Evet, böyle niteler milli şairimiz Batıyı. Batı evvela bir canavardır, ama tek dişi kalmış bir canavar.
Anladığım şu: Batı toplumunun, içerisinde bulunduğu kültür havzası itibariyle canavarca nitelenebilecek yapısı, o denli eskidir ki, o artık ancak tek dişi kalmış bir canavardır.
 
Yani canavar yaşlıdır... Ancak yaşlı olması daha tehlikesiz olduğu anlamına mı gelmektedir?
Asla! Bilakis bir o kadar daha tehlikeli ve sinsidir... Taktığı maskenin hesabını tutabilene aşk olsun! •
Eskiden medeniyetler vardı; birisi "başat" halde olabilirdi ama bu, diğer medeniyetlerin yaşamayacağı anlamına gelmezdi... Birbirlerinden çok şey alırlardı, gerekirse çatışırlardı ama hep birlikte vardılar... Ya şimdi? Şimdi artık bütün dünya batılı!
 
Nasıl mı? Şöyle: Batı "gel" diyor, gel ama sende sana ait olan ne varsa bırak da öyle gel.
Terk et gel; çıplak, çırılçıplak gel diyor... Ben sana ne verirsem onu al diyor... Kendisine çok şey borçlu olduğum merhum Baykan Sezer yaşanan bu fecaate "çağdaşlaşma" isminin verildiğini söyler.
 
Kısacası Batı kendi varlığını diğer büyük kültürlerin hakir görülmesi ve yok edilmesi stratejisi üzerine kurmuş. Başarılı da olmuş. Şimdi artık bütün dünya batılı gibi düşünüyor; batılı gibi giyiniyor; batılı gibi eğleniyor ve tüketiyor... Talan edilen ülkeler veya ekonomik kaynaklan değil artık. Daha da çoğu, hastalık daha da derinlerde: ruhlar ve zihinler talan ediliyor.
 
Bati böylece "coğrafya" olmaktan çıkmıştır... Artık her yer batidir. Peki, ama nasıl? Bence işin sim burjuvada... Burjuva evvela kendisine sınırlar çizdi ve o sınırlar içerisinde oluşan topluluk vasıtasıyla epeyi semirdi. Amacı uluslan inşa etmekti... Hoş sonra bu sınırlan da yine kendisi kaldıracaktır ama henüz o zaman için ulus önemlidir... Ve çıkan icabı, her yerde icat edilmelidir de.
 
Ha! Tabi bu arada yasada konulmalıdır. Geri kalmış halklar evvela uluslaştırılmalı akabinde de Batı'nın yasalan onlara tatbik edilmelidir. Aksi halde, Baykan Sezer ve Kemal Tahir'in de belirttiği üzere, "kapitalist" mantıkla örülmüş yasalar olmazsa nasıl o ülkelerle ilişkiler kurulabilir?
Nasıl Avrupa- merkezcilik tesis edilir ve devamı sağlanabilir?
 
Nasıl olsa sömürgecilik ile "barbar" halklar uygarlaştırılmıştır ; artık sıra onları bir ulus haline getirmektedir; arkasındanda ulus devletleri kurulacaktır. Aynı şekilde İmparatorluklar da parçalanmalı uluslar oluşmalıdır. Geleneklerin hâkim olduğu imparatorluklar mı daha kolay Batılılaşır yoksa ulus olmuş ufak modem devletlerin vatandaşlar mı?
 
Dediğimiz gibi Yasalarda kapitalizme uygun ve modem olmalıdır ki burjuvanın batının işi yani ticareti(!) tıkırında olsun. Mesela Fildişi Sahili, altmışlı yıllarda, Fransızların şehircilik Planlanma ilişkin 31 Aralık 1958 tarihli kararnamesini aynen almıştır... Kendi coğrafyalarına uygun olup ol¬madığına bakmadan ihtiyacını gözet¬meden aynen tercüme edilmiştir.
 
Olan olaylarda ise en büyük hedef Osmanlı'dır. Bir an önce parçalanmalı ulus devletlere bölünmelidir. Bunun içinde her bir petrol kuyusunun başına acilen bir ulus icat edilmelidir.
Batıdan gelen ulusçuluk cereyanı İmparatorluğu baştan sona kavurur.
 
Hâlbuki Doğulu toplumların yapısal dinamikleri farklıdır; asırların oluşumu bir çırpıda terk edilip farklı bir toplumun tarihselliğinden devşirilen yapı inşa edilmeye çalışılır. İşte bu yapılan "ideoloji" olup hiçbir Aetice vermemiştir. Ne kendimiz olabildik, nede batili. Peki, problemlerimizi çözebildik mi?
Ne gezer, halen daha katmerleşerek aynı problemlerin sancılan ile uğraşıyoruz.
 
Bunlan şunun için anlattım: Fransa parlamentosunun Ermeniler için almış olduğu karan bir de bu pencereden okuyalım. Pek çok yerde gürültülü bir şekilde bu karar protesto ediliyor... Son sözü Nietzsche'ye bırakmak istiyorum. "Büyük Olaylar Üstüne" başlıklı söylevinde şöyle buyurur Zerdüşt:
"Yeni gürültüler yaratanlann değil, yeni değerler yaratanlann etrafında döner dünya; ama sessizce döner"
 
Ruhun şad olsun ey milli şair!..