CÖMERTLİĞİN DORUK NOKTASI: İSAR

Bir kimseyi veya bir şeyi diğerine tercih etme anlamına gelen isar; bir ahlak kavramı olarak kişinin kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile, sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanması, fedakârlıkta bulunması demektir. Türkçede isarın karşılında ‘diğerkamlık’ terimi kullanılır.
İsar, cömertliğin zirvesidir. Zira cömertlik, malın fazlasından, kendine lazım olmayanı vermektir. İsar ise; muhtaç olduğu bir şeyi kendisinden koparıp vermektir. Bu yüzdendir ki; isarın manevi mükâfatı da, kulun fedakârlığı nispetinde yüksektir. Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “…Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”  
İbn-i Abbas  (r.a)’ın bildirdiğine göre; Hz Ali (r.a.) ve Hz Fatıma (r.anha) çocuklarının sağlıklarına kavuşmaları üzerine adak orucu tutuyorlardı. İlk gün iftar vaktinde kapılarına gelen yoksula iftarlıklarını verip, kendileri suyla iftar ettiler. İkinci gün iftar vaktinde kapıya bir yetim gelmiş ve aç olduğunu söylemişti. İftarlıklarını bu kez de ona vererek yine suyla iftar ettiler. Üçüncü günün sonunda iftar zamanı kapıya bir esir geldi ve yiyecek istedi, onu da boş çevirmediler ve iftarlıklarını ona verdiler. Peygamber ocağına ümitle gelen bu çaresiz insanları, boş çevirmemişler ve bu yüce ahlak gelen ayeti kerime ile tebrike mazhar olmuştu. Allah Teâlâ buyurur ki: “Onlar seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) ‘Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.’…Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek (ten giysiler) ile mükâfatlandırır.” 
İnfak ve isar her zaman mal ile olmaz. Bazen de tavırlar ile de isar yapılabilir. Sahip olduğu bir hakkı, bir önceliği kardeşi ile paylaşması, elde ettiği bir takdiri kabul ederken kardeşini öne çıkarması, dualarında kardeşlerine de kendine istediğini hatta daha iyisini istemesi de isar kapsamına girmektedir. Sonuç olarak her ne kadar bazı insanların ‘önce ben’ dediği bir çağda yaşıyor olsak da; bu ümmet içerisinde cennete girerken bile ‘önce kardeşim ‘ diyecek kadar kadirşinaslık gösterecek bir ruh yüceliğine sahip mü’minlerin olduğu unutulmamalıdır.





Babası ile birlikte oturan kimse zekât ile mükellef midir?

Babası ile birlikte oturan kimsenin kendi şahsına ait ayrı malı bulunur ve zekât için gerekli şartları taşırsa bu kişi zekât vermekle yükümlü olur. Ancak babası ile mallarını ayırmamışlar da ortak kazanıp ortak harcıyorlarsa, bu takdirde ellerindeki birikim üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan kişi, zekâtla yükümlü olur.

Vergi zekât yerine geçer mi?

Vergi bir vatandaşlık görevidir; zekât ise dinî bir yükümlülüktür. Ayrıca zekât ile vergi, yaptırım kaynağı, temel gaye, oran, miktar ve harcanacağı yerler bakımından birbirinden farklıdır. Bu itibarla, devlete ödenen vergiler zekât yerine geçmez. Zekâtın ayrıca verilmesi gerekir.

Zekât havale yoluyla ödenebilir mi?

Zekât, bizzat elden verilebileceği gibi, vekâlet veya havale yoluyla da verilebilir. Burada önemli olan, zekâtın alacak kişiye ulaşmasıdır.

Üvey anne, üvey baba ve üvey çocuklara zekât
verilebilir mi?


Kocası ölmüş  ise üvey anneye, büluğ çağına erişip evden ayrılmış ise üvey çocuklara ve  üvey babaya, fakir olmaları hâlinde zekât verilebilir. Çünkü bunlarla zekâtı veren kişi arasında usul (bir kimsenin anası, babası, dedeleri) ve füru (çocukları ve torunları) ilişkisi olmadığı gibi, zekât veren şahıs bunlara bakmakla yükümlü de değildir.

Damat ve geline zekât verilebilir mi?

Fakir olan damada zekât verilebilir. Koca eşine bakmakla yükümlü olduğundan, kişinin gelinine zekât vermesi dolaylı olarak kendi oğluna zekât vermesi gibidir. Bu itibarla, geline zekât vermek- geçerli olmakla
birlikte- uygun değildir.

 Hazırlayan : Isparta İl Müftülüğü