Ben bu sütunu, yarım asrı aşan yaşımdan sonra Allah’ın bana vermiş olduğu bir lütuf olarak gördüm. Bu nedenledir ki çok düşünerek yazdım; başarılı oldum veya olmadım, bu tartışılabilir, ama hep düşündüm.

            Bana verilen bu imkânı en hayırlı şekilde kullanmak kaygısı ile düşündüm.

            Evvela hep “barış” dedim. Çünkü gözümü açtığım günden beri hep bir kavganın içerisinde kendimi buldum.

            Sonrada Eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın bir ara ağzından kaçırıverdiği deyimiyle “            bu devlet artık halkına tuzak kurmaktan vazgeçsin” dedim. Çünkü biliyordum ki ülkemde yaşanan pek çok üzücü olayın altında iğrenç tuzaklar var.

            Sonra... Sonra da bizler, öyle 80-100 yıllık, Amerika misali tarihsiz ve yeni yetme bir toplum değiliz; hele hele medeniyet tercümesine muhtaç hanzolar topluluğu hiç değiliz diyerek, kültürümüzün ehemmiyetine dikkatleri çekmeye çalıştım. Tabii ki Batı medeniyetinin kazandırdıklarının hakkını da vermek suretiyle...

            Fakat Batı’nın yerli temsilcileri vasıtasıyla halkları kötek zoruyla modernleştirme/medenileştirme/asrileştirmesini hep nefretle ve tepkiyle karşıladım.

            Hele hele bizim gibi bir toplumun karşısına çıkan bir kişinin elindeki şapkayı göstererek “ bütün medeni ülkelerin giydiği bu serpuşa şapka denir” demek suretiyle “öteki”ne benzetilmemize hiç anlam veremedim.

            Bu millet pek çok acıları sinesine çekti. Kurulan tuzakları boşa çıkardı. Tepkisini hep sabır ve teenni ile gösterdi. Hep sandıkta hesaplaştı. Aleyhine plan yapan plancılara sandıkta tokat attı.

            Lakin her seferinde uslanmayanlar darbe yaptı ve belli bir kesimi de tahrik ederek sokaklara sürdü.

            Bir zamanlar “kıyma makinelerinde gençleri kıyıyorlar” diyerek çıkardıkları kaostan askeri darbe çıkaran zihniyet bugün yine işbaşında.

            Zira onlar hiçbir zaman sandık yoluyla iktidara gelemeyeceklerini biliyorlar.

            İktidar ülkedeki içki tüketimine dair sınırlamalar getiriyor. Sebep? Sarhoşluk.

            Meşhur bir söz var: Bütün günahlar alkol gibi sarhoş etseydi toplumda hiçbir kimse ayık gezmezdi, diye.

            Doğru değil mi yani? Mesela haksız kazanç sağlayanlar, iktidar nimetlerinden görmemişçe istifade edenler, haram yiyenler, talan edenler! Şayet bu günahlarda sarhoş etmiş olsaydı, ayıkları ayıklamak bayağı zor olurdu sanırım.

            Ortalık müteahhitten geçilmiyor; ya mütefekkir? Hak getire!.. Adam sende, dediği lafa bak! Fikirmiş, tefekkürmüş; sadelikmiş mütevazılıkmış?

            Peki ya iktidar sarhoşluğu? Bu haram değil mi dersiniz!

            Tamam, Taksim’i yıkanlar, araçları yakanlar, kamyonlarla getirdikleri taşları polislere fırlatanların amacı elbette ağaçları korumak falan değil.

            Kabul ediyorum sosyal medyada pek çok yalan uyduruldu. Yok, polisler istifa edip göstericilerin safını seçmiş, yok tanklar gençlerin üzerinden geçmiş, meydanda onlarca kişi ölmüş gibi tahrik edici yalanlar.

            Birde dünyanın bilmem neresinden sırtı parça parça edilmiş bir insan resmi. Güya tankın ezdiği genç... Tıpkı 27 Mayısta kıyma makineleri yalanı gibi.

            Fakat binlerce insanı kötü niyetli saymak, onların hassasiyetlerini dikkate almamak, onları dışlamak... Bu iktidar bütün benzer hataların sonucunda vücûd bulmadı mı? Başörtülüler, dindarlar, Kürtler, fukaralar uğradıkları ayrımcılıklar neticesinde el ele verip bu iktidara zafer bahşetmediler mi?

            O zaman? O zaman sarhoşluğun alemi ne?

            Sultan Abdülhamit’in halli ile açılan parantezi kapatma potansiyeli varken, bu üslup neden?

 Ahlak, evet çok önemli; fakat ahlak basit bir anlayışla sadece cinsellik kapsamı ile sınırlı değildir. Günümüzün ihtiyacı olan“ahlak” kapitalizmin eşyaya ve insana bakış açısını kökten eleştirecek bir ahlak olmalıdır.

İşte yeni AVM dikmek başta bu nedenle yersiz ve anlamsızdır...

İktidarlar “yönetebilir” olmalarını kaybetmeleri halinde doğan boşluğu muhakkak birileri doldurur. Mühim olan bu yeteneği kaybetmemek! Bunun yolu da biber gazı sıkmak değil, ilmi siyaset olsa gerek.

Son sözüm çıkan karışıktan ekmek umanlara. Bence boşuna heveslenmesinler. Çünkü Türkiye elde ettiği kazanımlarından geriye gitmek istemiyor.

 

Not: “İlk Bilgi” isimli kitabım Paradoks yayınlarından çıkmıştır. İlgilenen okurlarıma duyururum.