Kuran, insanoğluna gönderilmiş en değerli bir kitaptır. O, kitapların anasıdır. O, dilimize zikir, kalbimize şifa, hayatımıza bir rehberdir. Yolumuzu aydınlatan bir nurdur. O, bizlere sırat-ı müstakimi gösteren ve ona ulaştıracak olan bir kaynaktır. O, hak ile batılı birbirinden ayıran bir furkan, insanoğlunu karanlıklardan aydınlığa çıkaran bir nur, yolunu şaşırmışlara bir ışık, hidayeti bulmak isteyenlere sapasağlam bir kulptur.

Allah cc. Bir ayeti kerimede şöyle buyuruyor:  “Bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”  Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ise bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: “Kur’an okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münâfık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münâfık Ebû Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.”  

Bizler Kur’an’ı okumak ve öğretmek kadar anlamaya da gayret etmeliyiz. Kur’an’ı sadece ölülerin arkasından okunan bir kitap haline getirmemeliyiz. Çünkü Kur’an, hayat kitabıdır, ölü kitabı değildir. Nitekim Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy bunu çok güzel bir şekilde dile getirmiştir.

“İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa, bir maksat aranmaz mı bu âyetlerde?

Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur’an’ın:
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz ma’nânın:

Ya açar Nazm-ı Celîl’in, bakarız yaprağına;
Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!” 

Bizlerin Kur’an’a karşı görevi, önce onu okumak, sonra anlamaya çalışmak daha sonra ise anladıklarımızı pratiğe dökmek olmalıdır. Yani Kur’an, hayatımıza yansımak durumundadır. Örnek vermek gerekirse “namaz kılınız” ayetini okuyup, ne demek istediğini anlayıp namaz kılmıyorsak bizler Kur’an’ı yaşamıyoruz demektir. Yine “birbirinizin gizli hallerini araştırmayınız.” ayetini okuyup, anlayıp bizler halen birbirimizin gizli hallerini deşifre ediyorsak, Kur’an’ı yaşamıyoruz demektir. Faiz yasağıyla ilgili ayetle muhatap olup, bizler faize bulaşıyorsak, Kur’an’ı yaşamıyoruz demektir. O halde Müslümanlar olarak, Allah’ın kitabı Kur’an’ı hayatımızın merkezine yerleştirmeliyiz. Her sözümüzü ve davranışımızı Kur’an’a göre ölçüp tartmalıyız. Öyle ki Kur’an’la yoğunlaşmalı, Kur’an’la aramıza koyduğumuz 



Vaktinde ödenmeyen sadaka-i fıtır borcu nasıl ödenir?

Bütün ibadetlerde olduğu gibi sadaka-i fıtır yükümlülüğü de geciktirilmeyip zamanında yerine getirilmelidir. Bununla birlikte zamanında ödenmemişse, bu fitrelerin mümkün olan ilk fırsatta ödenmesi gerekir.

 Sadaka-i fıtır kimlere verilir, kimlere verilemez?

Sadaka-i fıtır, zekât verilebilecek kimselere verilir. Zekât verilmesi caiz olmayan kişilere sadaka-i fıtır da verilmez.

Yurt dışında çalışan kişi, fitreyi Avrupa şartlarına göre mi yoksa Türkiye şartlarına göre mi verir?

Ülke ve bölgelere göre geçim standartları farklı olduğundan, sadaka-i fıtır mükellefinin kendi bulunduğu yere göre bir kişinin bir günlük normal gıda ihtiyacını karşılayacak miktar üzerinden sadaka-i fıtrını vermesi gerekir.


 Hazırlayan : Isparta İl Müftülüğü