“Ve sana, (ey Peygamber), hakikati ortaya koyan bu ilahî kelâmı, geçmiş vahiylerden (bu güne) kalanı tasdik edici ve içinde hangi doğruların bulunduğunu belirleyici olarak indirdik. Öyleyse, (ey Peygamber,) geçmiş vahyin izleyicileri arasında Allahın indirdiklerine uygun olarak hüküm ver ve sana gelmiş olan hakikati terk ederek onların mesnetsiz görüşlerine uyma. Biz, her biriniz için (farklı) bir sistem ve (farklı) bir hayat tarzı belirledik. Eğer Allah dileseydi, hepinizi tek bir topluluk yapardı: ama indirdikleri aracılığıyla sizi sınamak için (başka türlü diledi). O halde hayırlı işlerde yarışın! Hepinizin dönüşü Allah’adır; o zaman Allah, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size gösterecektir.”(Maide 5/48)

İnsanlık tarihi boyunca her dönemin kendi şartlarında kitaplar ve hayat tarzları gönderen rabbimiz; en üst seviyede ve en son hayat kitabını göndererek, insanların problemlerine cevap verebilecek ve hayatlarını tanzim edecek kitap olarak Kuran’ı göndermiştir.

Her döneme ait imkânların ve zaafların doruk noktasında indirilen Kuran, kendisinden sonrasında yaşanacak hayatın standartlarına ait olmak üzere son kurallar bulunan kitaptır. Kuralların temelinde Allah kaynaklı bir yaşantının ikame edilmesi Kuran’la birlikte tüm iman edenlerin üzerine farzdır.

Kuran; iman edenler için hayat kitabı olmakla kalmayıp, yeryüzünde Allah(c.c) dışında edinilmeye çalışılan tüm ilah taslaklarına karşı mücadele vermeyi de imanın bir sonucu olarak algılamamızı ister.

İman edenler; Allah katından gelen bilginin ve teklif edilen hayat tarzının en doğru bilgi ve en güzel yaşam tarzı olduğuna inanarak ,hayata geçirildiğinde büyük huzuru yakalayarak, Kuran’a teslimiyetlerini de uygulamalarıyla gösterirler.

Rabbimizin peygamberimiz Hz. Muhammed (s.av)’den istedikleriyle, bizden istedikleri arasında helaller ve haramlar açısından bir farklılık bulunmamaktadır. Peygamberimizin sorumlulukları bizden çok daha fazla olduğu halde, bizimde aynı şeylerden hesaba çekileceğimizi ve böylelikle hayata devam etmeyi bir görev bilmemiz gerekmektedir.

Yaşadığımız dönemde iman etmekle temsil ettiğimiz değerlerin farkına varmak ve bu sorumluluk bilinciyle hayatı yaşamayı ideal edinmek zorunda olduğumuzun farkına varabilmemiz gerekir.

Çevremizde başka yaşam tarzlarını kendilerine tercih edenlere bakarak doğru yolda olduğumuz kanaatinin değerlendirilmesi ancak yaşam tarzımızın İslam’a uygun olmasıyla mümkündür. Çevremizde çok büyük bir sayıdaki kalabalığın tercihlerini sayısal çokluklarından dolayı doğru kabul etmek sapmanın ilk adımıdır.

 Doğruların çoklukla değil sadece hakka uygun bir yaşam tarzı olup olmamasıyla kontrol edilmesi ve sapma varsa hemen tövbe ederek doğrunun bulunması gerekir.

Başka inanç sahiplerine rabbimizin emri gereği muamele etmemiz gerektiği gibi; aynı şeylere iman edenler içinde yine Allah’ın belirlediği standartlarda muamele etme zorunluluğumuz imanımızın bir gereğidir.

İman edenlerin birbirlerine güvenmedikleri noktada imanlarını yeniden gözden geçirmeleri ve aksaklığın bulunduğu yerleri ıslah etmek için bir çaba içine girmeleri gerekir.

İslam kendinden önceki ve kendisinin dışındaki tüm sistemleri, hayat tarzlarını; ıslah edilmesi gerek kısımlarını ıslah eden atılması gerekenleri de atan genel çerçevesiyle uzlaşmak yerine ıslah etmeyi tercih etmemizi bizlere öğretmiştir.

Kuran’ın belirleyici bir kitap olması; turnusol kâğıdının asitle bazı ayırt etmeyi kolaylaştırması gibi, hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayırt etmeye ve ortaya çıkarmaya yardımcı olan temel belirleyici olması bakımından önemlidir.

Kuran’ın belirleyici ölçü olması; onun mezarlıklarda okunan bir kitap olmaktan çıkarılıp hayatın tüm sınırlarını belirleyen bir kitap haline getirilmesini gerektirir.

Hayatında Kuran olmayanların; ölümlerinden sonra okunan kuranla artık kurtuluşu yakalama şansı bulunanlardan olması mümkün değildir.

Rabbimizin yaşayanların hayatlarını canlandıracak ve kulluklarını onlara öğretip hatırlatacak bir kitap olarak Kuran’ı göndermişken; bizim sadece cenaze, nikâh, sünnet töreni gibi ritüellerini tamamlamak üzere batıda kullanılan dua kitabı haline getirmemizin bir anlamı olmayacaktır.

Batılı hayat tarzları kendi dini anlayışlarını sadece kiliselere sıkıştırmakla ifade edişleri gibi Müslümanların da hayatın dışında sadece bir inanç olarak sadece inanma ihtiyacını giderecek bir meta haline getirmeye çalışması, yeniden düşünülmesi gereken bir durumdur.

Batılı mantığın kendince kar elde etmek istediği dönemlerde dinden faydalanmaya ihtiyacı olduğunu kabullenmesi; zaman içinde inandığını söyleyenlerin saparak tercih ettikleri bir yol haline gelmiştir. Güçten yana olmanın zaafını yaşayanlar; kendilerince istedikleri kadar savunmaya çalışsalar da haktan yana olmanın zorluğunu göze alabilecek kadar erdemli olmayı bilmeleri gerekir.

Batıl mantıkların tamamen kendilerince uydurdukları ve adına bilimsel dedikleri sanal esaslarla yola çıkarak kendilerine taraftar bulmaya kalkışmaları; zaman içinde maalesef gerçekleri göremeyecek kadar oluşturduğu körlük halinin geçici olması beklenirken, kalıcı körlük haline dönüşerek içinden çıkılmaz bataklığa tüm insanlığı çekmenin bir yolunu bulmaya çalışmışlardır.

Rabbimizin gönderdiği kitabın apaçık hükümleri ortadayken kendine körlükten ortaya çıkmış bataklığa sürüklemenin anlamı; körlük halini bir kurtuluş kabul edercesine bataklığa düşmeyi, çağdaşlık tarifi içinde karanlıklara gömülmenin bir çözüm hali oluşturması beklenmiştir.

Rabbimiz her ümmet için farklı bir hayat tarzı oluşturmuş ve hesabını da gönderdiği hayat tarzının gereği oluşturdukları yaşam tarzına göre yapacağını ifade etmiştir.

En son gelen hayat tarzının adı İslam’dır ve bu hayat tarzının dayandığı kitabın ismi de Kuran’dır. İslam hayat tarzının ismi olduğu andan itibaren iman edenlerin İslam’ı yaşam tarzı haline getirmeleri boyunlarının borcudur. En son indirilmiş kitabın kıyamete değin hayatı yaşayacak tüm insanların sorumlu olduğu hayat kitabı olması; Kuran’a yaklaşırken daha dikkatli ve anlaşılır bir halde yaşam tarzına dönüştürülmesi bakımından ele alınmalıdır.

İslam; diğer tahrif edilmiş sistemler gibi keyfinize göre hayata aktarsanız da aktarmasanız da sadece inandık demekle kıyamette sorumluluktan kurtulabileceğiniz sistem değildir. İslam’ın sistem algısı beşeri sistemlerde olduğu gibi sadece dünyada kalan bir düzenleme olmayıp; ahiret denilen diğer bir kalıcı hayatın geçici ilk düzenlemeleriyle bağlantılı ve bilinçli bir hayat kurmuştur.

Beşeri sistemlerin sadece dünyaya çakılı hale getirdikleri hazların, hesapların, beklentilerin İslam’la temelinden bozulması ancak ahret hayatı ve son gönderilen hayat tarzının yaşam haline getirilip getirilmemesinden olacağını unutmadan ve akıldan çıkarmadan atılacak adımları ilgilendiren bir özelliğe sahip olmasıyla ilgilidir.

İslam; hukuk, ekonomi, adalet, siyaset, eğitim, ahlak sistemiyle bir toplumun ihtiyacı olan tüm çözüm teklifleriyle, bir hayatın yaratanın rızasına göre düzenlenmesini sağlayacak hükümlere, prensiplere ve kurallara sahiptir.

Rabbimiz hiç birimizi robot olarak yaratmamıştır. Verdiği akıl ile iradeli tercihlerde bulunmamız, sonrasında denenmenin getirdiği mükâfatlandırmadan veya cezalandırmadan payımızı almak için sınanma hali oluşturmak üzere dünya hayatını yaratmıştır.

Hayat; dönüşünün Allah’a olduğunu bilenlerle, bilmeyenlerin birbirleriyle sınandığı bir süreçtir. Kimi bu sürecin farkında, kimi de değildir.

Sürecin farkında olanlar; sürecin bir gün biteceğini ve süreci belirleyene göre sürecin geçirilmesiyle ancak süreci belirleyen tarafından hesaba çekilmeye hazırlık hali oluşturmakla başlayan tüm anlayışlar ve davranışlar takdir görür. Süreci ciddiye almayıp bitmeyeceğini düşünenler; değişmez gerçek ölümle karşılaşınca geri dönmek isteseler de artık dönüşü olmayan çıkmaz sokağın müntesipleri haline gelmişlerdir.

İnanmak veya inanmamakta serbest oldukları hayat tarzının tercihiyle ilgili sürecin gerçek sonuçları o bir gün mutlaka ortaya çıkacaktır. Gerçeğin ortaya çıkması mutlak olduğu gibi ,kaybedenlerin ve kazananların olması da mutlaktır.

Rabbimiz; sadece emirler veren bir ilah olmakla kalmayıp, aynı zamanda hayatı tanzim etmek adına yasakları da belirleyendir.

Biz rabbimize inanırken; yaratan, yaşatan ve yöneten bir ilah olarak iman ederiz.

Allah(c.c) ;sadece yaratmakla kalmayıp aynı zamanda yarattıklarının hayatlarını idame ettirebilmeleri için rızık veren ve sonrasında yaşamalarını sağladığı bu varlıkların tüm ilişkilerini de yeniden gözden geçirmelerini sağlayacak kitap ve elçi gönderendir.

Rabbimiz, Elçisinin örnekliği ve kitabının değişmeyen yasasıyla tüm evrenin Allah’a boyun eğen olmasını sağlamakla ilgili olarak bizleri imtihan edendir.

Önce kendisi Allah’a boyun eğmenin yolunu kullukta bulan bireyin, sonrasında tüm insanların boyun eğmesini sağlayacak tebliğ ve eğitim faaliyetlerinde bulunmakla İslam’ı hayat tarzı haline getirmenin tek kurtuluş yolu olduğunu anlamamızı ister.

İslam; insan ilişkilerinde en uç nokta olan ve asla tasvip edilmeyen insanın insan eliyle öldürülmesini hoş görmez. Aynı zamanda faiz yoluyla ekonominin öldürülmesini, sadakatsizlik yoluyla ailenin öldürülmesini, imansızlık yoluyla ruhun öldürülmesini, içki ve uyuşturucu yoluyla aklın öldürülmesini, parayı yığmakla zekâtının verilmemesiyle malın öldürülmesini, tedavi edilmeyerek insanın hastalıklardan öldürülmesini, namazsızlıkla vaktin öldürülmesini, hırsızlıkla helal kazancın öldürülmesini, ihale yolsuzluklarıyla yetimin hakkının öldürülmesini, eğitimsizlikle gençliğin öldürülmesini de asla hoş görmemiştir.

İslam; hayatın her yönüyle ilgili kurallar ve hukuklar belirleyerek öldürmeye değil İslam’la diriltmeye gelen bir yaşam tarzıdır.

Bu sebeple Müslüman kendisini öldürmeye geleni bile kendisini tanıyarak;Müslümanı dirilten İslam’la başkasını diriltecek kadar güzel bir temsil hali içinde olandır. Müslüman’ı öldürmeye gelenin İslam’la dirilmesi, tarih boyunca pek çok örnekle ispatlanmıştır.

İslam teklif ettiği yasalarıyla tüm insanlığı kurtaracak özelliktedir. Bu da temelinde yasa yapma hakkının sadece Allah’a ait bir hak olmasındandır.

Allah(c.c) yaptığı yasalarında asla menfaat gözeterek bir şahsın veya zümrenin çıkarlarına uygun olacak hükümler koymamıştır.

Rabbimiz; iman edenlerin emekleriyle yeryüzünde kendi hayat tarzının yaşam tarzı haline getirilmesini isteyerek, inanmayanlarla birlikte iman edenlerin de sınanması için bir yol açmıştır.

Allah tarafından çizilen yoldan gitmek ve bu yolda kalmak için en üst dikkati sarf etmek zamanla sapmalara karşı bir önlem almak Allahın yolundan başka yollara sapmaktan da kurtuluşun yollarını zaman içinde öğretecektir.

Rabbimizin çizdiği yolun adı İslam; bu yoldan gidişin adı da sünnettir. Sünnetin anlaşılması Kuran’ın yaşanılır bir kitap olmasını kolaylaştırması bakımından önemlidir.

Yaşanabilir bir kitabın Kuran olması; ancak bu anlamda çaba gösteren, donanımlı ve bilinçli iman edenlerin sahip çıkmasıyla mümkün olabilecek bir gerçek olduğu ortadadır.

Rabbimiz peygamberimizin dilinden de ki diyerek esaslarını öğretmeye başladığı durum şöylece devam ederek kitabın hayati önemini  öne çıkartmıştır.

“ De ki: "Gelin, Allahın (gerçekten) neyi yasakladığını size anlatayım: Odan başka şeylere asla ilahlık yakıştırmayın; anne-babanıza iyilik yapın (ve onlara karşı saygısızlıkta bulunmayın); ve çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; (çünkü) sizin de onların da rızıklarını sağlayacak olan Biziz; açık veya gizli hiçbir utanç verici fiil işlemeyin ve adalet(i ifa etmek) dışında Allahın kutsal saydığı insan hayatına kıymayın: Allah bunu size emretti ki aklınızı kullanabilesiniz;

“ ve rüşd yaşına erişmeden önce yetimin mal varlığına onun iyiliği için olmadıkça- dokunmayın". (Bütün alış verişlerinizde) ölçü ve tartıya tam olarak, adaletle uyun; (Biz) hiçbir insana taşıyabileceğinden daha fazla yük yüklemeyiz ve bir görüş belirttiğinizde, yakın akrabanıza (karşı) olsa da, adil olun. Allaha karşı taahhütlerinize (daima) riayet edin: bunu Allah size emretti ki ders alabilesiniz.”

“Ve (bilin ki bu, dosdoğru Bana yönelen bir yoldur: Öyleyse bunu izleyin ve diğer yollardan gitmeyin ki sizi Onun yolundan saptırmasınlar. Allah (bütün) bunları size emretti ki Ona karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.”(Enam 151-153)