Şehirleşme, göç ve yapılaşma son hızla devam etmekte. İnsanlar bina yığınları arasında sözüm ona modern! bir hayat yaşamakta ve kendi kültürüne uygun olsa da olmasa da şehrin (sivil) kurallarına uymak zorunda kalmakta. Zorlayıcılık ve zorundalık ise sosyalleştirici gibi gözüken şehirlerin kültürler üstünde tahribat diğer bir ifadeyle mahalle baskısı yapması demektir.

Seküler yaşam tarzına sahip insanlar şehir ve modern hayat tarzında zorlanmamakta ve böyle bir yaşam tarzını talep etmekte ve zaman zaman da imkânlarının daha da gelişmesi ve ellerinden gitmemesi için mücadeleye bile vermektedir. Diğer taraftan geleneksel hayat çizgisindeki insanların kültür ve ahlak yapısı göz önünde bulundurulduğunda şehir hayatında umduklarını bulamamakta ve belli şehir imkân ve nimetlerinden gerektiği biçimde istifade edememektedirler. Ancak kendileri için seküler hayat tarzı yaşayanlar gibi şikâyet edip hak ve imkânların geliştirilmesi konusunda mücadele verememektedir. Genel olarak şehrin kaybettirdiklerinden şikâyet etmekteler ancak şehrin maddi imkânlarının kendilerine göre de planlanmasın noktasında pasif bir pozisyon sergilemektedirler.

Büyüyen şehirler yeni bir üst kültür yaratarak öz kültür dejenerasyonuna neden olmaktadır. Şehirleşme başta komşuluk ilişkileri olmak üzere birçok kültürel kodları taşıyan kolektif kültür ve şuur üzerinde değer kaybettirici bir niteliktedir. İnsanlar komşuluğun önemini bilmekte ancak komşusunun kapısını çalmada tereddütler yaşamaktadır. Aynı şekilde gençlerin yetiştirilmesinde şehrin dezavantajlarını giderecek imkânların da yeterli olmayışından sorun iyiden iyiye karmaşıklaşmaktadır. Gençlerimiz ahlaki ve geleneksel aile tarzına uygun sosyal mekânların yetersizliğinden ne yazık ki mecbur kalıp uygun olmayan yerlere giderek bir kültür bozumu yaşamaktadırlar.

Meselenin özü şudur: Aile yapısını geleneksel çizgide devam ettirmek ve dış dünyayla kendi kültür evreninde kayıplar yaşamadan iletişim kurmak ve sosyalleşmek isteyenlere dönük mekânlar konusunda şehircilik noktasında sıkıntı yaşanmaktadır. Bilhassa ev hanımları için bir problem teşkil eden bu durum ev hanımlarının sosyalleşmesi ve bilgi ve tecrübelerini artıramamalarına ve beklendiği kadar topluma katılamamalarına neden olmaktadır. Bunun tek nedeni geleneksel kültür yapısına uygun ve tematik sosyalleşme mekânlarının olmayışıdır. Özellikle ev hanımlarına ve genelde gençlere ve bayanlara dönük uygun ve tematik sosyalleşme mekânları nelerdir sorusuna cevap arayarak konuyu açmaya çalışalım.

Geleneksel yaşam tarzına dönük en önemli sosyalleşme mekânları olabilecek yerlerden iki tanesi okullar ve camilerdir. Okulların tek görevi sadece öğrencinin eğitimi ve öğretimi olmamalıdır. Camininki de cemaatin namaz kılması için bir yer olmamalıdır. Toplumun iki realitesi vardır. Birincisi seküler anlamda dünyasını idare ettirebileceği bilgi, görgü ve eğitimdir diğeri ise dini anlamda kendi manevi ve ahlaki hayatını düzene koymadır. İki mekânında toplumsal olan bu yönlere etkisi tartışılamaz. Bu iki mekanla ilgili problem her iki kurumunda kendi direk kullanıcıları dışındaki dolaylı faydalanıcılarına kapılarının yeterince açamamasıdır.

Okullarda düzenli mahalle toplanmalarının tesis edilmesi ve halkın belli bir düzen bir tertip içinde gelip okullarda etkinlikler düzenlemesi mahalli bir sosyalleşme mekânı olarak göz önünde durmakta ancak değerlendirilememektedir. Halkın ayağı eğitim kurumlarına alıştırılması oraların kendileri için bir liman olduğu hissi yaratılmalıdır. Diğer yandan okul kütüphanelerinin zenginleştirilerek halka dönük hayat boyu öğrenmenin önü açılması gerekir. Halk, okulları gerçek bir ilim yuvası şeklinde görmelidir.

Diğer sosyalleştirici kurum olan camiler de aynı şekilde külliye biçimine dönüştürülerek gündüzleri özellikle ev hanımlarının kullanımına sunulabilir. Okullar gibi geliştirilecek kütüphanesiyle her an bir başvuru ve uğrak mekanı halinde kullanılacak bir cami asli fonksiyonlarını yerine getirmiş olacaktır. Camilerde bu bağlamda özellikle bayanlar için mekân sıkıntısı hep yaşanagelmiştir. Camilerin kapısını sadece ramazanda bayanlara açmak camilere ve bayanlara haksızlıktır.

Sayın Valimiz Memduh Oğuz’un “İlim ve Bilim Şehri Isparta” projesi isabetli ve gerekli bir şehir kimlik projesidir. Okullar ve camileri geliştirmek ve halkın hizmetine açmak bu projeye yardımcı olabilecek iki kurumdur. Birisi ilim için birisi bilim için katkı sunacak ve büyük bir eğitim ve öğretim hamlesine katkıda bulunacak ve bu projenin realize edilmesine toplumu hazırlayacaktır.Şu bir realitedir ki toplumda temeli olmayan her proje ve düşünce niyetler ne kadar iyi olursa olsun istenildiği gibi neticelenemeyebilir. Bu bağlamda Isparta, sosyalleşme mekânı olarak okul ve camileri yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi kullanırsa “ilim ve bilim şehri” markasına hakikaten layık olan Isparta’yı örnek bir il haline getirebilecektir.

Herkesin Ramazanını tebrik eder, sağlıklı ve bereketli günler dilerim.