Hayat çok hızlı akıyor ve dünya hızla değişiyor. İnsanlar bazen doğup büyüdükleri yerleri deprem, terör, savaş veya kan davası gibi nedenlerle terk etmek durumunda kalabiliyorlar. Kimi ana-babasını bırakıyor, kimi evlatlarını ve eşini. Her ne şekilde olursa olsun bu durum karşısında muhacir ve ensar kardeşliğini bugün yeniden tesis etmemiz gerekiyor.
“Ancak Mü’minler kardeştir…”   buyuran Allah cc., bu kardeşliği en güzel şekilde sergileyen ensarı Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde övüyor: “Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir.”  
Peygamberimiz (s.a.s.) de bir hadislerinde kardeşlerimize karşı nasıl davranmamız gerektiğini bizlere şöyle bildiriyor: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.”  
İmana dayalı dostluk ve kardeşlik dünya ve ahrette Allah’ın bizlere olan nimetlerini artırır, rahmetini kazandırır. Nitekim Rasulullah Efendimiz (s.a.s.), ensarla muhacirler arasında kardeşlik biatini yaptırdı. Onlar bununla hem Allah c.c. nezdinde şeref kazandılar, hem de ufak bir toplum olmalarına rağmen çok kısa bir zamanda dünyaya hâkim oldular. 
Müslümanları, öldürmek yerine yaşatmak için, acı çektirmek yerine başkasının acısına ortak olmayı, birbirleriyle itişmek yerine, dostluğun, zalimlik yerine merhametin hâkim olduğu bir dünya inşa etmekten uzak oldukları malumdur. Bir şey ne ile yıkıldıysa yine onunla inşa edilir. Bugün Müslümanlara düşen en büyük görev, neme lazımcı anlayışımızın yerine, özümüze dönüp ilmi bir altyapı kurarak muhacir ve ensar kardeşliğinin yeniden tahsis edilmesidir. Unutmayalım ki; Kardeşlik; fedakârlıkta bulunabilmektir. Kardeşlik; bolluk ve dar günde beraber olabilmektir.







Mesleği gereği sürekli olarak yolculuk yapan kişi oruç ibadetini nasıl yerine getirebilir?

Mazeret devam ettiği sürece ruhsat da devam eder. Dolayısıyla yolculuk ve hastalık gibi mazeretleri sebebi ile oruç tutamayan kişiler, bu mazeretleri devam ettiği sürece oruç tutmayabilirler. Sürekli mazereti bulunan kişiler, mazeretleri ortadan kalkınca, zamanında tutamadıkları Ramazan oruçlarını kaza ederler. Kur’an-ı Kerim’de; “… Kim de hasta veya yolcu olursa, (oruç) tutmadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun”. buyurulmaktadır (Bakara, 2/185). Devamlı olarak uzun yola giden kaptan ve sürücüler de yolcu hükmündedir. Şu kadar var ki, yolculuğu esnasında bir sıkıntı çekmeyenlerin oruç tutması daha faziletlidir.

Oruçlu iken boy abdesti almak / banyo yapmak  orucu bozar mı?

Ağız veya burundan su yutulmadıkça yıkanmakla veya gusül abdesti almakla oruç bozulmaz. Nitekim Hz. Aişe ile Ümmü Seleme validelerimiz, Peygamberimiz (s.a.s.)’in Ramazanda imsaktan sonra boy abdesti almış olduğunu haber vermişlerdir (Buhârî,”Savm”, 25).

İhtilam olmak, cünüp olarak sabahlamak oruca zarar verir mi?

Oruçlu iken rüyada ihtilam olmak orucu bozmadığı gibi, gusletmeyi geciktirerek cünüp olarak sabahlamak da oruca bir zarar vermez. Ancak, zorunlu bir durum olmadıkça hemen boy abdesti alınmalıdır.

Cünüp iken sahur yemeği yenebilir mi, oruca niyet edilebilir mi?

Cünüp olan kimsenin elini, ağzını yıkamadan yiyip içmesi uygun görülmemiştir. Ancak elini, ağzını yıkadıktan sonra, boy abdesti almadan sahur yemeği yemesinde bir sakınca yoktur.


Hazırlayan : Isparta İl Müftülüğü