Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durumun, bölgedeki huzursuzluk ve ihtilafın temel nedeni ve dünyanın diğer bölgelerindeki aşırı uçlar için bir bahane olduğunu söyledi.
Gül, New York Times gazetesinde ''İhtilalin Kayıp Barışı'' başlığıyla yayımlanan yazısında, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde başlayan ihtilaller dalgasının, Avrupa'da 1848'de İtalya, Almanya, Fransa, Avusturya, Polonya, Romanya ve Macaristan'ı etkileyen özgürlük hareketleri ile Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini etkileyerek Soğuk Savaşın sona ermesiyle sonuçlanan 1989 devrimleriyle benzerlik gösterdiğine işaret etti.
Avrupa'yı etkisi altına alan bu ihtilal ve özgürlük hareketlerine katılan bölge insanlarının ''istisnasız olarak sadece evrensel değerler adına değil, aynı zamanda uzun süreden beri baskı altında tutulan ulusal gurur ve itibarlarını yeniden kazanmak amacıyla ayaklandıklarını'' kaydeden Gül, ''Ancak bu ayaklanmaların demokrasi ve barışa mı, yoksa zorbalık ve ihtilafa mı yol açacağı, İsrail ile Filistin arasında kalıcı bir barış ile daha geniş bir İsrail-Arap barışının sağlanmasına bağlı olacaktır'' ifadelerini kullandı.
İsrail'in bölgede oluşan yeni siyasi iklime, diğer ülkelerden daha fazla ölçüde ayak uydurma ihtiyacı içinde olacağını belirten Gül yazısında, ''Ama İsrail bundan korkmamalıdır, etrafında ortaya çıkacak demokratik çevre, İsrail'in güvenliğinin mutlak garantisi olacaktır'' dedi.
Demokrasi özlemi ile nüfusun özelliklerine ilişkin faktörlerin, kargaşanın hakimiyetindeki bu yıllar içinde belirleyici iki unsur olacağını vurgulayan Gül, şunları kaydetti:
''Eninde sonunda Ortadoğu demokratikleşecektir ve demokratik bir hükümet, doğası gereği halkının gerçek isteklerini düşünecektir. Böyle bir hükümetin, kamuoyunca adaletsiz, haysiyetsiz ve aşağılayıcı olarak algılanan dış politikalar izlemeye gücü yetmeyecektir. Yıllarca bölgedeki pek çok hükümet, dış politikalarını uygularken kendi halkının arzularını dikkate almadı. Tarih tekrar tekrar göstermiştir ki gerçek, hakça ve kalıcı bir barış sadece halklar arasında yapılabilir, yönetici seçkinler arasında değil.''
İsrailli liderlere, ''barış sürecine, ileriyi göremeyen taktik manevralar yerine stratejik bir zihniyetle yaklaşmaları'' çağrısında bulunan Gül, ''Bu, İsrail'in 1967 öncesi sınırlarına dönmesini ve Arap devletleriyle diplomatik ilişkilerin tam anlamıyla normalleştirilmesini öngören 2002 Arap Birliği barış inisiyatifi üzerinde dikkatle düşünmeyi gerektirecektir'' ifadelerini kullandı.
Sürdürülmesi mümkün olmayan mevcut statükoya bağlı kalmasının İsrail'i daha tehlikeli bir yere getireceğine işaret eden Gül, demografinin ulusların geleceğini belirleyici en önemli faktör olduğunun altını çizdi.
Arapların gelecek 50 yıl içinde, Akdeniz ve Ölü Deniz arasında kalan bölgede ezici bir nüfus çoğunluğu elde edeceğine ve yeni Arap kuşakların demokrasi, özgürlük ve ulusal saygınlık konularında daha bilinçli olduklarına dikkati çeken Gül, şöyle devam etti:
''Böyle bir bağlamda İsrail, Arap öfke ve düşmanlık deniziyle çevrelenmiş, bir ayrımcılık adasıymış gibi algılanmayı gözü alamaz. Pek çok İsrailli lider bu güç durumun farkında ve bu nedenle, bağımsız Filistin devletinin yaratılmasının kaçınılmaz olduğuna inanıyor. Saygın ve kendi ayakları üstünde durabilen, İsrail ile yan yana yaşayan bir Filistin, İsrail'in güvenliğini azaltmayacak, güçlendirecektir.''

-TÜRKİYE'NİN İSRAİL-FİLİSTİN BARIŞINA BAKIŞI-

Yazısında Türkiye'nin, İsrail Filistin barış sürecinde stratejik düşünmesinin nedeninin, barış içindeki bir Ortadoğu'nun sadece kendi çıkarına olduğunu bilmesinden değil, aynı zamanda İsrail-Filistin barışının tüm dünyanın çıkarına olduğuna inanmasından kaynaklandığını ifade eden Gül, şunları kaydetti:
''Bu nedenle biz, yapıcı müzakereleri kolaylaştırmak için tüm kapasitemizi kullanmaya hazırız. İsrail'in Aralık 2008'de Gazze'ye düzenlediği operasyon öncesinde Türkiye'nin göstermiş olduğu performans, kendimizi barış elde etme adayışımıza tanıklık eder. İsrail komşularıyla barışı sağlamak için çalışmaya hazır olduğunda, Türkiye geçmişte oynadığı rolü oynamaya hazırdır.''

-ABD'NİN ROLÜ-

Yazısında, İsrail-Filistin barışı konusunda ABD'nin rolüne de değinen Gül, ''ABD'nin, İsrail Filistin barış sürecine gelindiğinde, uluslararası hukuk ve hakkaniyetle birlikte hareket etmede uzun bir süreden beri geç kaldığı konusunda güçlü bir kanaate sahibim. Uluslararası toplum, ABD'den, tıpkı geçen on yılda olduğu gibi İsrail ve Filistinliler arasında tarafsız ve etkili bir arabulucu olmasını istiyor. Ortadoğu'da kalıcı bir barış sağlamak, Washington yönetiminin İsrail'e yapacağı en büyük iyiliktir'' ifadelerini kullandı.

-''TÜRKİYE YARDIMA HAZIRDIR''-

Türkiye'nin İsrail ile Filistin arasında barışın sağlanması için üstüne düşeni yapmaya hazır olduğunu vurgulayan Gül, yazısını şöyle bitirdi:
''Filistinliler ve dünyadaki diğer Araplarla bir barış anlaşması sağlanmadan, ortaya çıkan demokratik ve demografik akımların üstesinden gelmek İsrail için neredeyse imkansızdır. Türkiye sorumluluğunun bilincindedir ve yardım etmeye hazırdır.''