“ Hakikati ortaya koyan Allah'ın bu mesajlarını sana aktarıyoruz. Eğer Allah'ın (bu ibret dolu) mesajlarına değilse başka hangi habere inanacaklar?”

“Vay haline kendi kendini aldatan günahkarın,”

“o ki, kendisine iletilen Allah'ın mesajlarını duyar ama sanki onları duymamış gibi küstahça umursamazlığında devam eder! Bu sebeple ona acıklı bir azabı haber ver!”

“ Çünkü o, mesajlarımızdan birinin farkına vardığında onu hemen küçümseyip alaya alır. Böylelerini alçaltıcı bir azap beklemektedir.”

“ Cehennem önlerindedir; ve ne (bu dünyada) kazanabilecekleri şeyler, ne de Allah'ın yerine dost ve koruyucu edindikleri, onlara hiçbir fayda sağlamaz: çünkü onları korkunç bir azap beklemektedir.”

“(Allah'ın işaretlerine ve mesajlarına dikkatlice kulak vermek: işte) rehberliğ(in anlamı) budur; diğer taraftan, Rablerinin mesajlarını inkara şartlanmış olanları, (yaptıkları) çirkinliklerin bir karşılığı olarak acı bir azap beklemektedir. “(Casiye 45/6-11)

 

İnsan hayatın bazen farkına varamadığı kısımlarının ne olduğunu merak eder.Bu merak zaman içinde çözemediği şeylere farklı gizemler yükleyerek, onun bir takım güçlere sahip olduğunu ve bu güçleri de yine gizemli bir şekilde başka varlıkların idare ettiğine inanmaya başlar.,

Aslında hayat yalındır.

Çok fazla abartılacak yanı yoktur. Ama insanın abartılmaması gereken bu hayattaki asıl görevlerini bilmeyişi veya unutması, onun daha sonra sapkınlıklara müptela ve işin içinden çıkmak için akıl almaz yollara başvuran bir varlık haline dönmesine sebep olur.

Apaçık yolları takip ederek mutlu olacağı bir hayata kavuşmak varken sanki bir hayalmiş gibi kabul ettiği, ahiret hayatının sonra olması muhtemel bir şeymiş gibi kabul etmekle başlayan ne yapacağını bilmemenin getireceği bataklık içinde ömrünü geçirmesine sebep olacaktır.

Hayatın Allah’tan uzaklaşmaya başlayan çetrefilli hallerini çözmek için açık delillerle gelmiş vahye müracaat etmek yerine; ne dediği anlaşılmayan veya birileri abarttığı için büyük kabul edilen kitaplarla, hayatın problemlerini çözmeye kalkışmak acziyetin ve yol bilmezliğin eseri olsa gerektir.

İnsan kendince bir tarifle iman etmekle ,iman edilen şeyin gereklerini yapmayı birbirinden ayırarak ,akıllıca bir iş yaptığını zannederken; verdiği kararın kendisine ait olmayan bir yetkiyi kullanarak, kendi eliyle kendini mahkum etmekten başka bir şey olduğunu düşünememektedir.

Allah (c.c) her şeyin en doğru olanını ve en geçerli olanı hakikat olarak vahiyle gönderdiği halde ;insanın bu apaçık gerçeklik karşısında umursamaz bir hal ile vahye gözlerini kapaması, güneşe gözlerini kapayarak karanlık olduğunu zanneden zavallı varlıkların durumuna düşürecektir.

Bir haber düşünün ki geldiği şekliyle güvenilerek harekete geçildiğinde kurtuluşa vesile olacağı halde ;bir takım şüpheler veya umursamazlıklar içinde dikkate alınmayarak bir felaketin oluşmasını ortaya çıkaracak nitelikteki bilgileri içermektedir. .

Haberin geldiği yerin hak olması; dikkate almayı ve sonrasında oluşacak gerçeklik içinde meydana gelebilecekleri akıl ile bularak, insanın veya insanların tümünün kurtuluşuna götürecek netlikte ve güzellikte olsun.

İşte vahiyle gelen tüm haberler gerçekliği konusunda şüphenin bulunmadığı ve ardından gelebilecek felaketler veya iyilikler konusunda, şakanın da bunmadığı bir netlikteki haberlerdir.

Rabbimiz elçisine indirdiği haberleriyle bizim dikkatimizi çekmeyi amaçlarken; bizim nasıl olsa anlaşılmaz diyerek vahiyden uzak kalmaya çalışmamızın hangi mantıkla izahını yapmak mümkün olabilir ki?

Çok gariptir ki insan kendini aldatan olarak kendisinden başkasını bulamayacağı halde; şeytani bir dürtüyle başkasını her durumda suçlayarak kendini kurtaracağını zannetmektedir.

Kendi eliyle kendini aldatan bir varlığın; normal akıl sahibi olması veya aklını kullanan olması mümkün değildir.

Kulaklarını tıkayarak haktan gelen vahye söze uzak kalmayı maharet kabul edenler; ancak yangını gördüğü halde, yangın yokmuşçasına bir rahatlığa büründürdükleri hayatlarında bir gün kendilerinin de yanışına şahit olacaklardır.

Verilen bu kadar nimete rağmen duyarsız kaldıkları her şeyden dolayı ilk zararı gören ve ilk etkisi altında kalacakları varlıklar olduğu halde; umursamazlıkla sanki kendilerini vurmayacak bir depremin müjdesini almışçasına rahatlık içinde olabilmektedirler.

Allah vahiyle acıklı bir azabın haberini vermek istediği halde, vahyi anlaşılamaz bir kitap, söz olarak kabul etmekle; haberdar olmaları mümkün olandan kendilerini uzak tutmanın ne faydasını görebileceklerdir ki?

Haberden haberdar olmamakla işleyişin dışında kalacağını zanneden insanın,  bir gün kendini vuracak kötülüklerden kurtuluşu asla mümkün olmayacaktır.

Kendisine ahiret hatırlatıldığı halde umursamazlık içinde veya küçümseyerek; kendinin varlığından haberi yokmuş gibi davranacağı kıyamet veya ölüm bir gün mutlaka insanı bulacaktır.

Hafife aldığı acı haber, kendi canını acıtınca acaba insan geri dönmek istese de dönebileceğini mi zannetmektedir ki; bu kadar şımarık ve rahat olabilmektedir?

Ömrünü adadığı Allah dışındaki varlıkların güçsüzlüğünü kıyamette fark eden insan; artık her anlamda geri dönülemeyecek bir yolun yolcusu olduğunu anlayacaktır ama artık her şey için geçtir.

Dünyadaki her türlü yanlışına rağmen birilerinin elinden kurtaracağına inanan insanın; Allah karşısında ki durumu dünyadaki gibi olmayacak, gerçek adalet işleyerek hak ettiğinin geçici olmayan bir halde kendisini bulmasına sebep olacaktır.

Vahyin bu anlamda anlaşılması çok önemlidir.

Rabbimiz bizden vahyin sesine, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) in uygulamalarına dikkat etmemizi istediği halde; bu duruma bigâne kalmak mümkün değildir.

Allah Teâlâ’nın insanlara vahiy ve elçi göndermekle rahmet etmesi zaten insana faydanın dışında başkaca bir şey de değildir.

Allah gönderdikleriyle bizlere yol göstermiş ve elçisi vasıtasıyla da uygulamasının nasıl yapılacağını öğretmiştir.

İşaret edilen şeylere dikkatlice yaklaşmak ve ciddiye almak vahyin yol göstericiliğini kabul edenler için büyük önem arz etmektedir.

Gelen vahyi inkar edenler bir taraf bırakıldığında; inandığını söylediği halde umursamazca konuya yaklaşarak kendilerini kokuşmuşluğun içinde bulacaklar da bir kere daha düşünmelidirler .

Değişmeyen yasalar ahirette de işlemeye devam edecektir.

Vahyin değişmesi, sünnetullah’ın değişmesi mümkün olmadığına göre ;son dakika umutlarıyla kendini kurtaracağını zanneden herkes, iflas etmiş tüccarın son dakika umuduyla kurtuluşu beklemesi kadar safça bir iş yapmış olacaktır.

Dünyada kendini ne kadar çok güçlü kabul eden var ise; Allah karşısında asla güç yetiremeyeceklerdir.

Her kim Allah karşısında büyüklük taslayarak kendince belirlediği bir hayatı insanlara dayatmaya kalkışırsa; mutlaka yok olmaya mahkum olacaktır.

Birileri ne kadar güçsüz olduklarını bu dünyada anlarken, kimileri de öldükten sonra güçsüzlüğünü fark edeceklerdir.

Allah insanlığın kurtuluşu için yol gösterdiği kitabını gönderdiği halde ;birileri yoldan çıkarak kendini kurtaracağını zannettiği bir sürecin işlemesini sağlarsa başına gelecek tüm sosyal,siyasi ve ekonomik felaketlere de kendini hazırlaması gerekmektedir.

Rabbimizin hiç kimsenin kulluğuna ihtiyacı yoktur.

İnsanın Allah’a ihtiyacı vardır.

Dünyada yaşayan insan sorumluluklarından dolayı lehine veya aleyhine devam edecek bir işleyişi ;ancak kendi elleriyle hazırlayacaktır.

Hiç kimseye ayrıcalık tanınmayacağı aşikar olduğu halde; birilerinin ellerinde bulundurduğu ve kendince imkan kabul ettiği şeylerden dolayı ayrıcalıklı bir ebedi hayatı yaşacağı zannına kapılması ,ancak kendini cehennemin halkından kılacaktır.

Unutulmamalıdır ki halen hayat sürenler olmamız bizim için bir ayrıcalık olmayıp; tam tersine hesabımızı verebileceğimiz güne hazırlık yapabilmemiz için verilmiş bir fırsattır.

Verilen fırsatın son fırsat olması daha dikkatlice fırsattan yararlanmayı gerektirir.

İnsanın fırsattan suiistimalle kısa vadeli karlar elde etmeye kalkışması ,düşüncesizlikten  başka bir şey olmayacaktır.

Rabbimizin sözüne kulak verelim ,Bakın ne diyor rabbimiz bizlere;

“De ki: "Ey (hakikati inkar eden) kavmim! Elinizden gelen her şeyi yapın, ben de (Allah yolunda) gayret göster(meye devam ed)eceğim: yakında göreceksiniz, “

“ kimi (bu dünyada) utanıp rezil olacağı bir azaba dûçâr olacak ve kimi de (öteki dünyada) kesintisiz bir azabın ortasına düşecek!"

“ BİZ, insanlığ(ın kurtuluşu) için hakikati ortaya koyan bu ilahî kelâmı indirdik sana. Kim (buna sarılarak) doğru yola ulaşmayı seçerse bu kendi lehinedir ve kim de (yoldan) saparsa yine kendi aleyhine sapmış olur: sen onların seçimlerini belirleme gücüne sahip değilsin.”

“ Bütün insanların, (bedenen) öldüklerinde canlarını alan ve henüz ölmemiş olanları da uyku halinde (ölü gibi yapan) Allah'tır; (yalnız O'dur bu güce sahip olan): O, böylece ölümlerine hükmettiklerini (hayattan) koparır, diğerlerini de (kendisinin koyduğu) bir mühlet için salıverir. (Bütün) bunlarda gerçekten düşünenler için mesajlar vardır!”

“Ama onlar, Allah'ın yanısıra (hayalî) şefaatçiler(e de kulluk yapmayı) tercih ederler. De ki: "Nasıl olur? Onların hiçbir şeye güçleri yetmese de ve akılları (hakikati) kavramıyor olsa da mı?"

“ De ki: "Şefaat (hakkını verme yetkisi) yalnız Allah'a aittir: Gökler ve yer üzerindeki hakimiyet (yalnız) O'nundur ve sonunda yalnız O'na döndürüleceksiniz".(Zümer 39/39-44)