“SİZDEN önce (nice) hayat tarzları gelip geçti. Öyleyse, yeryüzünde dolaşın ve hakikati yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün:”

“Bu, bütün insanlara açık bir ders ve Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için bir rehber ve bir öğüt (olsun).”

“Öyleyse, cesaretinizi yitirmeyin ve üzülmeyin: Eğer (gerçekten) inanıyorsanız mutlaka (insanların) en üstünü olursunuz.”

“ Eğer başınıza bir bela gelirse, (bilin ki,) benzer bir belaya (başka) insanlar da uğramıştır; zira böyle (iyi ve kötü) günleri insanlara sırayla paylaştırırız: (Bu,) Allah'ın, imana erenleri seçip ayırması ve aranızdan hakikate (hayatları ile) şahitlik yapanları seçmesi içindir -çünkü Allah, zalimleri asla sevmez-

“ ve (aynı zamanda) Allah'ın imana erenleri her türlü boş ve yararsız şeylerden arındırması ve hakikati inkar edenleri etkisiz hale getirmesi için. “

“ Allah, (kendi yolunda) üstün çaba gösterdiğinizi ve zorluklara karşı sabırlı olduğunuzu görmedikçe cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz? “(Ali İmran 3/137-142)

 

Kuran; vahiy olması sebebiyle rabbimizden gelen ilk ve tek güvenilen bilgi kaynağıdır.

Daha önceki dönemleri bizlere hatırlatırken; asla tarih dersi verircesine insanın geçmişiyle övüneceği veya utanacağı dedelerinden bahsedilmesini istememiştir.

Geçmişe ait bir takım izlerin araştırılmasını isterken bir arkeolog olmayı beceremeyenlerden bahsetmemiş ama geçmişin izlerinden ders almayı kendi seviyesi ve bilgisi standartlarında kendine ders olarak çıkarması gereken bir varlık olarak konuya yaklaşmasını rabbimiz istemiştir.

 

Geçmişle övünmenin veya yerinmenin yerini; geleceği yaşayacakların ders alabilecekleri nitelikte bir değerlendirmeyle, daha faydalı ve fırsat eğitimi denilecek türden bir veri aktarımı olarak algılanmasını istemiştir rabbimiz.

Bizler, geçmişi birey olarak yaşamış insanlar kabul edersek; insanın sadece bir tanesine takılıp kalarak toplumsal ayrışmaları, sapmaları, zaafları ve imkânları tespit edememiş oluruz.

Kuran geçmiş toplumların oluşturduğu medeniyetleri ve yaşam tarzlarını ele almakla; sapmalarından ve imkânlarından ders alacak kadar yakından tanımaya vesile olacak tüm temel bilgileri vererek, kendi durumunu merak edenlerin, geçmişte yaşamış toplumlardan ders alınacak tüm ana özelliklerini vermek istemektedir.

Kuran;insanın  geçmiş tarihlere bakarken geleceğine ait eksiklerini gideren, Allah için yaşamayı bilen daha donanımlı kullar olmayı becerenlere müjdeler verirken, daha önceki deneyimleri ciddiye almayan ve yapacaklarını gündelik kısa vadeli hesaplar yaparak geçirenleri aynı kefede değerlendirmeyeceğini hatırlamış ve  hayata yeniden, tekrar çeki-düzen verilmesini istemiştir.

Kuran ;kitaptan edinilen bilgilerin adeta gidilip bizzat yerinde görülerek, her toplumun yaptıklarının sonuçlarının yeniden değerlendirilmesini ve alınan sonuçların insan hayatına yön verirken ,gerektiği yerde tecrübe aktarımı olarak kullanılmasını emretmiştir.

Masa başında edinilen bilgiyle yetinilmemesini öğretircesine yeryüzünde gezip görmeyi ve geçmiş yaşam tarzlarının imkânları ve zaaflarıyla, ne yaptıklarını öğrenerek eksiklerin giderildiği bir hayatı yaşamayı teklif etmiştir.

Hayat tarzlarının anlaşılması bu noktada çok önem arz eder.

Herkes kendine göre inançlarıyla veya nefsinin emrettikleriyle kafasına uygun bulduğu bir hayat tarzı seçer. Bu seçim aslında inanç denilen mutmainlik halinin ilk adımıdır aslında. İnanmak denilen şey bir sözü ifade etmek değil belki de inancın artık seçildiğinin sözle bir itirafı veya tercihini yüksek sesle ifade edecek kadar arkasında durulacak bir gerçeklik olduğunu kabul etmek anlamlarına gelmektedir.

Kitap gönderilen toplumların hayat algılarında tek etken gönderilen kitapların ortaya çıkardığı esaslar ile gönderilen elçinin pratik olarak verdiği önemli örneklik olmalıdır.

Eğer gönderildiği ve inanıldığı söylenen toplumların, bireysel ve toplumsal hayatlarında vahiy yok ise ;birey ve toplumların yeniden gözden geçirmeleri gereken ilk konu, inandıklarını söyledikleri kitap ve elçinin sünnetiyle ilişkilerinin ne durumda olduğudur.

Her şeyin bir sonu olduğu gibi hayatında birey ve toplum için sonu mutlaka vardır.

 Bir zamanların çok güçlü medeniyetleri olarak bilinen toprakların; şu anda sadece kalıntılarından yaşadıkları anlaşılabilmektedir.

Şimdinin güçlü medeniyetlerine bakarak kendisinin sanki tarih boyunca sürünen bir medeniyetin çocuğu olduğu düşüncesine kapılanların yeniden umutlanabilmeleri için; eski medeniyetlerle ilgili birazcık bilgi sahibi olmaları, zihni rahatlatan ve iman edenin vahyin gösterdiği bir ömrü hayatın her anına yayabilmek için çalışmalar yapmasına motivasyon sebebi olmasını sağlayacaktır.

Rabbimizin iyilik yapanlara ait bilgi verdiği gibi ,yaratanına verdiği sözü tutamayanlara ait örnekleri de vererek aynı sapma ve kırılma noktalarında dikkatli olunması gerektiğine işaret edilmiştir.

Aslında bütün bunlar; iyi ve kötü örnekleriyle hayatın her anında karşılaşabileceğimiz şartlara hazırlıklı olabilme adına usul olarak tespit edilmiş rabbani eğitim yollarıdır.

Her rabbani metot ;insanı aslına döndürme için bulunmuş bir yol olduğu halde insanın sanki bundan habersizce bir ömür geçirmesi ne ile açıklanabilir acaba?

Yeryüzünde gezmekle bile anlaşılabilecek gerçeklerin; her şeye rağmen göz ardı edilmesi insanın nankörlüğü veya inadıyla hakkı kabul etmemesinden başka bir şey değildir.

Allah çok yalın ve anlaşılır dille gönderdiği vahyini anlamamak için ve inançsızlığından dolayı kabul etmeyenlere ait olabilecek sonuçları bahsettiği gibi; inandığını söylediği halde vahiyden uzak hayat yaşamaya çalışanların da ilk olmadığını ve kıyamete kadar da son olmayacağını bize öğretircesine, başlarına gelebilecek felaketin bir sonuç olarak karşımıza çıkacağını ifade edivermiştir.

Her gerçeği, gerçekliğini fark ederek iman edenlerin olabileceği gibi ;gerçeği fark ettikleri halde mutlaka inatla, inanmamak için hayatta inkarcı yaşamayı ideal edinenler de mutlaka  çıkacaktır.

Kabul veya inkar gerçekleri değiştirmeyeceği gibi, sadece kabul veya reddedeni ilgilendiren sonuçların ortaya çıkmasını sağlayacağı bilinmelidir.

İnsan; sanki Allah ile ilgili kabul ederek sorumluluktan kurtulmaya çalıştığı her şeyin aslında kendisinden başkasını ilgilendirmeyen bir sonucun olduğunu er geç görecektir.

Kimisinin Kuran rehberliğinde bir hayatı yaşaması söz konusu iken, vahyin yol göstericiliğini kabul etmeyerek kendince yorumlarla çağdaş bir takım çıkış yollarını bulduğunu zanneden insanın; rehberliği haşa Allah’tan alıp insana vermekle, sapkınlığın ve bataklığın ortasına doğru yolculuğuna da başlamış olacağı kesindir.

Vahiy iman edenler için yol göstericidir.

İman etmeyenlerin sapkınlıklarına bakarak kendine iman ediyorum sınıflandırmaları yapanlar; sadece sözde kalacak bu tasnifle Allah’I razı edemeyeceklerdir.

Allah ancak iman edip Salih amel işleyenlerden razı olma ihtimalinin anlaşılmasını ister.

Rabbimiz bu sebeple; İman ve Salih amel için vahyin hakim olduğu bir hayatı yaşayanların değerlendirmeye layık görülecek sınıfta olabileceğini söyler.

İman ettik diyerek hiçbir şey yapmadan ve vahyin yol göstericiliğine ihtiyacı yokmuşçasına, vahyin anlaşılması ve pratiğe aktarılması için gayret göstermeyenlerin, kendilerini kandıracak kadar gerçeklerden uzak yaşayan topluluklardan olduğunu bizlere yine Kuran’la öğretmektedir.

Vahyin muhatabı tüm insanlardır. Hiç kimse kendi üzerine sorumluluk almayarak, sorumluluktan kendini kurtaramaz.

Tüm insanların muhataplığı iman edenin sorumluluğunu artıracağı gibi,inanmayanın da artık sorumluluktan kurtuldum diyerek sevineceği bir durumu da ortaya çıkarmaz.

İman eden insan Kuran’ın rehberliğini kabul ettiği andan itibaren; her anlamda vahyin yol gösterdiği ve bu sebeple de artık endişeye mahal bırakmadan, telaşlanmadan, üzülmeden, cesaretle ve gittiği yolun Allah tarafından tarif edilen yol olduğunun da bilinciyle, takip edilmesinin getirdiği rahatlığın güzelliğini, inanmışlığını ve mutmainliğini göstermek zorundadır.

Endişe ve telaş; yaptığı işle ilgili olarak şüpheleri bulunan insan içindir. Yaptığı işle ilgili olarak şüphesi olmayanların telaşlanmalarına gerek olmayacaktır.

İman eden insan vahiyle hayata birlikte devam etmekle teslimiyetini göstermiş ve ardından rabbinin desteğini hak ettiği bir davanın kutlu eri olacağını da fark ederek; güvenli, bilgili ve bilinçli olarak hayatını teslimiyetle sürdürmeye devam edecektir.

Rehberliğin; çöl ortasında ne kadar çok işe yarayacağını hepimiz tahmin edebiliriz.

Biraz çöl görenin veya hiç bilmediği bir coğrafya da seyahat edenlerin, rehbere ne kadar çok ihtiyaçlarının olacağını bilmeleri mümkündür.

Karanlığın ortasında ne tarafa gideceğini bilemeyen birisinin nasıl yardıma ve rehberliğe ihtiyacı varsa; insanın da daha çok fazlaca rehberliğe, birinin yol göstermesine ihtiyacı bulunmaktadır.

İnsanın; rehberliğe ihtiyacının olduğu çok net bir şekilde ortada olduğu gibi, daha önce aynı yollardan geçmişlerin deneyimlerine de ihtiyacı bulunmaktadır.

Daha önce aynı yolları geçmiş birisinin vereceği bilgiyle daha az sıkıntılı bir yolculuğun gerçekleşmesi nasıl mümkünse; yolcuya, yol için verilen bilginin sağlıklı ve doğru olması da aynı şekilde önemlidir. Verilen bilgiyle daha fazla sıkıntı yaşanacaksa verilen bilginin doğru olması söz konusu olmayacaktır.

İşte tam bu noktada vahyin hayatın her haliyle ilgili bilgi vermesi ve bilginin doğru bilgi oluşu; insanı hayat içinde daha başarılı kılmak ve daha az sıkıntı ile ama yüksek performansla rabbine doğru ilerleyen bir kul haline getirecektir.

Bilgi kaynağının doğru olması ve doğruya yönlendiren olması; bilgi kaynağı olan Kuran’ın iyice anlaşılmasıyla ancak pratik etkisini ortaya çıkaracaktır.

Kuran’la hayata devam etmek en az sıkıntıyla hayatın yaşanmasını mümkün kılacaktır.

Hiç kimsenin maden Kuran’la hayata devam edeceğiz öyleyse her şey bizim için hazır halde beklemeli ve bizde inanmaktan dolayı hiç çalışmadan, sıkıntı görmeden, yokluk çekmeden hayatı rahatça yaşamamız gerekir deme hakkı olamayacaktır.

Allah ve onun kitabına teslim olmak sıkıntısız bir hayatın garantisini vermeyip, sıkıntılara rağmen selamete çıkılacak bir ahiret hayatının güzelliğini yaşamayı vaat etmektedir.

Aslına bakarsak dünya hayatının tek hedefi vardır. Bu hedef rabbimizin gönderdiği vahye gerçekten teslim olanlarla, olmayanların ayrıştırılarak bir kısmının mükâfatlandırılmasını diğer bir kısmının da cezalandırılmasını sağlamaktır.

Buna rabbimizin ihtiyacı yoktur ama akıl verilen insanın bu ayrıştırılmayı daha önceden fark ederek kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek gibi bir akıllı insan davranışını sergileme zorunluluğu vardır.

Hakikate inandığını ifade edenlerin; hakikate teslimiyetle bir hayatı yaşayarak ,hakikate olan bağlılıklarında nasıl şüphelerinin bulunmadığını göstermeleri gerekmektedir.

Hakikate bağlılığı göstermenin yolu vahyin ibadet olarak nitelediği hayatın her anlamda Allah’a teslim edilmesinden başkaca bir şey olmayacağını kavramak gerekmektedir.

Her türlü kirlemenin en üst boyutta olduğu bir dünyada insanı temizleyecek, kirlerden arındıracak tüm detaylı bilgiler; yine vahyin rehberliğinde ve elçinin pratiğinde hayat bulmak zorundadır.

Peygamberimizin göstereceği yolun ;aklını Allah’a teslim etmekten dolayı çok güzel bir tecrübe aktarımı olacağını bilmek zorunluluğunuz vardır.

Elçinin tek derdi olmuştur ki bu da vahyin tebliğ edilmesi, açıklanması ve bizzat uygulanarak vahyin rehberliğini kavrayan inanmışlar toplumu olmamızdan başka bir şey değildir.

Kirleri gösterecek olanda, kirlerden temizleyecek olanda vahiyden başkası olmayacaktır.

Aklın, hayatın, paranın ve dünyanın kirlerden kurtulması için tek çözüm vahyin anlaşılması, algılanması ve bilinçli bir şekilde uygulanmasıdır.

Rabbimiz cennetin kazanılmasını, hiçbir kimseye garantisini vermemiştir.

Bunun öğretilmesi ve bilinç haline getirilmesi ancak kendi sorumluluklarını bilen insanların hayatı yaşamalarında; tek rehber, yol gösterici olarak vahyi görme ve vahiyle devam eden bir hayatı yaşama halinin oluşmasıyla, yine insanın iradeli bir ömür sürmesini rabbinin değerlendireceğini bilmesiyle, yaratanın rızasını kazanmanın imkânı ve ödülü kazanmanın ihtimali olacaktır.

Hiçbir gayret göstermeden cennetin elde edileceği hayali, şeytanın insanı kandırmak için verdiği vesveseden başka bir şey değildir.

Rabbimiz insanın kendince bir bahaneyle vahiyden uzak kalmasını ortadan kaldırmak için vahyi göndermiştir.

Kıyamet koptuktan sonra habersizlikten kaynaklanan bir sebeple insanın  kendini kurtarması mümkün değildir.

Dünyanın bir yerinde vahye muhatap olmak istediği halde iman edenlerin ilgisizliğinden dolayı vahye muhataplığını geciktiren veya imkânsızlaştıranların hesabını da rabbimiz bizlere soracaktır.

İnsanlardan hiç kimsenin kendine özel bir kitap indirilmesini bekleme hakkı yoktur.

Her gönderilen vahiy bir diğerinin devamı olacak nitelikte esasları içermektedir.,

Bazıları gönderilenden uzak kalarak kendilerine de meleklerin veya kitapların gönderilmesini bekliyorlarsa; bu meleğin ve kitabın ahirette verileceğini iyice kavramaları gerekir.

Ama diğer bir taraftan meleğin gelmesini beklemek sadece insanın ölüm meleği ile karşılaşması anlamına gelir ki buradan yola çıkarak artık defterlerin de kapatıldığı ve dünyaya geri dönülmesinin imkânsız olduğu ölüm gerçeğini kavramanın zamanını göstermiş olacak bir gerçeklikle yüz yüze gelecekleri anlamı çıkmaktadır.

Şu an elimizdeki Kuran’ı anlamak, yaşamak ve anlatmaktan başkaca görevimiz bulunmamaktadır.

Yaşanılanların pratiğini gösteren peygamberimiz nasıl kendisi yaşamadan bir esası başkasına aktarmadıysa; bizim de yaşamadığımız İslam’ı anlatma hakkımız olmasa gerektir.

Allah sabırla sorumluluğunu bilenleri ödüllendirmek, sorumluluğunu bilmeyenleri de cezalandırmak için beklemektedir.

Rabbimiz bu gerçeği şu ayetiyle kavramamızı isteyerek şöyle buyurmuştur;

“(Bu kitap, size verildi) ki, "Yalnızca bizden önce yaşamış iki gurup insana ilahî kelam bahşedilmişti ve biz onların öğretilerinden habersizdik!" demeyesiniz;”
“yahut da, "Eğer bize de bir ilahî kelam indirilmiş olsaydı onun rehberliğine kesinlikle onlardan daha sıkı uyardık" (demeyesiniz). İşte, şimdi size Rabbinizden hakikatin açık bir kanıtı ve bir rehberlik, bir rahmet geldi. Öyleyse, Allahın mesajlarını yalanlayandan ve onlardan küçümseyerek yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Mesajlarımızdan küçümseyerek yüz çevirenleri bundan dolayı şiddetli bir azapla cezalandıracağız!”

“ Yoksa onlar, meleklerin kendilerine görünmesini mi bekliyorlar yahut (bizzat) Rabbinin veya Ondan bazı (kesin) işaretlerin? (Ama) Rabbinin (kesin) işaretlerinin ortaya çıkacağı Gün iman etmenin, daha önce inanmamış yahut inandığı halde bir hayır yapmamış olan kimseye hiçbir yararı olmaz. De ki: "Bekleyin (öyleyse Ahiret Gününü, ey inançsızlar:) bakın, biz (mümin)ler de bekliyoruz!"(Enam 6/156/158)