Sudan’dan Türkiye’ye göç etmiş bir dostla muhabbet ediyorduk. 15 temmuz gecesi darbe girişimininden, benim saat 11 civarıda haberim olduğunu ifade ettiğimde, o yaklaşık bir saat daha önce haberi olduğunu beyan etti.  Dostum ilk duyduğunda şaşırıyor ve inanmıyor. Bu ülkede darbe olmaz, bir yanlış haberdir diyor. Sonrası malum.
 
            Şaşıran sadece Sudanlı dostumuz değildi. Tüm ülke ilk duyduğu anda  inanamamış, şaşırıp kalmıştı
 
            Akşamın 10’da, ülke adeta istlilaya uğramış, boğaz köprüleri tutulmuş,, televizyonlar basılmış, uçaklar alçak uçuş yaparak millet meclisi gibi çeşitli alanları bombalamaya başlamış, her yerde askeri bir hareketlilik başlamıştı.
 
            O anda; darbe planlayıcılarının hesap etmediği birşey oldu. Ümmetin son kalesi olarak gördükleri ülkelerini müdafa etmek ve müslüman idarecilerini darbecilere teslim etmemek için inanan insanlar bir anda sokaklara, askeri alanların önüne, istila edilen mekanlara akmaya başladı. Sokaklara fırlamış tankların karşısına, çıplak elleriyle çıkarak dur diyen bu asil kalabalıklar,  ölümüne cesaret ve mücadele ile, sabahın aydınlanmasıyla, darbenin gecenin karanlığına gömülmesine vesile olduklarına şahit oldular, Allah’a hamd olsun.
 
            Bu asil kalabalıklar sokaklara fırlayıp, ölümüne mücadele etmese, neler olacağını öngerebiliyordu. Yakın bir tarihte, kardeşleri Mısır müslümanlarının başlarına gelenler hala gözlerinin önünde.  Kendi yaşadığı 28 şubat darbesinin nelere mal olduğu zihninden silinmemişti.
 
          O gece darbecilerin karşısına dikilen asil kalabalıklardan en fazla duyulan nida “Allah’ü Ekber’’di.
 
         Özgürlüğü, ve ümmeti müslümanı mahzun bırakmamak için sokaklara dökülen, direnen bu asil topluluk ertesi gün  sabahı ülkenin düzenini ve idaresini meşru temsilcilerine bırakarak, tekrar sıradan insanlar olmaya koyuldu.
 
------ ------
 
           Tüm darbelerin Amerikan projesi olduğunu daha önceki yazılarımda beyan etmiştim. Eski darbelerdeki Amerikan kurumlarının rolünü belli bir zaman geçtikten sonra öğrenirdik. Bu darbe girişiminde ise girişimin başladığı anda, tüm toplum bunun bir Amerikan operasyonu olduğunun farkındaydı. Amerikan emperyalist aklı, bu darbede uzun zamandır kurguladığı fetöcü yapılanmayı başak aktör olarak kullandı.
 
           Kanaatimce;  Fetö örgütü yanında, yine silahlı kuvvetler içerisinde, önceki darbelerde kullandığı, darbeci geleneğin anlayışına sahip bir grup askeri de bu darbeye seferber etti. Yargı ve emniyet, fetöcü darbeci askerlere yoğunlaşırken, bu kesimi  gözardı ederse, geleceğe yönelik büyük bir tehdit ve tehlikeyi gözardı etmiş olur.
 
          Bu ülke insanlarını, bir daha  bir gece şaşırtmamak ve yeni bedeller ödetmemek isteniyorsa; askeri yapıdaki tüm darbe zihniyetinin ve bu zihniyeti oluşturan yapının tamamen temizlenmesini istemek, bu toplumun birincil-temel hakkıdır.
 
-------------
 
          Darbe kalkışmasından sonraki gecelerde, televizyonlarda eski emekli askerler, daha önce yargılanmış askerler biranda ülkenin en büyük kahramanları, akıl hocalarıymış gibi boy göstermeye başladı.
 
         O gece, meydanlarda esamesi olmayan ( sormak lazım; eski yetişmiş emekli bir asker olarak, hanginiz o gece bir tankın önünde durdu, bir kışla kapısında sabahladı) bu kişiler; o geceki mücadelenin ganimetini toplarcasına, kendilerinin nasıl vatansever olduklarını, nasıl mücadele ettiklerini, tüm bunların Atatürk ilke ve inkılaplarından sapılmasından kaynaklandığı gibi cümleleri tekrarlayıp durdular.
   
        Laf aralarına, bu darbenin başarılı olamayışının sebebi olarak da; emir komuta zincirinde yapılmayışını, azınlıkta bir cuntanın girişimi olduğunu sıkıştırarak, milletin direnişini önemsiz gördüklerini ima ediyorlardı. Adeta insanlara,  emir komuta zincirinde yapılan bir darbenin başarılı olacağı tehditini  hissettirmeye çalışarak, gözdağı veriyorlardı.
 
       Oysa; 1960 darbesi emir komuta zincirinde mi yapılmıştı? Hem azınlık bir grubun kalkışması diyorlar, hemde bu darbeci grubun mensup olduğu örgütün, şuan askeri subay kadrosunun % 60-70’ni ele geçirdiğini beyan ediyorlardı. Bu nasıl küçük bir azınlık kalkışması oluyor o zaman, anlayan izah etsin.
 
       Hele bir de, ilke ve inkılapları kurtuluş reçetesi olarak hep bir ağızdan sunmaları yok mu? Önceki başarılı olmuş darbeler sonrası, bu husustaki yoğun uygulamalar, bu toplumun  belleğinde canlı duruyor. Tüm darbeler sonrası, sosyal ve kamusal alanda yoğun bir ilke ve inkılap bilinçlendirmesi ve uygulamaları yapıldı. Ve insanların zihninde, haklı olarak şöyle bir soru oluşmasına sebep oldu; darbe yapan askerler koyu ilke ve inkılapçılar olarak, siyasilerin  bundan uzaklaştığını düşündükleri için mi bu darbeleri  yapmaktadırlar?  İlke ve inkılapların tüm darbelerde gerekçe ve meşruiyet sebebi kılınması nedeniyle; son darbecilerin dahi, bu düşünceden faydalanmak için darbe grubunun adını “yurtta sulh komitesi” koydukları anlaşılıyor.
 
       Hameset beyanlara kapalıyız. Açık ve net bir sözle diyoruz ki, bu toplumun geleceğe umutla bakabilmesi için; ülke  sınırlarını cesurca koruyan, milletinin emrinde, ideolojik takıntılardan arınmış , her türlü darbe yapma düşüncesini hainlik olarak gören, milletinin değerleriyle değerlenmiş bir orduyu acilen gerekli kılmaktadır.
 
      Bu ülke bunu başaramazsa, “üst akıl” bu millet üzerinde daha çok projeler kurgulayacak, operasyonlar yapacaktır.