Türk ve Kürt Müslüman kardeşliğinin yaklaşık  bin yıldır oluşturduğu beraberlik büyük değişimlerin, tarihi dönüşümlerin önemli etkeni olmuştur. Alparslan komutasında  1071 Malazgirt’de  Doğu Roma İmparatorluğuyla  ve yaklaşık bir yüzyıl kadar sonra Selahaddin Eyyubi komutasında  Haçlılarla Kudüs’te yapılan savaşların toplumsal dönüşümlerde nasıl bir başlangıç oluşturduğunu medeniyet tarihi meraklısı her insan bilir.

 

            Türk ve Kürt inanç kardeşliğinin yeniden tarihteki yoğunluğu ile tesis edilmeye çalışıldığı bu günler; tarihi günlerdir. Bu Büyük Dönüşüm sürecinin önemi yüzyıl sonra yaşayabileceklerce daha net anlaşılabilecektir. Şahidi olduğumuz barış süreci sadece şiddeti sonlandıran tarihsel bir olay olmayıp, aynı zamanda yeni bir inşaa sürecidir.

 

          Uzun yıllarca Kırmızı kitaplarla, derin (örgüt) devletçe yönetilen toplumumuz, aşamalı olarak son on yılda bu hukuk dışılıklardan kurtuldukça; büyük dönüşüm ve inşaa sürecinin zemini oluşmuştur.

 

         Büyük dönüşümün parçası olan çözüm süreciyle oluşan kardeşlik havası dünyanın bu bölgesindeki güç dengelerini tamamen değiştirmektedir.

 

 Bundan sonra bölgesel kontrolün ve güç dengesinin yerli Müslüman toplumlar lehine kayacağının farkına varan ve bu sebeple doğabilecek sonuca göre stratejik öngörüsünü yenileyip, sürdüregeldiği siyasetinden şiddetli bir değişimle, yeni dengelere göre konumlanmaya çalışan  bölge ülkelerini göreceğiz. Bunun ilk örneğini sürecin dünya kamuoyuna yansımasıyla beraber Türkiye’ye  resmi özrünü beyan eden İsrail göstermiştir.

 

        Çözüm sürecinde altı çizilmesi gereken önemli hususlardan birisi de şudur.

  

                  Geçmiş yüzyılda batıdan (dayatmasıyla da) ödünç aldığımız ulus devlet modeli 1071 Malazgirt kardeşlik  ruhuna ne kadar uygundur. Unutmamak gerekir ki; Ulus devlet ideolojisini taşımaya devam edip; 1071 Malazgirt misyonuna uygun değişim yaşanmadığı müddetçe; bürokrasinin genlerine sızmış ideolojik anlayış sürekli aynı gerginliği üretecektir.