NE DİYOR BU ADAM?

Geçtiğimiz günlerde TCAE (Turquoise Council of Americans and Eurasians) adlı, ABD'de çeşitli faaliyetlerle Amerikan, Türk ve Avrasya toplumlarını bir araya getirmeyi hedefleyen kuruluş, ABD kongresinin Cannon çalışma binasında, "Yeni bir Türkiye: Bölge ve ABD için ne anlama geliyor?" başlıklı toplantı düzenledi.

Toplantıda Simon Fraser Üniversitesi tarih kürsüsünden  Graham Fuller, Türkiye'nin, bugün dünyadaki en önemli ülkelerden biri haline geldiğini,  Müslüman ülkeler arasında demokrasisi en ileri ülke olduğunu, hem Müslüman dünyasında hem de genel olarak birçok dünya ülkesine kıyasla çok güçlü orduya sahip olduğunu , NATO üyesi, AB yolunda ilerleyen, ABD müttefiki bir ülke olduğunu, fakat en önemli farklılığının  neredeyse devrimci bir bölgesel siyaset geliştirerek  360 derecelik bir bakış açısına kavuştuğunu,  Avrupalı, Batılı, Karadenizli, Akdenizli, Ortadoğulu" olduğunu belirtti.

Türk Dışişlerinin   vizyonuyla Türk dış politikasının, Cumhuriyet tarihinin en büyük değişimini yaşadığını" da söyleyen Fuller, daha önce Türkiye'nin Arap dünyasıyla bağlantısının bulunmadığını, Rusya'yı düşman olarak gördüğünü ve sadece batıya baktığını ifade etti.

Bu toplantıda yapılan konuşmalardan niye alıntı yaptık. Öncelikle yeni Dünya Konjonktürü yukarıda çerçevesi çizilmiş bir Türkiye öngörüyor. Bu öngörü artık uygulamaya geçmiş bir eylem planı haline geldi. Çünkü Türkiye Bölgesel Güç tanımına uyan gerekli hamleleri atmak konusunda kendi vatandaşlarının bile tahmin edemeyeceği düzeyde cesaret örnekleri sergiliyor.

Dünya 1989’dan itibaren  iki kutuplu Dünya algılamasını terk ederek, belirli bir dönem Tek kutuplu bir Dünya şeklinde jeostratejik bir dönem yaşadı. ABD’nin Körfez operasyonları sonucunda  Tek Kutuplu Dünya Modeli  miadını doldurdu.  Bu sürecin iki sonucu olacaktı ve oldu. Birincisi Statüko terk edilecekti. ( Ergenekon sürecini bir de bu gözle bakın). Dünya güç dengeleri yeniden dağıtılacak ve hazır olan merkezler proaktif bir ivme kazanacaktı. Şimdi olanlara bakalım: Statüko terk edilmeye başladı, Türkiye gibi ülkeler proaktif hamleler sergiler hale geldiler.

Olacaklara bakarsak; Küresel finans ve borç krizleri  güç aktarımını hızlandıracak bölgesel güçler daha da ön plana çıkacak. Yunanistan’ın ekonomik olarak sallanması AB’de Yunanistan’ı atalım Türkiye’yi alalım tarzı dile getirilen söylemler artarak devam edecek.    

Peki biz ne yapıyoruz? Bu baş döndürücü hızla cereyan eden ve gittikçe güçlenen Türkiye’nin katettiği mesafeyi algılayamıyor, algılatmıyoruz.

Ne yapmalıyız?  “Hayalleri olmayan milletlerin geleceği de olmaz” sözünün hatırına Fuller’in dile getirdiği gerçekleri anlamaya çalışsak nasıl olur? Ne kaybederiz ki?