Evet, Erdelhun Paşadan bahsetmiş ve bu şahsiyetin toplumca tanınmasında fayda olduğunun altını çizmiştik. Sebebinin de darbecilerin sadece sivillere değil, hukuk dışı eylemleriyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli mensuplarına da ne büyük zararlar verdiğinin bilinmesi olduğunu belirtmiştik.

            Erdelhun Paşa cepheden cepheye koşmuş ve 6 yabancı lisan bilen bir Genel Kurmay Başkanıdır. Darbeciler kapısını kırıp onu harp okuluna götürürler, sonrada güya yargılayıp idama mahkûm ederler. Sonrada lütfedip ömür boyu hapse çevirip,4 yıl 4 ay hapis yattıktan sonra çıkarırlar

            Peki ya öncesi? Yeni bulunan ve Zaman Gazetesince yayımlanan hatıratına göre 27 Mayıs Cuntasında emekli bir Korgeneral ile yanındaki 15-20 kadar subay Paşamızın yanına gelip radyoda konuşmasını ve ihtilalın başına geçmesini teklif ediyorlar.

            Paşa bunu reddediyor ve akıbet başına geliyor.

            Esasında darbeciler bir korku içerisindeler. Ankara ve İstanbul dışındaki komutanların karşı bir hareketi ile derdest edilmekten çekiniyorlar. 3.Ordu Komutanı Ragıp Gümüşpala “başınızda benden kıdemli bir lideriniz yoksa üzerinize yürür ve isyanı batırırım diyor” Bunun üzerine darbeciler başlarına alelacele bir kıdemli arıyorlar. Sonunda Cemal Gürsel’i bulup başlarına geçiriyorlar… Bu şahıs daha sonra Devlet Başkanı da olacaktır…

            Ne kadar komik ve bir o kadar da utanç verici bir vakıa, değil mi?

            27 Mayıs Cuntası 235 Generali emekli edip, 5 bin subayı ihraç edince kurumun elbette ki genlerine müdahale etmiş oluyordu. Hâlbuki o orduda darbeden daha 12 saat önce Erdelhun Paşa Genelkurmay Karargâhında subaylara demokrasi dersi vermiş ve Japonya, İtalya ve Yunanistan’da ordunun siyasete karışmasının açtığı felaketlere değindikten sonra şöyle söylemişti:

            “1912 de Balkan Harbin de Silahlı Kuvvetler İttihatçı ve İtilafçı diye ikiye bölündü. Emir komuta ve idarenin muhal olması neticesinde Osmanlı İmparatorluğu parçalandı……Demokratik rejimlerde parlamento ve hükümet,milletin seçimi ile meydana gelir. Partiler içerisinde en çok rey alan iktidara geçer. Bugün Demokrat Parti iktidardır. Silahlı Kuvvetler parti diye değil, seçimle gelmiş bir iktidar hükümetinin emrindedir. Yarın seçimleri Halk Partisi kazanırsa ordu onun başkanına da itaat etmeye ve emirlerini yapmaya mecburdur. Seçimle gelen hangi iktidar veya partinin herhangi bir kusuru olursa onu millet takdir eder. Ve seçmez, düşürür”

            Nur içerisinde yat sen Paşam!

            Senin gibi bir kıymete kıyan bedbahtlar utansınlar… Sen Askeri Okullarda ders olarak okutulacak değerde örnek bir komutansın.

            Yine Rüştü Erdelhun Paşanın anılarına göre 27 Mayıs İhtilalını hazırlayan nedenlerden biriside ordu içerisinde terfi edemeyen üst düzey subayların Harp Okulu öğrencilerini Demokrat Parti aleyhine kışkırtmalarıymış.

            Ne kadar bencilce ve zalimce bir tavır değil mi? Sen şahsi çıkarın için meşru hükümete başkaldıracaksın, bunun içinde gencecik öğrencileri kandıracaksın…

            Tabii birde yaptıklarına ideolojik bir kılıf uyduracaksın!

            Paşaya göre diğer bir nedende ana muhalefet partisinin mecliste ve sokakta yaptığı kışkırtma ve tahrikler.

            27 Mayısta darbeyi hazırlayan bu neden, ülkemizde siyasete dair yapılan bütün değerlendirmelerde kulaklara, muhakkak küpe yapılmalıdır. Siyasi partiler milletten alacakları teveccühün dışında hiçbir şeye, hele hele TSK’ ya dayanarak, onu kışkırtarak iktidara gelmeyi akıllarından dahi geçirmemelidirler.

            Bu demokrasi dışı tavrın, kuraldışı olduğu kadar iğrenç bir yöntem olduğunu görmelidirler. Ayrıca seçmenlerini de bu doğrultuda yönlendirmelidirler.

            Aksi halde bu tür siyasi partilerin milletin ve zamanın dışında kalmaları kaçınılmaz olacaktır.

            Geçmişinde bu tür lekeler olan siyasi partiler evvela neden iktidara hiç gelemediklerinin bir kritiğini yapıp kendilerini değiştirmeli ve yenilemelidirler.

            Zira sopa yoluyla bu milleti değiştiremedikleri , bayram diye süsleseler bile 27 Mayısları yutmadığı ve yine bildiğini okuduğu, en ahmak olanların bile anlayacağı bir aşikârlıktadır.