“Başka halkların azizleri vardır, Yunanlıların ise bilgeleri” diyen Nıetzsche, büyük bir ihtirasla Yunan Düşüncesinin peşine düşer. Çünkü ona göre Yunanlılar sağlıklı bir toplumdur üstelik felsefeyi de haklı çıkarmışlardır. Bu iddiasını “Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe”  isimli yapıtında dillendirirken, şu şekilde temellendirir: Çünkü onlar sağlıklı bir haldeyken felsefeyle uğraşmışlar, sıkıntıya düştükten sonra başlamamışlardır. Böylece felsefeye başlarken doğru olanı yapmışlardır.(Bölüm II, Aforizma 1)

         Filozof aynı yapıtında Yunanlı düşünürlere teker teker değinir.

         Thales’e göre her şeyin kaynağı ve ana rahmi “su” dur. Doğanın bütün gerçeğinin insanlar ile insan kılıklı tanrılardan ibaret sayıldığı bir ortamda, Thales “hayır!” diyerek, “insan değil su varlıkların gerçeğidir” demiştir.

         Anaksimandros ise ilk maddenin yapısı için iki özelliği öngörmüştür: Sınırsızlık ve belirsizlik. Eğer su gibi sınırlı ve belirli olacak olursa, ana maddenin de tıpkı diğer varlıklar gibi oluşmuş olması ve yok olması gerekirdi. Oluşumun son bulmaması için ilk maddenin belirsiz olması gerekir, belirsiz ve sınırsız(YTÇF II,4)

          Anaksimandros bu ilk maddesine Aperion diyecektir.

         Ancak Anaksimandros’da Nıetzsche’yi rahatsız eden bir hususiyet vardır. Düşünüre göre var olan her şey ilk ve ana madde olan Aperion’dan kopmak suretiyle oluşur. Fakat bu kopma, Ahmet Arslan Hocanın da belirttiği gibi mekaniktir yani her hangi bir amacı bulunmamaktadır. Fakat kopmanın bir bedeli ve cezası vardır. O da yok olmaktır.

         Görüleceği üzere Anaksimandros kâinatın oluşu hakkında kendince bir takım yasalar koymuştur.

         Ancak bu yasalar doğa yasası kılığında değildir. Ya ne kılığındadır? Daha çok ahlak ve hukuk yasası kılığındadır.

         İşte bu Nıetzsche’yi rahatsız eder. Çünkü “var- olma” nın bir suç ve cezasının ödenmesi gereken bir haksızlık olduğu inancı onda Hıristiyanlığın kötümser dünya görüşünü anımsatacaktır.

         Gelelim Nıetzsche’nin ilk göz ağrısı olan Herakleitos’a…

         “Anaksimandros ’un oluş probleminin örtüldüğü bu mistik gecenin ortasında Ephasoslu Herakleitos belirdi ve o geceyi tanrısal bir şimşekle aydınlattı” diyerek sözlerine başlayacaktır.(YTÇF II,5)

         Nıetzsche uzmanı olan Deleuze, Herakleitos’ un iki şeyi yadsıdığını ve bir şeyi de olumladığını bildirir.

         “Dünyanın ikiliği” ve “varlık” yadsınmıştır...

         “Oluş” ise olumlanmıştır.

         Şöyle ki:

         Herakleitos nazarında tek bir hakikat vardır o da “oluş” tur. Oluşun ötesinde bir öz,  bir irade veya amaç aranmamalıdır. Zira görünümün arkasında, dünyaya ikili yaklaşımı gerektirecek bir “hakikat” bulunmamaktadır. Hakikat öte de değil buradadır ve o da oluştur... Buradan hareketle insanların tanrı karşısında ileride bir sorumluluğunun olmadığı sonucu da pek ala çıkmaktadır.

         Yadsınan ikinci husus “varlık”dır. Çünkü devamlı oluşun olduğu bir ortamda “varlık” yoktur, sadece “oluş” vardır. Zira “işte olmuş, tamam” denebilecek bir şey den söz edilemeyeceğine göre “varlık” yok demektir. Olan ise devamlı olmakta olan “oluş”tur.

         Sonuncu olarak düşünürün olumladığa hususa gelinecek olursa, Herakleitos’a göre, oluşta herhangi bir ahlaki veya hukuki sorumluluk bulunmamaktadır. Dolayısıyla oluşta bir ceza ve hiçbir kefaret olmadığı gibi mevcudiyette yani var-oluş’ ta da hiçbir suçluluk bulunmamaktadır.

         Hemen sezileceği üzere Herakleitos öğretisi tamamen Hıristiyanlık karşıtı öğeler içerir. Ama hakikate isabet edebilmiş midir?

Asla!

Tamam, Anti-Hristiyan düşünceler için belki ilham kaynağı olabiliyor. Çünkü Hıristiyanlıkta insan suçlu olarak dünyaya gelir. Suçun kaynağı da Âdem babamızdır. O yasak meyveyi yedi diye hepimiz suçlu olarak doğarız. İşte bunun için Baba, oğlu İsa’yı kefaret olsun diye çarmıhta acılar içerisinde öldürmüştür(!)

Buraya kadar tamam, elbette oluşta bir suç ve kefareti gerekir bir haksızlık bulunmamaktadır. Lakin bundan sonrası için Herakleitos öğretisi hakikati ıskalamaktadır.

         “Oluş” niçin var?.. Mevcudat: kelebeği, kuşu, böceği, dağı, denizi, ayı, güneşi, gezeğeni ile bütün mevcudat nasıl ve niçin var?

         Kısacası: “Oluş” neden ve nasıl oluyor?

         Cevap çok basit: Çünkü oluyor !!!

Küçük bir çocuğun omuz silkercesine bir umursamazlık içerisindeki bu cevap, belki oyun oynayan bir çocuk için mazur görülebilir ama bu sorunun dehşetli hakikati karşısında mazur görülebilir mi?

Tek bir şartla: Hayatın veya “oluş” un bir çocuğun oyun içgüdüsünden yola çıkarak izah edilmesi halinde.

Nıetzsche ’de aynen böyle yapmıştır zaten!

Var-oluş onun için sadece bir oyundur.