Herkesin kendine göre din anlayışı geliştirerek Allah’a karşı görevini yapma ihtiyacını gidermeye çalıştığı bir dünyada yaşıyoruz.

Bir şeyin sahibi; sahip olduğu şey üzerinde hükmetmeye, değişiklik yapmaya veya belirlediği standartlar üzerine bir kontrol yetkisine sahiptir.

Allah (c.c) gönderdiği dinin üzerinde tek yetkili olandır. Yani sınırlarını belirleyen, gereklerini ifade etmek için peygamberlerini belirleme ve gönderme hakkına sahip olandır.

Allah bu yetkiyi kimseyle paylaşmaz ve paylaşılmasına da izin vermez. Çünkü Allah Tek ilahtır.

İman eden öncelikle Allah’ın ilahlığına ve sonrasında gönderdiği peygamberi Hz. Muhammed’e iman etmekle dine girmiş olur. Şimdi oturup diğer peygamberler iman etse ama Muhammed (a.s)a iman etmese yinede de cennete gider mi gitmez mi tartışmalarına girmenin mantığı da yoktur.

Söz ile ifade edilen dine girişin; davranışlarla, Allah tarafından belirlenmiş dine ait kavramların oluşturduğu ve asla pratik hayattan kopmayan bir gerçeklik içinde, hayat tarzı olarak dini kabul etmek zorundadır.

Kimse kendi kafasına göre ve kendisi tarafından belirlenmiş bir din mantığıyla Allah’ın razı olmasını sağlayamaz.

Allah (c.c) dinine ait sınırları ve kendisinden razı olmasını bekleyenlerin uymaları gereken sınırları ifade etmeyi vahiy ve peygamberleri vasıtasıyla geçekleştirmiştir. Sonrasında bu belirtilen sınırlara uygun bir hayatı yaşayıp yaşamamanın, bir sınanma olduğunu algılamamızı istemiştir.

Şimdilerde Allah’a ulaşmak için kendince bir yol bulmaya kalkışmakla; Allah tarafından belirlenen ve peygamberi vasıtasıyla gönderilen yolun dışındaki tüm yorumlar, sistemler ve düşünceler Allah ve gönderdiği dine inananlar tarafından reddedilmek suretiyle tercihini belirlemiş olmaktır.

Bir şeyi tercih etmek; diğer bir seçeneği inkâr etmeyi gerektirir.

Birileri tarafından hem onu kabul hem de diğerini kabul gibi doğruları kendince çoğaltarak şirke veya sapkınlığa götürecek anlayışlardan İslam kaçınmamızı emretmiştir.

Herkesin gönlünü etmeye kalkışarak hem Allah’ı razı etmeyi hem de kulları tarafından ortaya çıkarılmış beşeri ideolojileri kabullenmek; bir kalpte iki iman anlamına gelecektir ki zaten rabbimizin şirk olarak tarif ettiği şey de aynısıyla bundan başka bir şey değildir.

Kendini kurtarmak için kime göre ne yapacağımız şaşırdık diyerek sorumluluktan kaçmaya kalkışanların; gönderilen kitaba göre sorumluluktan kaçamayacaklarını ve standartların o kitapta belirtildiğini hatırlatmamız gerekir.

Bir şekilde Kuran’la ilgili şüphesi bulunmayanlara; kitabın anlaşılamazlığı veya yanlış anlaşılmasından korkarak hiç anlamaya gerek olmadığını veya bazılarının kitabımızın tahrif edildiği inancını yaygınlaştırarak insanları asıl dosdoğru yoldan uzaklaştırmaya çalışan şeytan ve dostlarına tetikçilik yaptığın görmeye başladık.

İşte tam bu noktada kitabımızın anlaşılırlığını, tahrif edilmediğini ama zihinlerimizin bulandırılarak Kuran’dan uzaklaştırılmaya çalışıldığımızı fark etmemizin zamanıdır diye düşünüyoruz.

Bilgisizlikten dolayı bir kelimenin Arapçası ile Türkçesini karşılaştırıp Kuran’ın tahrif edildiğine dair bir şüphe oluşturulmaya kalkışılması sadece ihanetten başka bir şey değildir.

Arapçadaki veli kelimesini bazı meallerde aynen veli olarak aktaranla, dost anlamını vererek aktaranları karşılaştırarak cehaletlerini sergileyip Kuran’ın tahrif edilmesine örnek olarak ifade etmeye kalkışanların, zavallılıklarını anlamak için biraz bilgi sahibi olmalarını tavsiye ederiz.

Kendince fırka-i Naciye olarak kendi meşrebini tarif edip diğerlerini sapık olmakla itham edenlerin; birazcık vahyi anlamak için çaba sarf etmelerini tavsiye ederiz.

Hiç kimseye göre değil ama rabbimize göre dosdoğru yolun ne olduğunu anlamak isteyenlerin; kitabımızı okumaktan yollarını geçirmek zorundan olduklarını hatırlatmalıyız.

Vahiy limanına uğramayan tüm düşünceler, anlayışlar; dünya denizinde batmaya, dünyevileşmeye mahkûmdur.

Düşünceyi söyleyenin ne kadar büyük olduğu söylenirse söylensin, vahiy limanından nasibini almayan tüm izm’ler, tüm düşünceler, tüm ünlü sözler sapmaya ve saptırmaya mahkûmdur.

Dünya tarihinde insanların kanını akıtanların, sömürenlerin vahiyden uzak algılamalarıyla bu kötülükleri yaptıklarını unutmamak gerekir.

Dünyada ve ahirette bireysel ve toplumsal mutluluğuna ulaşmak isteyenlerin mutlaka rabbimiz tarafından gönderilen yollara girmeleri ve böylece mutluluğu yakalamaları mümkündür.

Hiç kimsenin kendi zihninden ürettiklerini; vahyin terazisinde tartmadan ve kontrol etmeden, doğru yolu göstermesi mümkün değildir.

Ne kadar büyük düşünür olursa olsun; hiç kimsenin vahyin gösterdiği yolu düşünmeden birilerini doğruya ulaştırması mümkün değildir.

Çünkü Allah tek yol gösterendir.

Allahın yol göstericiliğini kabul etmek; başka yol göstericileri reddetmeyi zorunlu kılar.

Hem Allah’ın gösterdiği yoldan gitmeye iman ettiğini söyleyip; hem de başkaları tarafından gösterilen yollardan gitmekle ulaşılacak yerin cehennemden başka bir menzil olmayacağını anlamak gerekir.

Rabbimiz dosdoğru yolun; hangi şartları yerine getirmekle mümkün olacağını bakın nasıl tarif etmiştir.

 

” De ki: "Gelin, Allahın (gerçekten) neyi yasakladığını size anlatayım: Odan başka şeylere asla ilahlık yakıştırmayın; anne-babanıza iyilik yapın (ve onlara karşı saygısızlıkta bulunmayın); ve çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; (çünkü) sizin de onların da rızıklarını sağlayacak olan Biziz; açık veya gizli hiçbir utanç verici fiil işlemeyin; ve adalet(i ifa etmek) dışında Allahın kutsal saydığı insan hayatına kıymayın: Allah bunu size emretti ki aklınızı kullanabilesiniz;”

“ve rüşd yaşına erişmeden önce yetimin mal varlığına onun iyiliği için olmadıkça- dokunmayın". (Bütün alış verişlerinizde) ölçü ve tartıya tam olarak, adaletle uyun; (Biz) hiçbir insana taşıyabileceğinden daha fazla yük yüklemeyiz; ve bir görüş belirttiğinizde, yakın akrabanıza (karşı) olsa da, adil olun. Allaha karşı taahhütlerinize (daima) riayet edin: bunu Allah size emretti ki ders alabilesiniz.”

“Ve (bilin ki bu, dosdoğru Bana yönelen bir yoldur: Öyleyse bunu izleyin ve diğer yollardan gitmeyin ki sizi Onun yolundan saptırmasınlar. Allah (bütün) bunları size emretti ki Ona karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.”
(Enam 6/151-153)