80’li yıllarda Anadolu Ajansı, Milliyet Gazetesi ve Türk Haberler Ajansı’nın Şanlıurfa Temsilciliği görevini ifa ediyordum.

O zamanki teknoloji şimdiki gibi çok gelişmediği için, haberlerimizi bağlı bulunduğumuz merkeze iletme konusunda bayağı zorluklar yaşıyorduk.

Akıllı telefonlarıyla dünyanın diğer ucundaki bir arkadaşıyla istediği anda görüşme yapan genç nesil bilmez, hatta anlattığımız bu hatıraları tebessümle karşılayabilirler ama bizler o dönem iki-üç paragraflık bir haberi geçmek için dakikalarca, saatlerce telefonun başında beklerdik.

Yaptığımız haberlerin fotoğraflarını merkeze ulaştırmak için ise daha sıkıntılı bir süreç yaşardık. Çekilen fotoğrafların filmlerini otobüsle ya da sabah erken saatte Diyarbakır’a giden gazete arabasıyla, bağlı olduğumuz kuruma gönderirdik.

O günkü şartlarla bugünkü şartları kıyaslayıp yazımızın konusunun karambole gelmesini istemiyorum. Bu nedenle daha fazla ayrıntıya girmeden yazımızın başlığına yani “PTT’nin güllerine” gelmek istiyorum…

***

İyi bir gazeteci olmak için iyi bir haber yakalamak yetmez.

Yaptığınız haber istediğiniz kadar güzel, istediğiniz kadar önemli olsun. Elinizde patlarsa, yani başka bir gazeteci sizden önce kamuoyuna duyurursa, “geçmiş olsun” denilecek pozisyona düşersiniz.

Bu pozisyona düşüp üzülmemek için yapılan haberin en seri şekilde merkeze ulaştırılması gerekir.

İşte biz bu konuda, o zamanki adıyla “Şehirlerarası Telefon Santrali” olan ve hanım memurların görev yaptığı PTT biriminden çok destek gördük. Hepsinden Allah razı olsun…

Şanlıurfa ve ilçeleriyle ilgili haberi, bağlı bulunduğumuz müdürlüğe geçmek için 03 (sonra 131 oldu) numaralarını çevirirdik. (Yeni nesil okuyorsa ‘yanlış yazdığımızı düşünmesin’ diye hatırlatıyorum; Evet, işaret parmağımızı birer boşluk bırakılan yerlere sokup numaraları öyle çevirirdik zira tuşlu telefonlar o zamanlar yoktu.)

Karşımıza çıkan hanımefendi memura verdiğimiz kaydın “basın görüşmesi” olduğunu belirtip beklerdik. Basına öncelik olmasına rağmen hatlardaki yoğunluktan dolayı uzun zaman beklediğimiz de olurdu.

Haklarını teslim edelim, ara sıra, kayıt verir vermez daha telefonun ahizesini indirmeden görüşmemiz gerçekleşirdi.

Bazen günde birkaç kez şehirlerarasını aradığımız olurdu.

Öyle ki, bu vesileyle PTT’nin o zamanki güllerinden bazılarıyla ismen, bazılarıyla da şahsen tanıştık.

Tanıştığımız o güllerden birisi şimdi 4 çocuğumun annesi…

***

Aradan uzun yıllar geçti.

O dönem PTT Şehirlerarası Telefon Santrali’nde görev yapan ve bugün Türkiye’nin farklı illerine yerleşen hanımların PTT’nin gülleri diye bir WhatsApp grubu kurduğunu öğrendim.

Acısıyla, tatlısıyla birlikte geçen o yılları yâd etmek elbette mutluluk verici, güzel bir duygu…

O grubun üyesi eşim, grupları için bir yazı yazmamı istedi. “Sana emeğimiz geçti. Haberlerini çabuk ulaştırman için gayret ettik, bizim için bir yazı yazarsın artık” dedi.

“Başım gözüm üstüne” diyerek geçtim bilgisayarın karşısına.

Zahmetimize katlanan ve bize emeği geçen PTT’nin gülleri için bir yazı ne ki?

Tekrar söylüyorum; Allah hepsinden razı olsun.

Yüce Rabbimden, hepsine sağlıklı ve huzurlu bir yaşam diliyorum.

O zamanlar gençtik, delikanlıydık. Mesleğin verdiği stresten, heyecandan dolayı belki birilerini üzmüş, kırmış olabiliriz. Bu yazı vesilesiyle PTT’nin bütün güllerinden haklarını helal etmelerini rica ediyorum. Tabii ki varsa benim de bir hakkım, analarının sütü gibi helal hoş olsun…