Büluğ çağına ermemiş zengin çocuğun malından zekât gerekir mi?

Akıllı olmayan ve büluğ çağına ermemiş olan kişiler, dinen mükellef olmadıklarından zekât ile sorumlu değildirler. Ancak, zenginlerin malında fakirlerin hakkı oldu¤u için, zengin olan çocuk ve deliler kendileri mükellef olmasa da, veli veya vasilerince bunların mallarından zekât verilmelidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır” buyurulmaktadır. (Zâriyât, 51/19) (Namaz ve oruçla yükümlü olmada aranan şartlar, ilke olarak zekâtta da aranır.

Ancak zekât, sosyal yardımlaşma ve dayanışma içeriği taşıyan malî bir ibadet olması ve ihtiyaç  sahiplerinin haklarını da ilgilendirmesi sebebiyle, diğer ibadetlerde aranan akıl ve ergenlik (büluğ) şartının bunda da aranıp aranmayacağı İslam bilginleri arasında tartışma konusu olmuştur. Çocukların ve akıl hastalarının “öşür” denen toprak ürünleri zekâtından sorumlu olduklarında görüş birliği bulunmakla birlikte, bunların zekâta tabi diğer mallarından zekât alınıp alınmayacağı konusunda   farklı iki görüş ileri sürülmüştür. Buna göre İslam bilginlerinin bir kısmı, çocukların ve akıl hastalarının zekâtla yükümlü olmadığını savunurken, diğerleri bunun aksi görüşü dile getirmişlerdir.

Sonuç olarak, aklî dengesi yerinde olmayan ve büluğ  çağına erişmemiş kişiler, dinen yükümlü olmadıklarından zekât vermekle de sorumlu değildirler. Ancak, zenginlerin malında fakirlerin bir hakkı bulunması (Zâriyât, 51/19) ve
zenginliğin borcu diyebileceğimiz zekâtın topluma karşı bir yükümlülük mahiyeti taşıması sebebiyle zengin olan çocukların ve akıl hastalarının kendileri mükellef olmasalar da, velileri veya vasileri tarafından bunların mallarından zekât verilebilir.)





KOMŞULUK

Komşu birbirine yakın olan iki şahıs yahut birbirine herhangi bir hususta ilişiği olan insanlardır. Komşularımız, ev halkımızdan sonra yüzlerini en çok gördüğümüz kimselerdir. Bu sebeple onların dindar ve iyi ahlâklı kimseler olması arzu edilir. Kimler komşu sayılır? Bu konuda Hz. Ali’den gelen rivayete göre, birbirlerinin sesini duyacak kadar yakın olan kimseler komşu sayılır. Hz. Âişe meseleye daha geniş bakmış ve evin her cephesinden kırkar hânenin komşuluk hakkı bulunduğunu söylemiştir.  Kapısı yakın olana yakın komşu, uzak olana uzak komşu denir.
Kur’an-ı Kerim’de komşuluk hakkı üzerinde önemle durulur, hatta komşuluk ikiye ayırır ve şöyle buyurulur: “Allah’a ibadet edin ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayın. …yakın komşuya, uzak komşuya, … iyi davranın.”  Hz. Peygamber (s.a.s.) ise şöyle buyuruyor: “Cebrail bana komşu hakkından o kadar bahsetti ki, komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.”  
Mademki dinimizde komşuluk bu denli önemli,  o halde komşuluk hakkında İslam’ın şu prensiplerine uyalım:
Komşular hasta ise mutlaka ziyaret edelim. Hasta olan komşu ziyaret edilmezse komşu olmanın ne anlamı var? Hz. Peygamber Müslüman olsun, olmasın tüm komşularını ziyaret ederdi. Komşular üzüntülü anlarında teselli edilmelidirler. Komşumuz ölürse ailesine baş sağlığı dilenmeli, cenazesine iştirak edilip, mezara kadar gidilmelidir. Komşumuz sevinçli ise sevinci de paylaşılmalıdır. Düğünü olur, sünneti olur, araba alır vs. Bütün bunlar paylaşılmalı hayırlı olsun denilmelidir. Ev yaparken komşunun güneşini, havasını kesecek şekilde yanına bina yapılmamalıdır. Her konuda empati yapmalıyız. Unutmayalım “Hakiki Müslüman kendisi için istediği şeyleri, diğer din kardeşleri için de istemelidir” bu olgun müslüman olmanın gereğidir. Komşularımız özelikle gece vakitlerinde rahatsız edilmemeli. Komşuların ufak tefek kusurları olursa, hemen öfkelenilmemeli, hataları affedilmelidir. Komşularımızın ihtiyacı olup olmadığı gözetilmeli, “Kendisi tokken aç yatan mü’min değildir.”  buyuran bir peygamberin ümmeti olduğumuz unutulmamalıdır. 
O halde, geliniz bu saydığımız güzelliklere sahip komşular olalım.


Hazırlayan : Isparta İl Müftülüğü