Zekât ve fitre kimlere verilir?

Zekât ve fitrenin kimlere verilebileceği Kur’an-ı  Kerim’de belirlenmiştir. (Tevbe Sûresi, 60) Bunlar; fakirler, düşkünler, esaretten kurtulacaklar, borçlu düşenler, Allah yolunda cihada koyulanlar (mukaddesatı korumak için mücadele verenler, ilim tahsil edenler), yolda kalmış olanlar, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar ve müellefe-i kulûb adı verilen, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimselerdir.

Zekât kimlere verilmez?

Zekât ve fitrenin, Tevbe suresinin 60. Ayetinde sayılanlar dışında kalan kişi ve kuruluşlara verilmesi caiz değildir. Ayrıca zekât verilecek kişi, bu şartları taşısa bile zekât mükellefleri;
1) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalarına,
2) Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve
bunlardan doğan çocuklarına,
3) Müslüman olmayanlara,
4) Karı-koca birbirlerine,
Zekât veremez.

Zekât ve fitre, hayır kurumlarına verilebilir mi?

Aldıkları zekât ve fitreleri bir fonda toplayıp bunu yalnızca Tevbe suresinin 60. ayetinde belirtilen yerlere sarf ettikleri bilinen ve kendilerine her bakımdan güvenilen kimseler eliyle yönetilen dernek, kurum ve yardımlaşma fonlarına zekât ve fitre verilmesinde dinen bir sakınca yoktur.

Ücretlilere zekât verilebilir mi?

İslam’da zekât ve fitrenin, kişilerin sınıf ve meslek
gruplarına bakılmaksızın, kimlere verilip verilemeyeceği açıkça belirlenmiştir. Bu itibarla, belli bir geliri olduğu hâlde, bu geliriyle asgari temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve başka bir mal varlığı da bulunmayan kişilere zekât verilebilir.



MÜSLÜMANLAR ARASINDA ÜLFET VE MUHABBET

Modern dünyanın girdabında benliğiyle baş başa kalmış günümüz insanın en çok özlemini çektiği şey sevgi ve muhabbettir. Benliklerin, makam mevki ve şöhretlerin daha fazla değer kazandığı bir ortamda yaşıyoruz. Bununla birlikte insani değerlerimizi de maddi kazançlarımız karşısında kaybediyoruz. Oysa Müslümanların hayırlı işlerde birlik içerisinde olması en fazla özlem duyulan konulardandır. Bu birliğin oluşması da ancak müminlerin birbirini karşılıksız sevmesiyle gerçekleşecektir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) İmam, sevgi ve selam arasında bir bağlantı kuruyor ve şöyle buyuruyor: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” 

Müslümanlar asrısaadetten itibaren bu sevgi bağı ve kardeşlik sayesinde dünyaya hâkim oldular. Ne vakit ki birbirleriyle alakalanmayı kestiler ve birbirlerinden gafil kaldılar, işte o zamandan itibaren mağlup oldular. Müslümanlar, üzerlerindeki belalardan kurtulmaları için İslam kardeşliğine, ülfet ve yardımlaşmaya muhtaçtırlar. 
O halde Mü’minler, birbirini sevmekte, birbirine acımakta ve birbirine şefkat etmek hususunda bir bedenin misali  veya bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibi  olmalıdırlar. Müslümanlar birbiriyle çekişmemeli, birbirlerine destek olmalı, birbirlerine kin tutmamalı, birbirlerine sevgi ve merhametle yaklaşmalı, birbirlerinin dertleriyle dertlenmeli, iyilik ve takvada yardımlaşmalı ve üç günden fazla da dargın durmamalıdır.

Müslümanların mahkûm ve mağlup olmalarının sebebi kalbi alakadarsızlıkları, yani birbirinden gafil kalmalarıdır. Sevgi dolu bir bakış, candan bir davranış, muhabbetle kucaklayış parayla alınabilecek şeyler değildir. 

Ne mutlu Allah’ı, Resûlünü ve bütün mü’minleri gönülden sevenlere!..



Hazırlayan :Isparta İl Müftülüğü