“ VE (SEN, ey Peygamber) hangi koşullarda olursan ol, bu (ilahî kitaptan) okunacak hangi konuyu dile getirirsen getir ve (siz ey insanlar) hangi işi yaparsanız yapın, (unutmayın ki) siz bu işlere giriştiğiniz an(dan itibaren) Biz üzerinizde gözlemci bulunuyoruz: çünkü ne yerde, ne de gökte tartıya gelmeyecek kadar küçük şeyler bile senin Rabbinin bilgisinden kaçamaz; ne bundan daha da küçüğü, ne de bundan büyüğü yoktur ki (O'nun) apaçık takdirinde kaydedilmiş olmasın.”

“Unutmayın ki, Allah'a yakın olanların korkmaları için bir sebep yoktur; onlar acı ve üzüntü çekmeyecekler.”

“ Onlar, imana erişip Allah'a karşı hep bilinçli ve duyarlı kalmaya çalışan kimselerdir.”

“ Onlar için hem bu dünya hayatında hem de sonraki hayatta müjdeler var. Ve Allah'ın vaadlerinde asla bir değişme olmayacak (olduğuna göre), işte budur en büyük zafer, en büyük başarı!”       (Yunus 10/61-64)

 

Rabbimiz; evrendeki her şeyi en küçüğünden en büyüğüne kadar yaratmaya gücü yetendir.

Rabbimiz; yarattıklarından yaratılış itibariyle bilgi sahibi olmasını sağlamak ve  daha sonra ilişkilerini kesmemesi anlamına gelecek bir ilişki türüyle, adeta kesintisiz sürdürülmesi gereken bir ilişki haline gelebilmesi için, elçiler ve vahiyler göndererek bunu sağlıklı hale getirmiştir.

Rabbimizin elçilerinin ve daha sonrasında da elçilere gelen kitabın ve uygulamalarının bizlere ulaşması sebebiyle; işlerin kolaylaşmasına ve hemen ardından anlaşılanların da hayat tarzı haline getirilmesiyle kopmayacak bir iletişimin sürekli hatırlatılıcılığına ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.

Kitabın ve elçinin; ihtiyaçların giderilmesinde izlenmesi gereken yola ait prensipleri vermesi ve öğretmesi sebebiyle toplumların zaman için de düşebilecekleri sapma hareketlerine karşı bizleri uyarıcı nitelikte bir işleve sahip olmuştur.

Rabbimizin yarattıklarını hem yaşatma hem de yönetme maksadıyla, en mikrodan en makroya kadar her alanda takip etmekle kendisine ait sıfatların bilinmesini ve hatırlanmasını sağlayarak insanın özellikle akıl sahibi olmaktan dolayı bir farkındalık oluşturmasını, rabbinin kendisinden haberdar olduğunu bilerek hareket etmesini ve ilişkilerini bu esas üzere sürdürmesini istemiştir.

Rabbimizin iman ettiğimiz sıfatlarını; hem aklımızda hem de hayatımızda tutmamız zamanla davranışlarımızın kayıt altına alındığı bilinciyle robotlaşan ve zorunlu hale getirilmiş davranışlar olmaktan çıkartılıp, asıl olması gereken bilinçli tercihler haline dönüşmesini sağlamasını istemiştir.

İradeli davranışlarla zorunlu davranışlar arasındaki, en önemli ayrıntı sonrasında sonuç olarak karşımıza çıkacakların önceden bilinmesini veya belirlenmesini sağlamış olacaktır.

Rabbimizin iradeli ve istekli davranışlarımızı, ibadet niteliğinde kabul edeceğini bilenlerin tüm hayatı ibadetle geçebilecek kadar kaliteli bir hayat haline getirmeleri mümkündür.

İman edenlerin ;yapılması gerekenleri bilgiyle ve istekli bir halde yapmaya başlamaları sonrasında rabbinin  bilgi sahibi olduğunu bilmesi sebebiyle, gönlün ve davranışların örtüşen bir nitelikte devam etmesini isteyerek,  hayatın Allah’ın rızasına uygun hale getirilerek ,daha huzurlu olmasını temin etmenin de bir yolu açılmış olacaktır.

Beşeri sistemler, küçük veya büyük diye ayrılan bir değerlendirmeden daha çok;her şeyin kendisine ait niyetlerle birlikte değerlendirilmesini ve karşılığının mutlaka verileceğinin bilinmesini önleyen konumda olmuştur.

Beşeri sistemlerde dünyalıkları çok olanların meydana getirecekleri etki alanlarıyla, güçlü veya güçsüz kabul edilmesi söz konusu olduğu halde; İslami hayat tarzında sadece Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yapılanlar, küçük dahi olsa bereketlenecek ve rabbimizin nimetlerine kavuşmayı da nasip edecektir. Yapılan her iş mutlaka en ince detayına kadar rabbimiz tarafından bilinmekle birlikte değerlendirilirken de bu bilinen bilgiyle değerlerini bulmayı da bizlere göstermiş olacaktır.

Yapacağımız işler bizim niyetimizi göstermesi bakımından önemlidir. Sözlerimizin ne değer ifade edeceğini düşünüyorsak; yapılması gerekenin de sözlerimizle örtüşen ve niyetimizin de ifadesi olabilecek davranışlar olması gerekmektedir.

Hiç kimsenin niyetini okumak mümkün değildir. Ama niyetine göre davranışlarının oluşacağını bildiğimiz için niyetini davranışlarından sezmemiz mümkündür.

Kötü işlerin, iyi niyetle yapılması söz konusu değildir. Kötü işlerin iyi niyetle yapılması nasıl anlamsız ise, iyi işlerinde kötü niyetlerle yapılması o kadar anlamsızdır.

İmanın; kalp ile, dilin ve eylemin bir arada olmasını sağlayacak nitelikte olması gerekiyorsa yapılan işlerlin de niyetlerimizi ve planlamalarımızı hangi yöndeki gelişmelere uygun hazırlayacağımızı bilmemiz açısından önem arz eder.

Davranışların, niyetin ve sözün aynı doğrultuda olması; Kuran’da Salih amel olarak nitelendirilen ve karşılığında cennetin vaat edildiği işlerdendir.

Kuran’ın okunması eğer davranışlara yansımıyorsa; okunanın hayata etkisiz ama okunan olmakla kimseyi kurtarması mümkün değildir.

Rabbimiz yarattığı insanın aklını kullanarak ve isteyerek İslam’ı kendine hayata tarzı haline getirmesi, iman edeni daha diri ve hayata bakarken de umutlu hale getirecektir.

Vahyin kendisini rabbine bağlamak isteyen insan için yol gösterici olması ve sonrasında Allah ile ilişkilerinden doğan bir yakınlığın oluşmasını sağlayarak ölümden sonraki hayatında, korkudan ve acıdan uzak kalacağına iman etmesini ve Allah’a yakın olmanın vaat edilen güzelliklere kavuşmasını sağlayacaktır.

Öldükten sonraki hayatın sonsuzluğu, iman eden insanın kendini o sonsuz hayat için hazırlamaya ait işler yapmasını sağlayacaktır.

Korkudan ve acıdan uzak olmanın şartı Allah’a yakın olmaktan geçiyorsa, dünyada yaşarken Allah ile ilişkilerini dikkatlice götürmeye yönlendirerek sonuçlarında insanı mutlu edecek şekilde ortaya çıkmasını beklemek bir hak olacaktır.

Kuran okuyan insanın onu anlamaktan uzak kalmakla kendini ahiret hayatına hazırlaması mümkün değildir.

Kuran okumak hayat tarzında değişiklik getirebilmelidir.

Kuranın hayat tarzı haline gelmesi iman edenin hangi konuda ,hangi tavrı göstereceğini ortak bir takım davranış hükümlerinden çıkarmakla ortak bir davranışlar silsilesi ile örneklik ortaya çıkaracak kadar başkalarının örnek alacağı ve sonrasında asıl mutluluğun Allah’a kul olma şerefini yakalamaktan geçtiğini bilmesiyle mümkün olacaktır.

Mümin Allah ile ilişkilerinde bilinçli olabilmek için çok çaba sarf eden olmalıdır.Çünkü onun rabbiyle ilişkisi emek vermeyi, sabretmeyi ve şükretmeyi kendine bir yol olarak belirlemeyi de sonuç olarak getirmektedir.

Rabbimizin bizim yapacağımız kulluk görevlerine ihtiyacı olan değildir.yapacağı ve uyacağı her kuralda Allah’ın rızasını gözeten için bıkkınlık meydana gelmediği gibi, zaman içinde alınan kulluk lezzetiyle ;artık dünyalıkları abartarak elde eden değil belki de ahirete gözünü dikmiş bir mümin olmanın ayrıcalıklarından doğan sorumlulukları yerine getirmenin çabası içinde olacaktır.

Mümin Allah’a karşı görevlerinde dinç bir akılla ve görevlerinin hakkını vererek hayatına devam ederse; mutlaka adil olan yaratıcının müjdelediği güzel nimetlere kavuşacaktır.

Dünyanın ve ahiretin insanı mutlu edecek bir ömür olması; ancak ve öncelikle İslam’a uygun yaşanacak bir hayata bağlıdır.

Hiç kimsenin İslam’ı hayatın dışında bir inanç veya ahlak adına ahlaksızlık sistemi olarak algılama veya başkalarını bu şekilde algılamaya yönlendirme hakkı bulunmamaktadır.

İslam inançla başlayan ve Kuran tarafından kayda geçirilmiş prensiplerin, elçisi tarafından yapılan uygulamalarıyla ayakta tutulması gereken bir hayat nizamı olduğunu kavramak ve hayatı bu anlayışa göre tanzim etmekle inancın hayata hakimiyeti sağlanmış olacaktır.

İslam diğer değerler sistemlerinden farklı olarak başarıyı elde edilen dünyalıklarda değil, Allah’ın rızasında ve rızasının vereceği ödüllerden müteşekkil bir ebedi hayatın kazanılmasıyla ifade etmektedir.

Ölümden sonraki hayat; yaşadığımız hayatın tutulan çetelesinin sonuçlarını göreceğimiz bir sonsuz hayat olacaktır. bu anlamda hiç kimsenin yaşadığı hayatı hafife alması ve umursamaz davranması doğru olmaz.

Hayatın turnusol kağıdına giren bir kimyasal gibi sonuçları itibariyle faydamı yoksa zarar mı getireceği kıyamette belli olacaktır. Kimin dediklerinde haklı olduğu veya kimin haklı olmadığı, kıyamette ortaya çıkacaktır. Ama bu kıyamet günü artık kararın verildiği ve geri dönüşün olmadığı bir başlangıç olacaktır.

Kitap ve elçinin kıyamette iman edenle iman etmeyenin şefaatçisi olması; öncelikle dünyada iken yol gösterdiğinde o yolun gereklerine uyup uymamakla ilgilidir. yoksa uyulmayan bir kitabın dünyada değiştiremediği insanı ahrette şefaat ederek kurtarmasını beklemek doğru bir mantık olmaz.

Hayatında elçiye tabi olmayanların ölümden sonra tüm kirlerden arındırmasını beklemek boşuna bir bekleyiştir.

Rabbimizin bilgi kaynağı olarak gönderdiği kitabı bizlere ulaştıktan sonra, hala daha başka inançlarla hayatımızı inşa etmeye devam edip, sonrasında başka hayat tarzlarının köleleri haline gelirsek; kurtuluşumuz söz konusu olmayacaktır.

Unutmamak lazımdır ki ölümden sonraki hayatımızda tek yetkili olan bizzat Allah(c.c)tır. Başkalarına dünyada iken rağbet gösterenlerin bu konuyu tekrar düşünerek; asıl güç sahibi olan yaratıcının yoluna bir an evvel girmenin derdine düşmelidirler.

Rabbimiz şöylece hatırlatmalarını yaparak ders almamızı istemektedir;

“ (EY İNANAN KİŞİ,) apaçık bir üslupla bu Kuran'ı sana vaz'eden (Allah), şüphe yok ki, seni (ölümden sonra) yeni bir hayata döndürecektir. (Hakkı kabule yanaşmayanlara) de ki: "Kimin doğru yolda yürüdüğünü ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilen Rabbimdir!"

“ Ve (sen ey inanan kişi,) bu kitabın sana ulaşacağını ummazdın; fakat işte Rabbinden bir rahmet olarak (sana ulaştı). Öyleyse, artık hakkı inkara kalkışan kimselere asla arka çıkma;”

“ ve bir kere Allah'ın ayetleri sana indirilmiş olduğuna göre, bundan sonra artık sakın seni onlardan alıkoymalarına fırsat verme; tersine, (insanları) Rabbine çağır. Ve sakın, Allah'tan başka varlıklara tanrısal güçler ve nitelikler yakıştıran kimselerden olma:”

“Yani, Allah'la beraber tutup başka bir tanrıya yalvarmaya kalkma! (Çünkü) O'ndan başka tanrı yok; (çünkü) O'nun (ebedî) Zâtı'ndan başka her şey, herkes, yok olmaya mahkumdur; hüküm bütünüyle O'nun elindedir ve sonunda O'na döndürüleceksiniz.  “(Kasas 28/85-88)