Kalabalık caddeler insan seline teslim. Bir koşuşturmaca, keşmekeş her taraf…

Yalnızım, yapayalnız ruhundan sıyrılmış hayatın akışında herkes. Haykırsam, bir çığlık atsam kaçışacak herkes. Oysaki eskiden toplanırdı herkes.

Eskiden koca bir şehri tanıyan insanlar kayboldu aramızdan bir bir. Sonra mahallesini tanıyanlar ayrıldılar sırası geldikçe. Kapı komşumuzu tanımaz olduk böylece. Ne bir selam, ne bir ses. Her gün aynı koşuşturmaca, iş, güç derdinde herkes. Yorgun, dağınık, dalgın bakışlı insanlarla doldu etrafımız. İki dost fırsat bulup karşılaşınca soruyorlar.

-Geçen seni şurada gördüm.

-Aaa hiç fark etmedim.

Oysaki ben gözlerinin içine baktım. Hemen yanımdan geçtin. Duraksadım. Selam verecek oldum. Sen hızla uzaklaştın. Koskoca kalabalıkta yapayalnızdım. Nasıl fark etmezsin.

Tek düze, tek renk herkes grinin tonunda. Oysa ki etraf rengarenk. Bahar geldi. Çiçek açtı ağaçlar.

-Bizim evde zaten her zaman çiçekli ağaçlar.

-Onu demedim etrafa bak şu kuşların cıvıltısına… Daha geçen ay kuru dallardan ibaretti ağaçlar. Bugün yemyeşil. Üstünde çiçekler var. Bahar geldi ısındı etraf. İnsanlar palto giymiyor artık.

-Farkında değilim hep böyle giyinmiyor mu insanlar?

Sabahın ilk ışıklarında okul yolunda öğrenciler, art arda dersler. Öğretmenler var gücüyle uğraşıyor. Bazen sesini yükseltiyor. Bin uğraş bin çaba hepsi boşa. Çünkü öğrenciler farklı bir dünyada.

Herkes farklı bir uğraşta ve çoğu da sanal hayatta. Yaşam hızlı. Yaşayanlar etrafında olup bitenleri fark edemeyecek kadar yorgun ve herkes mekanik bir tonda yoğun.

Ey kalabalık, gökyüzünde süzülen kuşlar var. Güneş bugün daha yakıcı, papatyalar solmuş. Kimin umurunda. Herkes yaşamdan uzak, koşuşturmaca da. Alışveriş merkezleri dolup taşıyor. Sanki herkes alacağı eşyayı tükenmeden kapma telaşında.

Bu şehirde zaman hızla akıyor. Ben dursam da o akıyor. İnsanlar programlanmış bir makine adeta. Zaman akıyor, zaman geçiyor. Kimse anın farkında değil.