Yönetmek, makam sahibi olmak ve o makamda halkın güvenini kazanmak zor bir iştir. Hangi makam olursa olsun insanı ve parayı yönetmek, sanattır. Kamusal makamlar, bir anlamda, senaryosu ve sınırları anayasa ve halk tarafından yazılan tiyatral rollerdir. Senaryo ve sınırlara uymayan ya da hizmet süresi dolan sahneden iner ve yenisi geçer.

Makamlar, halka hizmet ve halkın canına, malına, parasına, yaşam biçimine, güvenliğine, sağlığına, kültürüne ve eğitimine sahip çıkmak ve bu hususları geliştirmek içindir ve ayrıca toplumun kolektif şuurunu temsil eden manevi bir yöne sahiptir. Bu hususlara dikkat eden makam sahipleri halkın gözünde kahraman olup halk desteğini arkasına alıp hizmet edebilmekte; bu düşüncelere sahip olmadan ve dikkat etmeden makamlara sahip olanlar ise halk için iş yapmamakta, ya da yapamaz hale getirilmektedir.

Makamlara itibar kazanmak, para kazanmak ya da halka samimi duygularla hizmet etmek için talip olunur. Her bir düşünce saygıyı hak etmektedir. Halka hizmet ettikten sonra makama getiren sebep ne olursa olsun önemli değildir.

Makamlar, makam sahipleri için iki önemli zafiyete sahiptir. Birincisi “rant sağlamadır”. Rant kelimesi milli servetin “ideolojik tarafa” aktarılmasıdır. Esasında modern ve dini anlayışımıza tamamen ters olan bu anlayış ülkemizde de ciddi bir sosyal problemdir. Bilhassa kamusal makamlar, sadece kendi fikrini destekleyenler ya da sadece kendinden olanlara rant sağlanan yerler değillerdir ve olmamalıdır. İnsanlar uyumlu çalışabilecekleri birilerini elbette ki tercih edebilirler ancak görevi gerçekten işten anlayan ehline vermek kaydıyla böyle bir tercihte bulunabilirler.

İkinci zafiyet ise “para harcama yetkilerinin” olmasıdır. Milli servet, toplumdaki en küçük emekçiden en büyüğüne kadar herkesin ortak kasasıdır. Verilen vergiler kontrolsüz, gereksiz ve faydasız işlere harcanamaz. Halkın vergisinde yapılacak en küçük bir harcama bile dikkatle yapılmalıdır. Milli servetimiz hele hele keyfi hiçbir işe harcanamayacak kadar kutsaldır. Yap-boz işler yüzünden ülkemizde her yıl bütçenin bir kısmı israf olmakta, bereket kaçmakta ve netice itibariyle kişi başına düşen gelir hala istenen seviyeye gelememektedir.

Ehliyet kavramı yukarıda ele alınan iki kavramın (makam ve milli servet) kıstasıdır. Makam konusunda ehliyetli kişi, makam konusunda bilgi ve görgü birikimine sahip, halk ve halkın emanetlerini iyi idare edebilecek yöneticilik vasıflarını ifade etmektedir. Halk adamı olmak, halkın hizmetinde toplumun huzur ve refahı için çalışmak görev şuurunu yansıtır. Günümüzde herkes bir takım makamlara ve işlere talip olmayı istemektedir. Bu gayet normaldir. Mesele makamın hakkını verebilecek bilgi, görgü ve yöneticilik donanımına sahip olmak ve bu donanıma sahip insanları seçebilmek ve bulabilmektir.

Bu konuda bizlere düşen görev, ehliyetli kişileri, ideolojisi ne olursa olsun seçmek, desteklemek, iş yapabilmesi için takdir etmek ve cesaretlendirmektir. Makam sahiplerine düşen görev de kamu işlerini ideolojisi ne olursa olsun ehliyetli kişi ve firmalara vermektir. Vatanseverliğin kıstası da bence budur.

Sonuç olarak milli serveti, kendi cüzdanındaki paradan daha ihtimamla kullanarak hizmet etmek hele ülkemizde çok az makam sahibine nasip olan bir erdemdir. İşinin ve makamının ehli yönetici sayısının artmasıyla boşa akan musluklar kapanacak ve milli servet yeniden halkın musluklarına akacaktır. O zaman ülkemiz hak ettiği refahı yaşayabilecektir.

Sağlıklı ve mutlu günler dilerim.