Hz. Musa Fir’avun’un karşısına çıktı ve ondan iki şey talep etti:

            İlki Allah’tan başka İlah ve Rab olmadığını kabul etmesi, ikincisi ise esareti altındaki İsrail oğullarını serbest bırakması idi.

            Tabii ki Fir’avun bu iki teklifi de geri çevirdi.

            Geri çevirdi, çünkü Fir’avun halkına kendisini  “ilah” ve “rab” olarak tanıtmıştı. Aman dikkat bunu iddia ederken Fir’avun asla” ben sizi yarattım” demeye getirmiyordu! Zira bu iddiası son derece komik olurdu. Daha o doğmadan, kundakta iken halini bilen insanlar mevcuttu. Peki, ne diyordu, ben sizin ilahınız ve rabbinizin diyordu.

            Yani yaşadığınız hayata dair ilke, kural ve kaideleri ben oluştururum diyordu. Benim yasalarıma ve dünya görüşüme tabi olarak yaşayacaksınız diyordu. Benim terbiyem üzerine bütün toplum inşa edilecek ve yaşayacak diyordu.

            Zaten onun toplumsal sisteminde halkı parçalara ayırmak temel kaide olduğu için Hz. Musa’nın ikinci teklifini de otomatikman reddetmek zorunda idi.

            Aslında o, Hz. Musa’nın şahsında Allah’ın emirlerini reddettiğini biliyordu, ama esareti altına düştüğü nefsi ona başka bir yol ve imkan tanımıyordu.

            Netice olarak insanlar onun ülkesinde bir esirin esiri olarak hayatlarını devam etmek zorunda kalıyorlardı.

            Peki, Fir’avun bunları ahaliye açıkça söyleyebilir miydi? Asla!

            O zaman yapması gereken iki şey vardı. İlki halkına Hz. Musa ile ilgili bir izah getirmek; ikincisi onların gözlerini boyamak, büyülemek.

            Hz. Musa ile ilgili izah son derece zordu. Ne diyebilirdi ki?  O zaman yapılacak tek iş kalıyordu: Hamaset duygularını kabartmak. Bunun için önce “Ey Kavmim Mısır mülkü ve altımdan akan şu ırmaklar benim değil mi?” diye sordu.(Zuhruf,51) Böylece sınırları içerisinde hükmettiği yerin tek sahibi olduğunu söyledi. “Bu halkı buradan çıkarmak amacı ile şehirde planladığınız bir tuzaktır” diye de ekledi(Araf 123) Yanındaki çıkar çevreleri de saflarda yerini alarak“bu usta bir büyücüdür. Sizi topraklarınızdan çıkarmak istiyor. Ne emredersiniz?”(Araf,109-110) diyerek milliyetçi duyguları kamçıladı.

            Ne yaman bir çelişki, hem büyücü diyeceksin ve hem de ondan büyük bir toplumsal değişim olacak diye endişe edeceksin.

            Böylece bilmem kaçıncı kez tarih tekerrür etmiş oldu.

            Nihayetinde büyücülükle itham edilen Peygamber ile düzenin büyücüleri arasında bir müsabakaya karar verildi. Sihirbazlar ellerindeki sopaları atınca Musa’ya sanki koşuyor gibi göründü(Taha 66)

            Evet, olan sadece “gibi görünmekti” Çünkü yapılan sihirdi, sihir ise olmayanı olmuş gibi göstermek sanatı idi. Nihayetinde Hz. Musa asasını atınca bir ejderhaya dönüştü ve o sihir mahsulü ip ve sopaları yutarak yok etti.  Olayı gören ve sihir ilminin inceliklerine vakıf olan Fir’avun’un büyücüleri secdeye kapanıp “Harun ve Musa’nın Rabbine iman ettik” dediler(Taha,67-70)

            Günümüze gelecek olursak, büyüleme/göz boyama işi asla terk edilmiş değil. Büyücüler yine iş başında. Ama artık ne cıvaya yatırılmış ip ve ne sopa kullanmıyorlar. Şimdiki alet ve edevatları çok daha tesirli Televizyon ve gazete...

            Medya vasıtasıyla olmamış bir şeyi oluyormuş gibi gösteriyorlar.

            Bunun en son örneği Oramiral Nusret Güner’in istifası hadisesi.

            Sözcü ve Cumhuriyet gazeteleri bu istifayı, haklarında dava açılan paşaların hapsedilmesini hazmedemediğine ve son casusluk iddianamesinin mahkemece kabulüne bağladılar.

            Oysa anlaşıldı ki işin aslı öyle değil. Sadece büyüleyebilecekleri insanlara öyle imiş gibi gösteriyorlar. İstifanın asıl nedeni askeriye içinde çöreklenen ve sırlarımızı yabancı ülkelere satan bir çetenin elinde bu komutanın kızı ile ilgili özel hayatını içerir görüntülerin olması. Çete bu çirkin yolla kendisine şantaj yapılacak olduğu için Paşa istifa etmiş.

            Yani istifanın gerçek nedeni iddianamenin kabulü değil, paşanın ve kızının suç örgütünün mağduru olması...

            Birde büyücüler marifetlerini vatanseverlik kılıfı içerisinde vermezler mi?

            Bazıları vatansever mi yoksa casus sever mi?  Ey dostlar ne dersiniz?