Miryokefalon savaşının önemini Ramazan Bey'den Isparta’da yaşarken de defalarca duymuştum. Yani Ankara'ya gitmeden öncede bu savaş onun dikkatini çekiyordu. Ama anladım ki Ankara'da bu işe kendisini tam vermiş.
 
Kendi ifadesiyle tam altı yıl bu iş ile uğraşmış ve neticeten de konu ile ilgili iki ciddi eser yazmış.
Evvela Miryokefalon savaşı: Bizans Ordusuyla Selçuklu Sultanı II Kılıçaslan arasında cereyan eden bu savaş bizlere Anadolu'nun tapusunu kazandıran iki savaştan biri. Diğeri ise hemen anlaşılacağı üzere Malazgirt savaşı.
 
Ramazan Bey köyünün tarihçesini merakla işe başlıyor; derinleştikçe bakıyor ki Osmanlı Arşivi olmadan olmayacak dalıyor Osmanlı kayıtlarına.
 
Bu arada konuyu kesip "muazzam arşiv bırakmışlar her şeyi yazıya dökmüşler, tam bir yazı medeniyeti" diye de eklemekten de kendisini alamıyor.
 
Ramazan Beye soruyorum "kayıtlan nasıl okuyorsun?" diye; çünkü kendisi Yüksek İnşaat Mühendisi ve bildiğim kadarıyla da Osmanlıca bilmiyor. Cevabını alıyorum, "bir bilen ile birlikte gidip okuyorum"
Ne acı değil mi? Ülkemizin bir entelektüelinin kütüphaneye veya arşive gidip ecdadının bıraktıklarını rahatça okuyamaması.
 
Kayıtlarda 'Vakfı köprüyü karye-i Yenice' yani Yenice Köprüsünün Vakfı isminde bir vakfiyenin varlığından haberdar oluyor. Anlıyor ki Yenice köyünde bir köprü var. Geliyor memleketine araştırıp soruyor, nihayetinde bir zamanlar Yenice köyünde köprü bulunduğunu ve köprünün kemer boğazında sular altında kaldığını öğreniyor.
 
Şöyle: Hoyran gölü ile Eğirdir gölü önceleri bitişik değillermiş. Aralarında ince bir su akıntısı varmış ve Yenice köprüsü işte bu akan su üzerine yapılmış. Ancak daha sonra çıkan bir deprem bazı düdenleri kapattığı için su birikmiş ve bu iki göl böylece birleşmiş.
 
Tarihçiler Miryokefalon savaşının yerini tespit edemeyip muhtelif yerlere işaret etmişler. Dinardan Kemer Boğazının devamındaki Yenice Sivrisine kadar pek çok yer isminden bahsedilmiş.
 
Bizans tarihçisi Koni ateş "Tzybritze" mevkiinde olduğunu söylüyormuş. Ramazan Bey bu kelimenin "sivrisi" kelimesinin Rumca söylenişi olabileceğini düşünmüş ve savaşın yerinin Yenice Sivrisi olabileceği kanaatini edinmiş.
 
Yine aynı şekilde tarihçi Kinnamos "Tzibrelitzemani" yöresinden bahsedermiş. Ramazan Bey : "semani 'yağ' demektir ve bu şekilde de Tzibrelitzemani' kelimesi 'yağcı sivrisi' anlamına gelir" dedikten sonra, yaptığı araştırma neticesinde Türkmenlerin gerçektende Yenice Sivrisindeki mağaralarda semani yani yağ sakladıkları bilgisine ulaştığını söyledi.
 
Tabiî ki ulaştığı bu bilgi Miryokefalon Savaşının Gelendost Yenice köyü yakınlarında olduğu kanaatini güçlendiriyor. Ayrıca Miryokefalon kelimesinin mübalağa anlamında kırk gözler anlamına geldiğini ve yörede birçok su gözünün bulunduğunu da ekliyor.
 
Yürüttüğü mantığı daha da ileriye götürüp, madem burada bir köprü varsa "tarihi bir yol olmalıda" diye düşünüp araştırmalarını geliştirir.
 
İşin daha da ilginci tarihi verileri coğrafya bilgileri ile de pekiştirerek vardığı sonuçlan test etmeyi dener. Nihayetinde, Hoyran ve Eğirdir göllerinin bugünkü yüzölçümlerinden çok küçük olduğunu ve ikisinin de Miryokefalon savaşı zamanındaki kayıtlarda belirtilen büyüklükleri ile bugünkü bilimsel verilere göre hesaplanan ilk ölçümlerin aynı olduğunu görerek büyük bir sevinç yaşar.
 
Ve bu sevincini yazmış olduğu iki eserle taçlandırır:
 
"Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı" ile "İkinci Haçlı Seferi. Yalvaç Meydan Muharebesi ve Kaşıkçıbeli Zaferi"
 
Ramazan Beyin bilimsel uğraşısı bunlarla da sınırlı kalmamış. Çalışmalarını İlim Camiasına sunmak için 2010 yılında Kayseri'de tertiplenen Uluslar arası Selçuklu Sempozyumunda tebliğ olarak sunmuş.
 
Yine İstanbul Edebiyat Fakültesinin tertip ettiği Uluslararası Coğrafya Kongresinde "Eğirdir Gölündeki coğrafi değişim ve bu değişimin tarih anlayışına etkisi" konulu tebliğde bulunmuş.
 
Ayrıca Kurmuş olduğu Hamideli Demeği vasıtası ile Hamideli Seyahati düzenlemek suretiyle, 16-17-18 Eylül 2011 tarihleri arasında Eğirdir, Gelendost ve Yalvaç'ta "Bilgi Şöleni" düzenlemiş ve akademisyenlerde dahil pek çok konuğu ile birlikte Isparta’ya gelmiş.
 
Ama ne yazık ki bu güzelim çalışmalar gereğince duyurulmamış ve Ispartalılarca eğerlendirilememiştir. Ancak bu tebliğler ve Şölendeki çeşitli sunumlar kendisi tarafından ayrıca bir kitap haline getirilmiştir. Ramazan Bey çalışmalarının ispatı bakımından yörede kazı çalışmalar yapmak için müracaat etmiş, ilgili Bakanlıklara müracaatlarda bulunmuş ise de mevzuat hazretlerinin azizliğine uğramaktan kurtulamamış. Akşam olmuştu... Bu üç kitabının tarafıma hediye edilmesini kendisinden talep etmiş olmam nedeniyle ertesi gün tekrar buluşmak sözü vererek tam ayrılıyorduk ki Ramazan Bey içeri giren yaşlı bir şahsı göstererek "bak sana kimi tanıştıracağım" dedi ve ekledi: "Saatçi Musa".
 
O anda heyecanıma yeni heyecan katıldı. Malatyalı bir canlı tarihle karşı karşıyaydım. Onun hatıralarını dinlemeden olmazdı, yeniden oturduk ve bir başka tatlı sohbet iklimine doğru yelken açmış olduk.
 
Ertesi gün Ramazan Bey üç kitabını da bana hediye etti.
 
Böylece kütüphanemde gururla saklayacağım üç esere daha sahip olmuş oldum.
 
Dansı Ispartalı Akademisyen ve İdarecilerin başına... Bence Ramazan Topraklı acilen Isparta’ya çağrılıp bu konuda kendisinden konferans talep edilmeli.
 
NOT: Salı günkü yazımın bazı yerlerinde Hüseyin Avni Paşa'nın ismi sehven Halil Hamit Paşa olarak geçmiştir. Düzeltir okuyucularımdan özür dilerim.