Onu bunu bilmem arkadaş!

            Ben, tek önder tanırım, o da Peygamber.

            Neden mi? Çok basit! İnsanın insana tapmasını sevmemde ondan!

            Diğerleri kendilerine işaret ederler. Çünkü onlar insanlardaki tapınma ihtiyacının mevcudiyetinin şuurundadırlar. Bunu istismar ederler. Bunun içinde evvela bir din icat ederler. O dinin merkezine de kendilerini yerleştirirler.

            Firavunların, Nemrutların ve Ebu Cehillerin yaptıkları bundan gayri bir şey değildi!

            Modern dünyada icat edilen bu dinlere “ideoloji” adı verildi.

            Oysa Peygamberler hiç bir zaman kendilerine işaret etmediler. Daima O’na işaret ettiler. Şayet bir din bozulmaya başladıysa O’na ortaklar koşarak bozuldu. Tıpkı Yahudilikte İsrail oğullarının yüceltilmesi veya Hıristiyanlıkta Hz. İsa’nın Tanrılaştırılması gibi.

            İlkinde bir kavim put haline getirilirken diğerinde “insan” olan peygamber asli yerinden alınıp ilah makamına oturtuldu.

            Bir peygamber ile ideoloji mucidi arasındaki farkı en iyi şu örnekle görünür kılabiliriz herhalde.

            Efendimiz Hazretleri ölür. Buna katlanamayan Hz. Ömer bütün celadetiyle ortaya atılır ve kılıcını çekerek haykırır “her kim ki Muhammet öldü derse onun kafasını bu kılıç ile uçururum!”

            Çünkü o yaşanan olay nedeniyle hem şaşkın ve hem de endişelidir. Şaşkındır çünkü nasıl olurda böyle bir şahsiyet ölüm ile burun buruna gelebilir. Endişelidir onun yokluğunda onlar artık neyi nasıl yapacaklardır.

            Durumun vahametini sezen Hz. Ebubekir ortaya atılır ve der ki:

            “Her kim ki Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki o öldü. Sadece Allah’a tapanlar bilsin ki Allah ölümsüzdür”

            İşte bir  “ an” içerisine şifrelenmiş koskoca insanlık tarihi!

            Evet, peygamberler ölümlüdür, fakat ideolojilerin önderleri asla! Onlar ölmezler, toplumlarının tepelerinde zebella gibi yaşar dururlar. Onların öğretilerinin hafızlarından oluşan ideoloji ruhbanları toplumun başına bekçi kesilirler.

            Tabii ki dünyalıklarını da bu vesile ile çıkarırlar.

            Adlarına yapılan anıt mezarları tapınak haline getirir ve orada kutsallık satmak suretiyle karşılığında güç ve iktidarı satın alırlar.

            Önderlerin heykellerini diker ve huzurunda halkı saygıya davet ederler.

            İdeolojiler metafizik barındırmaz, metafizik taslarlar. Bu bakımdan zora ve tehdide dayanırlar. Açıkçası gönle hitap edemezler Umdeleri ise o günün konjonktürüne uygun olan pratikler içerdiği için belli bir süre sonra irrasyonel hale gelirler. Bu nedenle rahiplerinin beyni sulanmış olur. Çünkü aynı akıldışı kuralları nakarat haline getirmelerinden dolayı analitik düşünme yeteneğini yitirmişlerdir.

            İşin daha da vahim yanı ideolojiler bu nedenle belli bir müddet sonra toplum için ayak bağı olmaya başlar.

            Peygamberler ise tebliğlerinde daima aynı hakikati dile getirirler: Sadece O’na kulluk et. Bu boşluğu asla ve asla bir insan üzerinden giderme! Kısacası kula kulluk etme.

            Pratiklerini ise evrensel kaideler üzerine bina ederler. Hz. Musa’ya sunulan on emir gibi.  Ya Kalanı? Kalanını da insanın aklına bırakırlar. Böylece de akla kendi kulvarında asliyetine uygun bir şahsiyet tanımış olurlar.

            Aklı önce ilah mertebesine yüceltip sonrada akıl dışılığın çamuruna fırlatmazlar. Akıl-üstü ile akıl-dışı ayrımına titizlikle riayet ederler.

            Ama evrensel hakikat hiç bir zaman değiştirilemez. O hakikat Hz. Ebubekir tarafından asırlar önce dile getirilen hakikattir.

            Allah’tan gayrisini ilah edinenler bilsinler ki, o ilah edindikleri şey her ne ise, bir gün gelecek ve yok olacaktır.

            Baki olan ve tapılmaya layık olan tek ilah O’dur.

            Önderlik etmeye layık olanlar ise işte yalnızca bu hakikati insanlığa talim ettirenlerdir.