Bilal Yakınbaş - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İzmir'in Akdeniz'in incisi olarak bugünkünden çok daha farklı bir yerde olabileceğini belirterek, ''Bir Başbakan olarak şunu hep söylüyorum, işin kolaycılığına kaçmayacağız. Vücudumuzu taşın altına sokacağız. Hiç kimse yaşanan sıkıntıları, problemleri sürekli Ankara'ya, hükümete, partizanlığa bağlamasın'' dedi.
     Başbakan Erdoğan, Ege Sanayici ve İşadamları Derneği (ESİAD) Yüksek İstişare Konsey Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, ESİAD'a ve tüm üyelerine 1992 yılından bu yana İzmir'in, Ege Bölgesi'nin kalkınmasına ve Türkiye ekonomisine katkılarından dolayı teşekkür etti.
     İzmir'in bugün sahip olduğu imkanların çok çok ötesinde, çok daha büyük potansiyele sahip olduğunu ifade eden Erdoğan, İzmir'in sadece Ege Bölgesi'nin değil Akdeniz'in, bütün Akdeniz havzasının dolayısıyla Avrupa'nın, Asya'nın, Afrika'nın bir merkez şehri, bir yıldız şehri olma potansiyelini barındırdığını söyledi.
     Erdoğan, ''İskenderiye, Trablus, Tunus, Hayfa, Beyrut, Lazkiye. Bunlar jeopolitik olarak asla İzmir'le kıyaslanacak şehirler değil. Aynı şekilde Selanik, Atina, Napoli, Marsilya, Malaga gibi şehirler de konum ve potansiyel itibariyle İzmir'le kıyaslanacak şehirler değiller. Hani Nazım Hikmet diyor ya 'Dört nala gelip uzak Asya'dan, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim' diye. İşte İzmir, Asya'nın Akdeniz'e uzandığı o muhteşem coğrafyada bir merkez, bir yıldız, bir inci olma özelliğini taşıyor'' diye konuştu.
     İzmir'i önemli kılanın yalnızca jeopolitik ve jeostratejik konumu olmadığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
     ''İzmir, halkıyla, çiftçisi, köylüsü, esnafıyla, sanayicisi, iş adamı, girişimcisiyle, dinamik nüfusuyla da büyük potansiyel barındırıyor. Tarihte yaşadığı acılar İzmir için bir engel, bir travma değil tam tersine tecrübe niteliği taşıyor. Ben her zaman söyledim, bugün burada, İzmir'de bir kez daha ifade etmek istiyorum, Gazi Mustafa Kemal bir mareşaldi yani birçok cephede bizzat bulunmuş, bizzat savaşmış bir komutandı. Birinci Dünya Savaşı'nın neredeyse tüm cephelerini görmüş, Tobruk, Bingazi, Derne, Suriye, Çanakkale cephelerinde ordularına kumandanlık yapmıştı. Mustafa Kemal, Çanakkale'deki cehennemi de İstanbul'un işgalini de bizzat yaşamış, İzmir'in işgalini, Erzurum'un işgalini bütün acısıyla yüreğinde hissetmiş bir devlet adamıydı. Daha da ileri gidiyorum, Gazi, 'Ordular, İlk hedefiniz Akdeniz'dir' diyerek İzmir'e ulaştığında, belki de hayatının en acı manzarasıyla karşılaştı. Selanik'te doğmuş bir insan olarak Rumeli'den göçün acısını Mustafa Kemal kadar kim bilebilir? Evini, barkını, tarlasını bırakarak göç yollarına düşmenin sızısını ondan daha fazla kim hissedebilir? Trakya'nın, Anadolu'nun o günlerde arz ettiği manzarayı ondan daha derinlemesine kim görmüştür? Ancak, 29 Ekim 1923'te cumhuriyetin ilanının ardından Gazi Mustafa Kemal dış politikayı da iç politikayı da asla ve asla kin üzerine, intikam üzerine, öfke, nefret üzerine tesis etmemiştir. Burası son derece önemlidir, son derece anlamlıdır.
     Kendi kişisel tarihine, kişisel tarihiyle birlikte Osmanlı'nın çöküşüne, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna şahitlik etmiş biri olarak, bakın altını kalın çizgilerle çiziyorum, 1930 yılında Yunanistan Başbakanı Venizelos'u kabul etmiş, 1934 yılında da Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmiştir. Yaşadıklarını bir intikama, bir küslüğe dönüştürmüş olsaydı bugün böyle bir Türkiye'nin temelleri atılmazdı. Doğuda, batıda, kuzey ve güneyde Türkiye hangi ülkeyle ilişki tesis edebilir, hangi ülkeyle iş birliğine gidebilirdi?''
     Erdoğan, korkunun insan hayatında da ülkelerin tarihinde de asla ve asla korunma yöntemi olmadığını, içe kapanmanın bir ülke için içten içe çürümekten başka bir şey olmadığını ifade etti.
     8 yıldır vizyon kavramının üzerinde durduklarını, büyük düşünmekten bahsettiklerini, büyük Türkiye hayaliyle hareket ettiklerini söyleyen Erdoğan, ''Çevremize örülmüş duvarları bu büyük vizyonla, Büyük Türkiye hayaliyle yıkıyoruz. Çevre ülkelerle aramızdaki tamamıyla yapay sorunları tek tek ortadan kaldırıyor, dünyaya açıldıkça gündeme hükmeden bir Türkiye inşa ediyoruz. Şunu çok açık ve net söylüyorum, artık gündemi belirlenen bir Türkiye yok, dünyada gündem belirleyen bir Türkiye var, burası çok önemli. Tarih boyunca özelliğimiz buydu. Şimdi bunu yeniden yakaladık'' diye konuştu.
    
     -''BEKARA KARI BOŞAMAK KOLAY''-
    
     Türkiye'nin Libya'da yaşanan olayların ardından buradaki vatandaşlarını hızlı ve başarılı bir operasyonla tahliye ettiğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
     ''Ama birileri farklı farklı yaklaşımlar ortaya koydu. Kusura bakmayın, bekara karı boşamak kolay arkadaşlar. Sorumluluk yok, mesuliyet yok. Bu ne getirir, ne götürür böyle bir dert yok. Söyledikleri 'Bak dünya ne söylüyor, bizim Başbakan susuyor'... Senin başbakanın ne zaman konuşacağını bilir. Ama orada benim 200'ü aşkın yatırımcım, girişimcim var, 30 bine yakın mimarım, mühendisim, işçim var. Bunlar oradan ülkeme nasıl gelecekler? Burada aileleri telefonlarla arıyoruz, 'Benim beyimin, oğlumun durumu ne olacak, bunları getirebilecek misiniz? Bunların durumu ne olacak?' bu endişelerin muhatabı bunlar değil ki. Rahatlar. Sadece onlar değil dünyanın 40'a yakın ülkesinden bizi telefonla arayanlar var. 'Acaba bizim vatandaşlarımızı da siz tahliye eder misiniz' diye.''
     Libya'daki Türk vatandaşlarının tümünün, 10 bine yakın da yabancının tahliye edildiğini belirten Erdoğan, ''Gerçekleştirdiğimiz bu operasyon tüm dünyada yankı buldu, takdirle, övgüyle örnek gösterildi. Şunu görmek durumundayız değerli arkadaşlarım, Türkiye vizyonu içinde elbette tek tek 81 vilayet yerini alıyor. 81 vilayet, Büyük Türkiye hayaliyle çok hızlı şekilde gelişiyor ve dünyaya açılıyor'' dedi.
    
     -İLERİ DEMOKRASİ-
    
     Başbakan Erdoğan, 81 il içerisinde ihracat yapmayan tek il olan Muş'un da artık ihracat yaptığını, kendi ürettiği malları dünya pazarlarına ulaştırdığını ifade ederek, şunları söyledi:
     ''Ancak Ankara'nın vizyonu, Ankara'nın çabası, Ankara'nın tek başına çırpınması takdir edersiniz ki bu büyük vizyonu tam anlamıyla başarmak için yeterli değildir ve olamaz. Yerelde de bu vizyonun paylaşılması, yerel ölçekte de bu vizyon doğrultusunda gayret edilmesi büyük önem arz ediyor.
     Demokrasi yerelde başlar. Önce bir defa bunu hazmetmemiz lazım. Ben İstanbul'un belediye başkanlığını yapmış bir insan olarak bu noktada demokrasi mücadelesinin içinde çırpına çırpına adeta savaşarak geldim ama şunu çok iyi biliyorum, 1994'te söyledim şimdi de söylüyorum, demokrasi bir amaç değildir, demokrasi bir araçtır. Bunu böyle bileceğiz, bilmek durumundayız. Ve tüm sistemler, tüm yönetim şekilleri, buna din de dahil hepsi tek amaca hizmet ederler, o da insanın mutluluğudur, insanın saadetidir, insanoğlunun huzuru, refahıdır, demokrasi bunun için vardır. Ve bakın biz şu anda yeni bir şey söylüyoruz, nedir o, 'ileri demokrasi' diyoruz. Artık demokrasi tecrübesini 50 yılı aşkın bir süredir içine sindirmiş bir Türkiye var. Şimdi bunu ileri taşımamız lazım. Bu ileri demokraside ne yapabiliriz, bunu toplumun tüm katmanlarına nasıl yayarız? Artık bakıyorsunuz ki İslam dünyası bir şey konuşuyor, nedir o, 'Demek ki' diyor, 'İslam ile demokrasi bir arada olabiliyormuş'. Nerede bu, Türkiye'de. Onun için sürekli gelip 'Türkiye'de bu nasıl oluyor?' diye partimizin çalışmalarını yakından takip eden ülkeler var, partimizdeki eğitim çalışmalarına katılan siyasi partiler var. Bunu mutlulukla yapıyoruz. Hamdolsun buralara gelebildik. Bunun daha iyi olabileceğine inanıyorum. Çünkü demokratik parlamenter sistemi benimsemiş bir ülke olarak ve bunu artık hücrelerine kadar sindirmiş bir ülke olarak bunun adımlarını atacağız ama bunun istismarını yapmayacağız. Şu anda bunun da istismarını yapanlar var. Onlara da fırsat verilmemesi lazım.''
     Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin ihracatının 8 yılda yaklaşık 3 kat artarak 36 milyar dolardan 114 milyar dolara ulaştığını söyledi.
     2008 sonunda bu rakamın 132 milyar dolara kadar çıktığını ancak küresel kriz nedeniyle düşüş yaşandığını ifade eden Erdoğan, 2011 sonunda yeniden bu rakamın yakalanmasını umut ettiğini belirtti.
     Ekonomik rakamlardan örnekler vererek Türkiye'nin geldiği noktayı anlatan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
     ''Bu rakamlar, bu tablo içinde, açık söylüyorum, İzmir'in bugün arz ettiği manzaradan çok daha farklı bir yerde olmasını beklerim ve canı gönülden isterim. Bu saydığım başlıkların altyapısı burada yok mu, var. Turizm destinasyonu itibariyle İzmir bir merkez değil mi, merkez. Ama çalışacağız. İhracat mı? İzmir bugünkünden çok daha fazlasını yapabilir. Doğrudan yatırım mı? İzmir bugünkünden çok daha fazlasını, kat kat fazlasını çekebilir. Turizm mi? İzmir Akdeniz'in incisi olarak bugünkünden çok daha farklı bir yerde olabilir. Tabii ben bir Başbakan olarak şunu hep söylüyorum, işin kolaycılığına kaçmayacağız. Vücudumuzu taşın altına sokacağız. Hiç kimse yaşanan sıkıntıları, problemleri sürekli Ankara'ya, hükümete, partizanlığa bağlamasın.''
     AK Parti'nin 2007 yılı seçimlerinde Tunceli dışındaki tüm illerden milletvekili çıkardığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, ''Sizlerden çok rica ediyorum, yolunuz düşerse lütfen Tunceli'ye gidin ve oradaki yatırımlarımızı görün'' dedi.
     Yapılan yolların, okulların, kamu binalarının, köylere kadar inşa edilen yol ve su şebekelerinin, üniversitenin ve çalışmalarının yerinde görülmesini isteyen Erdoğan, ''Mersin'de, Antalya'da, Diyarbakır'da nasıl yatırımlar yaptığımızı, bu illerin kamu yatırımlarıyla nasıl değiştiğini lütfen yolunuz düşerse inceleyin. Partizanlığa asla prim vermedik. Tunceli'de milletvekili çıkarmadık ama buna rağmen orası Türkiye, tabii ki yatırım yapacağız. Batıda ne varsa doğuda, güneydoğuda da o olacak. Kuzeyde ne varsa güneyde de o olacak'' dedi.
     (BİL-SET-HAN)