Hatırlayacaksınız Umran dergisinde Burhanettin Can imzası ile yayınlanan bir yazı üzerine birlikte düşünüyorduk. En son olarak da yabancı bir yazarın ‘tarihin yönünü değiştirmede, Amerikan Eğlence sektörünün oynadığı rolün önemine’ dair söylediklerini aktarmıştık.

            Evet, eğlence vasıtasıyla tarihi değiştirmek; yani: insanları yakalamak; müzikle, ışıklarla, renklerle, midesi ile şehveti ile yakalamak ve oradan oraya sürüklemek; tıpkı nehre boşaltılan bir çuval saman misali; tam bir düşüş, paçadan yakalanıp yerin dibine doğru batırılış, insanlık onuru adına kesin bir facia...

            Nefisleriyle yakalanan insanın gönüllü esareti... Üstelik “özgürlük” adına... Bence bazı kavramlar üzerinde acilen kafa yorma zamanı geldi de geçiyor bile. Çünkü içerikleri bomboş; üstelik çok da batılı kokuyorlar...

            Gezi Parkında kendilerini aktivist olarak lanse eden kişiler “occupyturkey”  sloganını seslendiriyorlardı. Yani: işgal Türkiye... Hani bizde de sarhoş taklidi yapan bir sanatkâr ta Avrupalardan seslenmişti ya: “İstanbul işgal edildi, yakında Silivri’ye gidilecek ve oradakiler kurtarılacak” diye. Aç tavuk hesabı... İşte böyle bir şeydi amaçlanan “işgal” vaziyeti. Ama olmadı çünkü işin içine giren bazı aşırı solcular şiddet kullanmak suretiyle işin büyüsünü bozdular. Bu konuda yine google’a girmek suretiyle, Esat Sinanoğlu tarafından  “occupyturkey yenildi” isimli haber10 sitesinde yayınlanan yazısı okunabilir. Böylece Gezi Parkı eylemlerinin ne kadar önce planlandığı ve “occupy” sloganının küresel güçlerle ne denli iç içe olduğu görülebilir.

            Biz yine Burhanettin Can tarafından kaleme alınan Kadife Devrimlere dönelim. Bu darbelerde global şer ekseni hedef aldığı ülkenin içini karıştırmayı hedefliyor. Etnik, mezhepsel veya varsa diğer sürtüşme noktaları tespit edilip kaşınıyor. Bunlar yapılırken diktatörlükten demokrasiye doğru gidildiği yalanı yayılıyor. Bu arada tabii mevcut yöneticilerin lükse ve israfa kaymaları, aile saltanatı kurmaları, halka karşı duyarsız kalıp eş, dost, akraba ilişkileri geliştirmesi planlanan olayların gerçekleşmesinde şer güçlerinin ekmeğine yağ ve bal sürüyor.

            Bu arada bütün dünyada konulan uygulamalarda, hep seçimlerin yaklaştığı bir tarih seçiliyor. Seçimlere bir yıl kadar süre kala, hile karıştırılacağı söylentisi yayılıp, neticeye gölge düşürülmek isteniyor. Elbette ki seçimlerde gözlemci olarak gelen uluslar arası batılı temsilcilerde bu iddiaları destekleyerek sorunu uluslar arası bir konu haline getiriyor.

            Önümüzde yapılacak mahalli seçimlerde bu söylem dile getirilir ve seçimlerin güvenilirliğine dair şüpheler uyandırılacak iddialar ileri sürülürse şaşırmamak gerekir sanırım.

            Yine Kadife darbe savunucularının, yaşananları masum, rast gele, aniden ve kendiliğinden oluvermiş olaylar gibi gösterdikleri, yaşanan her yerde uygulanan bir taktikmiş. Tabii bunun için evvela bir diktatör ilan edilmesi kaçınılmazmış.

            Ülkemizde Başbakan için “diktatör” sözünün yaygınlaştırılmaya çalışılması üstelik ana muhalefet partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından her platformda sıkça dile getirmesi tesadüf olmasa gerektir.

            Keza yine güvenlik güçlerinin halk nezdinde küçük düşürülmesi, onları görevlerini yapamaz hale getirilmesi hatta amirlerini dinlemez konuma getirilmeleri de amaçlanan hedefler arasındaymış.

            Ne garip değil mi? Sayın Kılıçdaroğlu polislere hitaben “size verilen emirleri uygulamayın” şeklinde talihsiz bir beyanatta bulunmuştu.

            Bereket Kürtler bu olayların barış sürecini baltalamaya yönelik olduğunu görerek katılmadılar.

            Keza yine MHP lideri Sayın Bahçeli “Bu devletle milleti karşı karşıya getirmek için yapılmış küresel bir tuzaktır” diyerek heveslenenlerin hesaplarının gerçekleşmemesinde önemli bir rol oynadı.

            Benim gördüğüm ve bütün kalbimle inandığım bir husus var. Zaman Müslümanlara bahşedilen imkânlarla dolu. Hak edecek olursak coğrafyamız artık sömürü, kan ve ıstırap yüklü olmayacak.Lakin bunun ilk şartı Türkler ile Kürtlerin yapacağı ittifaktır. Bunun içinde gerekli olan ülkemizde barışın tesisidir.

            Barış sözü dünyada bazılarını ziyadesiyle endişelendiriyor.

            Dünkü Milliyet Gazetesinde Cemil Bayık’ın mülakatı haber yapıldı. 1996 yılında merhum Erbakan’da barış için kolları sıvamış. Bunun farkına varanlarda engellemek için 28 Şubat’ı hayata geçirmişler.

            Sisilerle, Aczimendilerle, sulu gözlü Fadimelerle, sahtekâr Kalkancı ve Müslim gibilerle şişirilen balon 28 Şubat demek ki bunun için planlanmış; demokrasiye balans ayarı bunun için çekilmiş!

            Hey gidi sık sık vatan kurtarıcılar! Siz çok yaşayın, emi!

            Ne dersinin “occupyturkey” sloganı bitti mi? Yoksa hortlayacak mı? Seçim yaklaştıkça hep birlikte göreceğiz.

            Eylül ayında tekrar buluşmak ümidiyle, inşallah.