“ De ki: "Hakikatin en güvenilir şahidi kimdir?" De ki: "Allah benim ile sizin aranızda şahittir; ve bu Kuran bana vahyedildi ki ona dayanarak sizi ve onun ulaşabileceği herkesi uyarabileyim". Siz, Allahtan başka ilahların olduğuna gerçekten şahitlik yapabilir misiniz? De ki: "Ben (böyle) bir şahitlik yapmam!" De ki: "O, tek Allahtır; ve bakın, sizin yaptığınız gibi, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştırmak benden uzak olsun!"(Enam 6/19)

Rabbimiz merhametli oluşunun eseri olarak pek çok nimeti bizlere gönderip rızıklandırmasının yanında, bir de kitap ve elçi göndermekle; anlaşılmayan bir mesaj olmaktan çıkardığı Kuran’la, hayata anlam veren diniyle bizleri karşılaştırdı.

Rabbimiz merhametli olmayıp kendisinin ve dinin bilinmesini murat etmeseydi; elçisini ve vahyi göndermezdi.

Elçinin ve vahyin gönderilmesini, kavramak insana bir ayrıcalık kazandırabileceği gibi; değerinin başka şeylerle değiştirilmeye çalışılması sonrasında, insanın fıtratından uzaklaşmasına sebep olacak bir takım yollarla kendini ilahlaştırmaya kalkışmasına sebep olacaktır.

Hakikatin şahitliğini yapacak en önemli iki unsurdan biri kuran iken, diğeri de onun kutlu elçisidir. Hakikate elçisiyle ve vahiyle çağıran rabbimiz; kendisinin dinine şahitlik yapabilmeleri için gönderdiklerini ciddiye alınmasını istediği gibi, bugün yaşayan iman edenler olarak hakikatin erleri olabilmemiz içinde bizlere gönderdiği elçisini memur etmiştir.

Memur edilen elçinin ve vahyin asıl hedefi; hakikat erlerinin hayatlarında başka bir delil ve teşvik aramadan, Allah’a iman etmenin gerekleri olarak İslami bir hayatı yaşamayı kendilerine ideal edinmelerini ister.

Rabbimiz, elçisiyle bizim arasındaki ilişkiye şahit kılarken; sonraki gelen ümmetlerle sürekli ve kesintisiz bir ilişki sürekliliği sağlayabilmek içinde elçisinin aracılığıyla Kuran’ı bizleri şahitlerden kılmıştır.

Kuran’ı indiği dönemin uyarıcısı ama sonrasının uyarıcısı değil gibi görmeye kalkışan çağdaş kâfir mantık; şimdilerde Kuran’ı hayatın dışına itebilmek için elinden gelen tüm propaganda yollarını kullanmaya kalkışmaktadır. İman ettiğini söyleyen ve kendilerine bilim adamı denilenlerin Kuran’ın herkes tarafından anlaşılması mümkün olmayan bir kitap olarak takdim etmeleri şeytan ve dostlarını sevindirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Allah(c.c) elçisini her zamanın ve her mekânın tek ilahi kitabı olmakla görev yüklediği kitabını göndermiş ama sonrasında ona iman ettiğini söyleyen birilerine kitaba uygun bir hayatı yaşamak zor geldiğinden dolayı; kendilerince bir takım bahanelerle, kitabın hayat haline getirildiği bir süreci yaşamaktan uzak kalmanın bir yolunu bulmuşlardır.

Allah resulünün yolunu takip edenlerin; onun sünnetine uyarak Kuran’la herkesi uyarması ve sorumluluklarını hatırlatması gerekir. Bunu başka kitaplarla yapmaya kalkışarak, vahyin önüne ismi ne olursa olsun bazı kitapları geçirmekle, asıl yanlışı ise uyarıyı vahiyle yapması gerekenlerin ilk yanlışı yapan şeytanla birlikte hareket eder hale gelmesi sonrasında, şeytanın müstahak olduğu cezaya kendilerini de mahkûm etmelerine sebep olacaktır.

Rabbimizin vahyi göndermesi aslında bir şahitliğin önce kendimize sonra da bizimle aynı çağda yaşayanların şahitliğine sunulmak üzere tebliğ edilmesi, öğretilmesi ve davranış halini alıncaya kadar bıkmadan usanmadan sıkılmadan hakikatin erleri olmak için yola devam etmeyi gerekli kılmıştır.

Allah’ın ilahlığını kabul eden herkes; sonrasında ilahlık taslamaya kalkışan her şeyi önce diliyle sonrada hayatından çıkararak reddetmeyi bilen insan olmak zorundadır. İman edenin en öncelikli görevi Allah’ın ilahlığını kabul ettikten sonra ilahlık taslayan tağutu reddetmek ve onun kurmak istediği dünyaya karşı mücadele etmekten geçer.

İman kuru bir söz olmayıp; bedelinin hayatla, şahadetle, emekle, parayla, terle, gözyaşıyla ödenmesi gereken bir gerçekliktir.

İmanın hayata hâkim olması; ancak bu gerçeği kabul ettiğini söyleyenlerin hayatlarını önce rabbine teslim eden, sonrasında hayatın tüm işleyişinde onun hakim olduğu prensiplerin uygulanmasını sağlamalıdır.

İman; kabul edilenlerin ikrarı olduğu gibi, aynı zamanda reddedilenlerin de ikrarı ile herkese şeytan ve dostlarına karşı olduğunuzun ifadesi olarak bilinç haline getirilen ve ifade edilmekten geri durulmayan bir realite olma zorunluluğu bulunmaktadır.

Hakikatin gizlenmesi hele bir de iman konusunda ise ;doğru bir yolun takip edilmeyişi ve arkasından kendi kimliklerini zorla tahakkümle bireylerin ve toplumların üzerine geçirmeye kalkışanların ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey olmayacaktır.

Allah(c.c) reddedilenlerden uzak kalınması gereken bir durum olduğunu anlamamız için teberri diye kavramlaştırılan, başka inanç mensuplarından ayrılan inancın şahitleri olduğunu ilan etmek adına beri, uzak olduğunu söyleyenlerin ancak bu şekilde imanlarını da açıkça ilan etmiş olacaklarını ifade etmiştir.

Tağuta karşı olduğunu sadece içinden söylemekle imanlı kalmak normal şartlarda yapılacak bir iş değilken; insanın kendince korkaklığını gizlemek için Kuran’a iman ettiği gibi onun dışındaki hayat tarzlarını reddettiğini de açıkça ilan etmeyi becermek mecburiyeti vardır.

Kuran herkese ulaştırılması gereken bir ilahi mesajdır.

Mesajın evrenselliği bir geniş coğrafyanın İslam’la karşılaşması için rahmet iken, evrensel kitaba iman edenlerin sorumluluk bilinci kuşanarak dünyanın her yerindeki akıl sahibi olanlara ulaştırmaları farz olan bir kulluk ifadesi olacaktır.

Kuran mesaj olarak bütün insanları uyarmak için peygamberlerine gönderdiği bir kitap olduğuna göre; iman edenlerin sanki uyarıya ihtiyaçları yokmuş gibi bir yaklaşımla Kuran’ı anlamak ve yaşamaktan uzak kalmaya yönelik anlayış ve davranışlar içinde olmakla, sadece mesajı anlamaktan uzak akılsızlar konumuna düşeceklerdir.

Sadece Kitap ehli, kafir, müşrik ve münafıkları uyarmak için gönderildiğini kabul eden cahil beyinlerin; iman edenleri ilk başta asıl olarak uyarmak amacıyla gönderildiğini düşünmekten uzak kalmaları cehaletin bir adım ötesinde bencilliğin hayata bakış açısı oluşturmasını sağlamaya kalkışan kafalar halini aldığının göstergeleridir.

İman edenlerin vahiyle muhataplığı; diğer dinlere inananların yaşadıkları bir hayatı yaşamanın ötesinde zor da olsa sıkıntılı da olsa, iman etmenin getirdiği bir ayrıcalık olarak Allah’tan başka ilahın olmayacağını ifade etmekten uzak kalmamış bir mümin insan olarak hayata devam edebilmek önemlidir.

Bizi imana davet eden peygamberimiz büyük bir örneklikle bize yol göstererek, ben Allah’tan başkasına ilahlık veremem ama siz de bu konuda beni örnek alıyorsanız vermemesi gerekensiniz dercesine bir yol çizmiştir.

Peygamberimizin yolunu takip etmek; onun yaşadığı hayatın prensiplerini kendimize prensip ve hayat edinmeyi zorunlu bir sonuç olarak karşımıza çıkaracaktır.

Kuran’ın dünyadaki hayat devam ettiği müddetçe yani kıyamete değin sürecek bir dönem için uyarıcı ve yol gösterici olarak hayatımızda kalacak olması; problemlerin çözümünde de ona olan ihtiyacımızı göstermektedir.

Son gelen kitap olması artık ondan başka bir hayat seçeneğimizin de kalmadığını gösterir.

Rabbimizin en donanımlı bir hayat tarzı olarak İslam’ı bizlere ulaştırması; artık insanın sorumluluk bilinciyle Kuran’ı okuyan, anlayan ve yaşayan olmasını da tek çözüm yolu olarak karşımıza çıkarmaktadır.

Her işte olduğu gibi Kuran’ın hayatımızda tek etken kaynak haline gelebilmesi; onun peygamberimizin yaşadığı dönemdeki gibi sabırla anlatılmaya, gereklerini yerine getirmeye devam edilen bir kitap olarak benimsenmesi ve o yolda her türlü sıkıntıya dayanacak gücü yine Kuran’ın tavsiyeleriyle takip edilen bir yol olarak hayata aktarılmasından geçmektedir.

Vahyin uyaran ve öğüt veren bir kitap olabilmesi ancak okunması ve anlaşılmasıyla başlayan bir süreç içinde konuya yaklaşmakla mümkündür.

“ BÜTÜN insanlığa bir mesajdır bu. Öyleyse artık onunla uyarı bulsunlar ve bilsinler ki, Tek İlah O’dur ve sağduyu sahipleri de bunu akıllarında tutsunlar! “(İbrahim 14/52)

“ (Sabırlı ol:) çünkü bu, (Allah'tan) bütün insanlığa yönelik bir öğüt ve uyarıdan başka bir şey değildir.”(Kalem 68/52)

Allah’ın kitabını anlama çabası verenlerin hakkı batıldan ayıran ölçü (Furkan) olarak vahyin anlaşılmasını kolaylaştırması; bu anlamdaki niyetin ve yaklaşım tarzının bir meyvesi olarak Kuran’la yaşanan bir hayatın sahibi olma şerefini kazandıracaktır.

Rabbimizin yüce ve cömert olması; gönderdiği kitap ve elçiyle daha çok iyi anlaşılması mümkün olan bir nimet olmuştur.

Rabbimizin rahmetinin bir eseri olarak gönderilen kitaba iman edenlerin; sahip çıkmak, anlamak ve yaşamak konusunda da en üst gayreti göstermeleri gerekir. Rabbimiz şöyle bir hatırlatmayla bizi göreve davet eder;

“BÜTÜN İNSANLIĞA bir uyarı olsun diye kuluna hakkı bâtıldan ayırıcı bir ölçü indiren (Allah) ne yüce, ne cömerttir!”(Furkan 25/1)