve geri alınması mümkün olmayan   en doğal haktır

Tıpkı köprünün altından akan suların geri geri gitmeyeceği gibi...