Başbakanımız Davutoğlu, millete güzel bir çağrıda bulundu: “Sabah herkes, Türk, Kürt, Alevi, Sünni birbirine selam versin, Esselamü Aleyküm desin” dedi. Çok önemli bir istekti bu. Zira kardeşi kardeşe düşürmek için içte ve dışta ellerini ovuşturarak bekleyen leş kargaları, çözüm sürecini boşa çıkartmak için Işid’in Kobani’yi işgalini bahane edip yurdun dört bir tarafında vandalizm için düğmeye bastılar.
 
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin Bey’in acemiliği sayesinde cumhurbaşkanı adayı olarak prestijini birkaç puan yükselten Selahaddin Demirtaş, sokakları isyana çağırıp neden olduğu ölümlü eylemler sebebiyle kendini çok zor bir duruma soktu. Halbuki Demirtaş, Işidle mücadeleyi de kapsayan tezkereye “evet” dememişti.
 
Kobani’yi belki de ülkemizde bir kasaba sanan Kemal Kılıçdaroğlu da tezkereye “hayır” demişken şimdi de “Kobani için yeni bir tezkere hazırlayalım” demekteydi. Ülkemizin ve Ortadoğu’nun meselelerine bu kadar Fransız olan Kılıçdaroğlu’nun muhalefeti, bu hükümetin ak dediğine kara, kara dediğine ak demekten öte geçememekte.
 
Bir başka muhalefet olarak Fethullah Gülen, Zaman gazetesi ve Samanyolu bu sokak olaylarını Gezi olaylarındakine benzer bir tavırla yani “belki bu sefer hükümet zora girer, çözüm süreci biter, beddualar yerini bulur.” heyecanıyla karşıladı. Dünya kamuoyuna, “Bizim hükümet İHH tırlarıyla Işid’e silah yardımı yapıyor, teröre destek veren bu hükümetin ensesine çökün” demek istedi. İslamafobyaya da katkıları vazgeçilmez olan sözde İslam’a hizmet hareketi, Şefkat Tepe’deki kutuplaştırıcı ve kışkırtıcı mesajlarını unuttu. “Işid’e karşı Kürtler yalnız bırakılıyor.” sloganını sevdi.
 
Kürtçe bilmedikleri ve sakallı oldukları için Işidçi varsayılarak öldürülen Suriyeliler ya da Hizbullahçı denilerek öldürülen Kürtler, HDP’lilerin baskı ve tehdidiyle eylemlere katılmaya zorlanan Yezidiler…
 
Bugünkü olaylar da önceki provakasyon ve oyunların benzeri. Şiddet, vandalizm ve yağmacılıkla çözüm süreci ve kardeşlik hedef alınıyor. Kürtlere “biz zaten bu ülkenin üvey evladıydık, şimdi de Işid’e teslim ediliyoruz” dedirtirken Türklerde de “bu Kürtlere elimizi verdik, kolumuzu istiyorlar, iyilikten maraz doğdu” algısı oluşturup kardeşi kardeşe düşürmek.
 
Şivan Mehmet’i, Fatma Rojin’i öldürmüş diye bakarsak olaylara “Türk’ün Türk’ten başka, Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yoktur” faşizmine sıkışır kalırız. Sonunda Türk’ün Türk’ü, Kürt’ün Kürt’ü de öldürdüğünü görürüz. Olaylara “bu kavgadan kimlerin çıkarı var?” diye bakmak daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.
 
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, zulüm gören birçok ülkenin muhacirlerine ülkemizin kapılarını sonuna kadar açmış ve onlar için birçok imkan oluşturmuştu. Şu an Kobani’de sivil kalmamış, hepsi de ülkemize sığınmış bulunmakta.
 
“Davutoğlu, Kılıçdaroğlu’na biz Işid’e karşı Kobani için uykusuz çalışırken siz rüya görüyordunuz” diyerek muhalefetin vurdumduymazlığını gözler önüne serdi.
 
Sorumlu bir lider olarak Erdoğan, dün Trabzon’da bugün Rize’de mitingden mitinge koşarak ülkemize yeni bir Cumhurbaşkanı profili kazandırmış bulunmaktadır. Bir yanda başbakanımız Davutoğlu, diğer yanda yardımcıları ve bu davaya gönül vermiş tüm ekip, kardeşliğin bozulmaması, çözüm sürecinin sekteye uğramaması için koşturmaya ve çırpınmaya devam etmekteler.
 
Mezhep ve etnik köken ayrılığını kışkırtanlara asla pirim vermeyeceğiz ve tek vatan, tek millet, tek devlet, tek ümmet diyerek birbirimizi sevmeye, ekmeğimizi bölüşmeye devam edeceğiz.
 
Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni… Hz Adem ve Havva’nın tüm çocuklarına bizden selam…