Masa denince akıllara ne gelir?

            Kimine göre “masa” kurulmuş mükellef bir sofradır.

            Kimine göre de makam ve kudret göstergesi, kimine göre zenginlik, kimine göre ise siyasi ikbalin işaretidir.

            Benim aklıma ise başka bir şey geliyor.

            Şimdilik burada kesip geçen gece yarısı Ülke TV’de yayınlanan bir programdan söz edelim.

            Gece saat 01.00 sıraları, Mısır’da başta Adeviye ve Nahda olmak üzere düzenlenen milyonlarca insanın katıldığı gösteriler konu ediliyor. Sadece Kahire’de değil başta İskenderiye olmak üzere bütün ülke sathında düzenlenen gösteriler vurgulanırken, Abdurrahman Dilipak ile televizyon arasında telefon bağlantısı kurulur.

            O konuşurken Nahda Meydanını dolduran kalabalığı genç bir müzisyen davudi sesiyle söylediği marşlar ile coşturuyordu.

            Bu esnada İstanbul Saraçhane Meydanında yine bir sanatkâr toplanan kalabalığa söylediği ezgiler ile Türkiye’den Mısır halkına selam gönderiyordu.

            Daha sonra gerek Kahire’deki gerekse İstanbul’daki protestocular saflar halini alıp namaza durdular.

            Konuşmasında Abdurrahman Dilipak Mısır Ordusunun panik içerisinde olduğunu ve komutanların Sisi’ye ‘böyle gidemeyeceği’ ihtarında bulunduklarını söyledi.

            Anlaşılan aptal darbeciler ümidini kesmişler. Kim bilir belki hükümlerinin bin yıl süreceği hayalini kurdular ama işte bir gün bile sürmedi.

            Abdurrahman Dilipak konuşurken benim aklıma “masa” kavramını getiren şu cümleyi kuruverdi:

            “Erdoğan ile Mursi’nin kucaklaşmaları dün Demirel ile Mübarek’in kucaklaşması gibi olmayacak”

            Haklıydı... Gerçekten de Türkiye ile Mısır’ın bu dayanışması dünkü ilişkiler gibi olmayacaktı.

            Dünkü ilişkiler mevcut dünya düzeninin basit bir gereği veya tehdit etmez bir tekrarı idi. Ama bugün durum farklıydı.

            Farklıydı, çünkü artık dünya,dünkü dünya değildi.

            Ne Birinci Dünya savaşının Paris Barış Konferansının kurduğu düzenin esamisi vardı, ne de İkinci Dünya savaşı sonunda Galiplerin kurdukları düzenin. Evet, belki Birleşmiş Milletler varlığını sürdürüyordu ama inandırıcılığı kalmamıştı. Beş üyenin birisinin vetosu halinde, alınan hiçbir karar ne kadar çoğunlukla alınmış olursa olsun, hiçbir anlam ifade etmiyordu. Daha açık bir ifadeyle işlemeyen hantal bir makine haline dönmüştü, Birleşmiş Milletler teşkilatı.

            Soğuk savaş dönemi bittiği gibi sonrası dönemde artık miadını dolduruyordu.

            Yani: Ortaya yeni bir masa atılacak ve dünyada yeniden bir düzen verilecekti. İşte “masa” bu masaydı ve önemli olan bizlerin ne yapacağıydı. Masada Müslümanların yer alıp almayacağıydı.

            Müslümanlar arasında birlik ne kadar kurulursa geleceğin masasında o denli söz sahibi olacaklardı.

            Evet, Mısır Ordusu darbeyi çarşafa doladı.

            Daha da önemlisi Arap Krallıkları ne kadar alçak olduklarını bir kez daha gösterdiler. Onlar mevcudiyetlerini ihanete borçlular ve aynı yolda devam ederek varlıklarını muhafaza ediyorlar.

            Ama dedik ya ne dünya eski dünya nede Müslümanlar eskisi gibi.

            İngilizler/Amerikalılar istemese de birliklerini eninde sonunda kuracaklar.

            İsrail muhibbi orduların darbe takati de yetmeyecek, olmakta olanı geri çevirmeye.

            500 Şehit 10.000 yaralı; Mısır’ın son bilançosu. Artık iş korku duvarını aştı.

            Hani bizde CHP’li sözde başörtülü bir sahte müftü karısı vardı ya, geziye çıkmış sanal âlemde gezer dururdu. Mısırda da takma sakallılar var, aynı kafa ile malul. Amaç direnişe çirkef bulaştırmak...

            Resimlerini gördüm. Çok komiktiler, tıpkı bizim sahte müftü karısı gibi.

            Mısır Ordusu kaybetti.

            Mısırda şu sıcak günlerde ağızlarının oruçları ile gösteri yapan milyonlarca Mısır’lı Müslüman, bütün dünya mustazaflarına öğretmenlik yapmakla meşguller.

            Masa ha kuruldu kurulacak. Hazırlıklarımızı sıklaştıralım.

            Fakat, düşmanın uyumadığını da unutmadan...