Hz. Musa’ya Tûr-i Sînâ’da inen on emirden birisi: Öldürmeyeceksin!

         Yani bir yasa; lakin öyle negatif sınırlama içeren kuru bir kural değil; bilakis insanın içine yaşama sevinci dolduran, özgürlük duygusunu tattıran bir yasa.

         Hayranlıkla, birden fazla  kez okuduğum nadir kitaplardan birisi olan “Sözün Düşüşü” isimli eserinde böyle söylüyor Jacques Ellul.

         Yani sen bu ilahi emirlerle, öyle bir hâl alacaksın ki, artık insanı öldüremez hale geleceksin. Yasayı içinde, yüreğinde, vicdanında bulacak ve öldüremeyeceksin.

         Öldürme güdünü tahrik eden öfken sana değil, sen öfkenin efendisi olacaksın.

         Böylece kötü niyetli alçakların seni tetikçi olarak kullanmalarına da meydan vermeyecek;

         Kısacası: özgürleşeceksin!

         Lakin yirminci yüzyıl bizlere daima aksini dedi: Öldüreceksin!

         Hem de gözünü kırpmadan...

         Elimize de iki silah tutuşturdu: Atom Bombası ve Molotof Kokteyl.

         Birini Ulus Devletlerin eline verdi, diğerini teröristin eline...

         Merhum Cemil Meriç ilkine tekniğin terörü, ikincisine de terörün tekniği der.

         Ben de bundan mülhem: ilkine tekniğin öldürmesi, ikincisine de öldürmenin tekniği diyeceğim.

         Öldüreceksin! Neden? Çünkü o millet düşmanı...

         Sende öldüreceksin! Neden? Çünkü o bir halk düşmanı...

         Gençliğim bu kısır döngünün cinnetliği içerisinde geçti...

         Bunca yıl geçti, ama kan içiciler halen daha doymadı.

         “Öldür!” diyorlar, “daha da çok öldür!”... “Vatanı bölüyor” diyorlar... “Kürt kimliğini tanımıyor” diyorlar.

         Kahpe Ergenekoncu, bir Alevi Dedesine suikast düzenleyip Sünnilerin üzerine cinayeti atarak ülkenin bağrına bir alev topu fırlatmak istiyor.

         Tıpkı Danıştay’a alçakça saldırıp bir Hâkimi öldürüp dindarların üzerine yıkma planında olduğu gibi.

         Oyak Şirketinin suç delillerini yok etmek amacı ile kameraları karatmasındaki “öldüreceksin!” buyruğuna iştirakinde olduğu gibi…

          Laik –Dindar savaşı olmazsa Alevi- Sünni çatışmasını verelim diyorlar.

         Bin beş yüz yıl önce yaşanmış bir olay. Hz. Hasan’ın zehirlenmesi, Hz. Hüseyin’in Kerbelada şehit edilmesi. Hz. Ali’ye yapılan haksızlıklar.

         Bütün bunlar, ders çıkarıp “öldürmememiz” için bir ikaz iken, birileri birbirimizi boğazlamamız için olayları haince kaşıyor.

         Onlar için bu vatanın çocukları ölmeli... Ölmeli ki onlar yaşamalı...

         Yarı Tanrılar Savcının karşısına çıkınca “bugünleri de mi görecektik?” diyorlar.

         Sonrada suçu birbirlerinin üzerlerine atıyorlar: “Bende emir kuluyum o emretti ben yaptım!”

         Binlerce yoksul Kürt Çocuğunu gözünü kırpmadan ölüme gönderen birisi, derdest edilip uçakla geldiği zaman ne demişti: “Bana fırsat verilirse ülkeme hizmet etmeye hazırım”

         Can ne kadar da tatlı değil mi?

         Lakin sen bunlara bakma... Sen öldür! Hiçbir şey yapamazsan kendini yakarak öldür!

         Fakat bir şartla: Afganistan’da öldür, Pakistan’da öldür, Irak’ta öldür, İran’da öldür, Lübnan’da öldür, Türkiye’de öldür.

         Son zamanlarda: Suriye’de öldür.

         Devlet için öldür, Ulusun için öldür, ilke ve inkılâplar için öldür, devrim için öldür.

         Sevmişim Ulan!!! Dünyanın bütün devrimlerini de, devrimcilerini de!!!

         Sorarım size hangi devrim veya devrimci insanların hayatını hiçe saymak için sebep olabilir ki?

         Ama oluyor! Neden? Çünkü bunların hepsi sahtede ondan!

         Zira gerçek devrim: insanın içinde galeyana gelen vicdandır; devrimcide bu vicdanın sahibi.

         Ancak bu vicdanın sahipleri On Emir’de ki “Öldürmeyeceksin” emrinin sırrına ererler.

         Ve aynı şekilde “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibi, bir insanı kurtaranda bütün insanlığı kurtarmış gibi olur” ayetinin hikmetine…

          Bir “insan” ile  bütün “insanlık” arasındaki sıkı ilişki... Bu Kur’an ne muazzam bir derya Yarabbi!

         Lakin onu da okumayacak hele hele hiç tefekkür etmeyeceksin!

         Sen birilerinin sana çizmiş olduğu ideolojilerin peşinden gidecek…

         Ölecek ve öldüreceksin…

         Düşünmekte senin neyine!

         Evet, on emirden birisi olan “öldürmeyeceksin”  buyruğunun sırrını Jacques Ellul onu kuru ruhsuz bir emir olmamakla izah ediyor.

         Yani: “olacaksın”, bir halden bir hale ereceksin ki o buyrukların sırrına vakıf olasın.

         Aksi olursa? Çok basit, kanunlar maddeler halinde sıralanır ideolojiler beyinleri zehirler ve insanlar ölmeye öldürmeye devam eder.

         Hatta bazı kelleler behemehâl düşürülmek için gün sayar…

         Sağ kalanlar mı? Onlarda slogan atarak sıralarını bekler…