Cumhuriyetle birlikte yapılan devrimleri bazı şairler kendilerine göre yorumlamışlardır.

            Aynı zamanda hepside Milletvekilliği yapan bu zevatın söylediklerini bilmek, o dönem hakkında bizlerde fikir zenginliğine sebebiyet verecektir. Çünkü bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz.

            Sahici ve doğru fikir sahibi olmak için, bilgi sahibi olmak, “ olmazsa olmaz” mahiyetinde elzem bir husustur.

            Mesela Tokat Milletvekili Refik Ahmet Sevengil 15.08.1929 tarihli Uyanış dergisinde şöyle bir edebiyat parçalayacaktır:

                      “Allah’ı Sultanla birlikte tahtından indirdik,

                       Bizim Mâbedlerimiz Fabrikalardır.”

            Edebiyat “edeb” den gelir bu ne densizlik demeyin. Hele birde şu edebiyat şaheseri(!) olan şiiri de bir okuyun.

                    “Cehennemin var diye

                     Kurum etme ey tanrım.

                     Bağrımdaki ateşle

                     Seni bile yakarım”

            Bu iğrenç mısraların yazarı “İslam deyince aklıma çorap kokusu gelir” diyen Falih Rıfkı Atay’dır.

            Peki, yeni dinimiz ne olacaktır? Öyle ya mademki İslam’la birileri sorun yaşamaktadır, muhakkak ki yerine bir şeyler ikame edilmelidir. Tanrı tahtından indirildiğine (!) göre muktedirlerimizin gönülleri tahtın boş kalmasına razı olmazlar her halde. Evvela o tahta Mustafa Kemal’i oturturlar.

            Aka Gündüz “Yürekten sesler” başlığıyla Atası hakkında uzunca bir şiir yazar. Ve onu boşalan tahta oturtur. Hakimiyeti Milliye gazetesinde 1934 yılında yayımlanan şiir uzun olduğu için bazı yerlerini sizlerle paylaşıyorum.

                    “Her şey O’dur;

                    O her şeydir.

                    Her şeyde Atatürk!

                   Yerdedir, göktedir, sudadır.

                   Alandadır, diktedir, pusudadır.

                   Görünmezi görür! Bilinmezi bilir. Duyulmazı duyar! Sezilmezi sezer,  

                   Ezilmezi ezer!

                   Hep her O’dur!

                   Her şeyde Atatürk!

                   Elimizi yüzümüze;

                   Gönlümüzü özümüze kapıyoruz.

                    Biz sana tapıyoruz!

                    Biz sana tapıyoruz!” 

            Sorunun cevabı daha verilmedi. Tamam, bu şairlerimize göre taht boş kalmadı da(!) yeni dinimiz ne olacak?

          Bu çetin sorunun cevabını Samsun Milletvekili Ruşeni Barkın bizler için ciddi ciddi kafa yormak(!) suretiyle veriyor. 1926 yılında yeni dinin adını koyar hazret: Milliyetçilik.

          “Din yok Milliyet Var” başlıklı kitabında kendileri şöyle buyuruyor:

          “Bizim kutsal kitabımız, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, mutluluğu kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren milliyetçilimizdir... O halde felsefemizde din kelimesinin tam karşılığı ulusalcılıktır. Hangi ulus ölürken Azrail’i tepelemiştir. Dünyada Türk olmak kadar onur mu var? Ve Türk olmak kadar “din” mi var?

        Güzelde hazret kendisini Azrail’e tepelenmekten kurtulamayıp 1953 yılında vefat edecektir... Şu anda hesap vermekle meşguller, kendileri.

        Şimdi birileri kalkıp “ne lüzum var yıllar önce söylenmiş bu deli saçması sözleri burada tekrar etmekte?” diye, haklı olarak bana sorabilir.

        Bende onlara derim ki: Bugünün sorunlarının kökleri dünde... Ülkemdeki bazı Kürtler Türkçülükten esinlenerek Kürtçülüğü icat ettiler.

        Şu anda da tahta yeni bir tanrı oturtmakla meşguller...