Hep eski Ramazanlar özlenecek değil ya... Eski dostlarınızı, eski samimiyeti, muhabbetin gerçek olduğu, toz pembe tarihleri de özlersiniz..

Ramazanlar değildi farklılaşan aslında... Henüz tam Batılı olamamış, modernleşememiş, hırsları hırçın deniz gibi önüne kattığını götürmemiş, temelli sunileşmemiş arkadaşlıklar, ayları, zamanı, mekanları, şehri güzelleştirme gücüne sahipti...

Şimdi bereket ayı mı, şölen, rant ayı mı, huzur, sükunet ayı mı, güç, gövde gösterisi zamanı mı, mahyalardan bir kere daha dönüp bakma ihtiyacı hasıl oluyor.

"İnsanlar anlaşıldı
Cihanın da sırrı yok" der, Yahya Kemal. Sırrı, cihanda her türlü ifşa olmuş beşer için...

Bir garibin sofrasında kuru yavan iftar etmek orucun finalini, ödül kısmını yok yere ziyan etmek gibi algılanmakta. Onun yerine Ramazan'da okunması makbul, aynı rakamsal sevabı ihtiva eden zikri, duayı okusa ve takipçileriyle paylaşsa ama dönüşümlü zengin iftar sofralarından da beri kalmasa...

Merhamet bile değişti, dönüştü. En çok "merhametten doğacak marazlar" sözü işimize geldi. Merhametle gülümsetilebilecek zenci ve beyaz çocuklar karanlığa, açlığa, göz yaşına terkedildi...

Anneler değişti... Çocuğunun doğum gününde pasta, mezuniyet balosunda en pahalı ve teşhirci kıyafeti bulmakla sorumlu olan. Oruca, namaza özendirmek, teşvik etmek gibi vazifesi var mı yok mu hiç bilmeyen...

Babalar değişti. Eşine, "Taşı sıkar suyunu çıkartırım da seni namerde muhtaç etmem" diyen babalar gitti, emeklilik yaşı dolmuş karısına ölümüne çalışması için baskı yapan, bebeği için eşinin ücretsiz izin almasına dahi tahammül edemeyen sözde adamlar peydah oldu.

Gençler değişti. Utangaç, fedakar, yardımsever ve terbiyeli olmayı demode sayan. Giysisiz bedenlere rağmen, kalın boyalarla örtülmüş, selfie pozuna ayarlı, sahte ve deli bakışlı yüzler, tabii gülümsemeyi unuttu. Hıçkırık tutmuş gibi konuşan, bebek sesiyle, beş yaş zekasıyla gülüp ağlayan, giydiği yakıştı yakışmadı diye tepinip depresyona giren bedeni genç, dimağı hep çocuk kalanlar...

Ve bizler değiştik. Sabrımız, hoşgörümüz, tahammülümüz azalırken büyüyen egolarımız, artan kin ve öfkelerimiz oldu...

Sezai Karakoç'un münacaatından biz de payımıza düşeni alsak:

"Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı

Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından"

Ramazan ayı ve oruç. Kendimize gelmemiz ve yine kendimize dönmemiz için bir bahane, vesile olsun..

Efendimiz gibi, sahabelerimiz gibi yetimi, garibi, muhaciri doyurup onlara sahip çıkarken ruhumuzun da bu ayda, mesafe kat edip insani boyutta, geçmişe yolculuk yapmasına müsaade edelim...