Diriliş Postası gazetesinin 24 Haziran tarihli nüshasında, Hakan Albayrak imzalı bir yazı yayınlandı. Başlığı: PYD’nin etnik temizlik kampanyasını durdurabiliriz. Baş sayfadaki yazının komşu sütunlarında Arapça, Almanca ve İngilizce çevirileri de bulunuyordu.
Hakan Albayrak günümüzün kullanılan deyimiyle ‘aktivist’ bir şahsiyet. Filistinli Müslümanların sesini dünyaya duyurmak için tarihi yolculuğa çıkan Mavi Marmara gemisinin  yolcuları arasında bulunan bir yazar.
Kendisi Türk değil. Bildiğim kadarıyla Bosna kökenli. Ama Türkleri çok seviyor. Tıpkı Kürtleri, Arapları sevdiği gibi! Çünkü o kelimenin tam anlamıyla bir “ümmet” sevdalısı.
Yazısında Tel Abyad da işlenen zulmü dile getiriyor. PYD militanları tarafından yurtlarından sürülen Türkmenlerin ve Arapların maruz kaldıkları etnik temizlik hareketini.
Olay çok basit! Evvela İŞID denen vahşi örgüt bir yeri ele geçiriyor. ABD orayı bombalıyor, IŞİD tarafından boşaltılan yeri PYD/PKK militanları ele geçiriyor. Sonrada gelsin etnik temizlik. Hatta IŞİD tarafından ele geçmeyen yerler de  “Amerikalılara IŞİD yuvası diye köylerinizin koordinatlarını verip sizi bombalatırız”  şeklinde ki tehditlerle boşaltılıyor. Kısacası ABD, Esad, IŞİD ve PYD mahsulü bir tiyatro neticesi insanlar yerlerinden sürülüyor
 O PYD’nin öyle bir başkanı var ki kendi öz kardeşini bile ‘dinci’ diye sürgün etmiş. Hiç yabancı gelmedi değil mi? Hatta son derece tanıdık bir suçlama. Evet, Salih Müslim bal gibi bir Kemalist, tıpkı Abdullah Öcalan gibi! Bir farkla ki bunlar Kemalizm’in Kürt sürümünü oluşturuyorlar.
Zulüm her yerde zulümdür. Mağduru da mağdur... Nasıl Kürtlere yapılan haksızlıkları dile getirmişsek şimdide Türkmen ve Arap kardeşlerimize Kürtler tarafından yapılan haksızlıkları dile getirmeli ve karşı durmalıyız.
İşte Sayın Albayrak bunu demek istiyordu “PYD’nin etnik temizlik kampanyasını durdurabiliriz” derken.
Yapılmak istenen ma’şerî vicdanın sesine kulak vermek; değişik ifadeyle Müslüman gibi Müslüman olmak; zira Müslüman olmak demek ma’şerî vicdanı yüreğin de taşıyor olmak demektir.
Müslümanlar yine çok dar bir geçitten geçiyor. Doğu Türkistan ve Arakan’da işkence diz boyu. Suriye de Müslümanlar birbirini boğazlıyor. Müşrik Esad rejimi yıkılmasın diye Hizbullah Müslümanları katlediyor. O Hizbullah ki bir zamanlar İsrail askerlerine karşı galebe çaldığı için hepimizin göğsünü kabartmıştı.
Bu hallere mi düşecekti!
Türkiye tarihi misyonuna soyunur gibi oldu ya, dünyanın müstekbirleri de harekete geçti. Ümmet coğrafyası içerden ve etrafından kuşatılıyor. Mısır da Mursi hakkında darbeci Sisi yönetimi idam cezası verdi. Batı’lı demokratik ülkeler darbeci yönetime para yağdırıyor. Yeter ki Sisi yönetimi zaafa uğramasın. Bengaldeşte İslam âlimleri teker teker asılıyor. Sebep? Vatana ihanet. Uzun yıllar önce Pakistan’dan ayrılmaya karşı çıkmışlarda güya vatanlarına böylece ihanet etmişler. Açıkçası suçları bir zamanlar Bengaldeş’in Pakistan’dan bölünmesine karşı çıkmış olmaları.
Vatan bahane. Gaye Müslümanlar arasında birlik olmasın, ümmet paramparça olsun. Bizde de bunlardan son derece mebzul bulunuyor.
Alman basını işini gücünü bırakmış Cumhurbaşkanı ile uğraşıyor. Sanki “Sözcü” gazetesinin Alman versiyonu. Neymiş Erdoğan muhalefeti erken seçim ile tehdit etmiş... Ne garip, seçimle tehdit eden bir diktatör! Bu adamlar kendilerini mi çok uyanık görüyorlar yoksa Müslümanları mı aptal, bilemiyorum. Ama bildiğim tek şey var Almanlar şu anda Müslümanlar için pek hayır düşünmüyor. Tıpkı Birinci Dünya savaşında müttefik sıfatı ile yanımızda oldukları günlerde olduğu gibi.
Hatta bütün Batı gibi!
Batı karşısında birleşmiş Müslüman kitlesi bulmak istemez. Aksi halde coğrafyamızı nasıl sömürecek. Birbiri ile didişen, içinde halkı ile didişen ulus-devletlerin mevcudiyeti onları ziyadesiyle memnun eder.
Ben Allah’a Resulüne ve Ahiret gününe iman eden Türk ve Kürt kardeşlerime sesleniyorum. El ele verin ve kenetlenin. Nerede ve kimden gelirse zulme karşı birleşin. Ümmet Platformu oluşturun ve dünyaya seslenin’.Ma’şerî vicdan henüz ölmedi’ diye.
‘Ölmedi ve ölmeyecek’ diye. Zira ‘nerede bir Müslüman gönül varsa orada ma’şerî vicdan yeniden neşv ü nema bulacaktır’ diye.