Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Demek ki, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç seçilirse Türkiye'de kıyamet koparmayı düşünenler olmuş. Duymayanlar varsa bu vesileyle duysunlar. Biz hala ayaktayız. Abdullah Gül de 3 yıldan beri ülkeyi 'gül' gibi yönetiyor'' dedi.
Bursa'da yayın yapan Line TV'nin konuğu olan Arınç, programa katılan bir gazetecinin, Orgeneral Bilgin Balanlı'nın tutuklanmasıyla ilgili açıklamasını hatırlatması üzerine, şöyle konuştu:
''Geçen hafta bir televizyon kanalında açıklama yaptım. 'Bu muhteşem gelişme' onunla ilgili bir cümle değil. Tutuklamaların istisnai olması gerektiğini söyledim. Özellikle toplum içinde saygın yeri olan kişilerle ilgili olarak çok daha ince eleyip dokuyalım dedim. Ama çok ağır deliller varsa, zaten suç çok ağır bir suç. Hükümeti devirmeye teşebbüs etmek bunlarla ilgili suçlamalarda çok ciddi deliler varsa elbette tutuklama düşünülebilir. Dolayısıyla Türkiye'de her gün 1 kişi, 10 kişi, 100 kişiyi tutuklayarak bir davayı veya bir soruşturmayı sürdürmek çok doğru değil. Tutuklamalar konusunda hakimlerimiz, savcılarımız daha özenli olsunlar dedim. Sizin söylediğiniz cümleyi 12 Eylül 1980'de darbe yapanlar hakkında soruşturmanın başlatılmış olması nedeniyle söyledim. Dolayısıyla o cümleyle Bilgin Balanlı'yı lütfen bağdaştırmayın.''
Gazetecinin, ''Ergenekon sanığı Emekli Albay Levent Göktaş'ın ofisinde ele geçirilen bir bilgi notunda Orgeneral İlker Başbuğ, Erkan Mumcu'ya şu mesajı göndermiş. AK Parti'yi kapatacaklar, Erdoğan, Gül ve Arınç seçilirse TSK müdahale edecek. Siz yeni oluşumu oluşturun size söz veriyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?'' sorusunu da yanıtlayan Başbakan Yardımcısı, şöyle konuştu:
''Benim ismim böyle işlerde çok geçer bilirsiniz. Çünkü Meclis Başkanlığı yapmıştım. Benim ve arkadaşlarımın hedef alındığını biliyorum. Bununla ilgili belge konusunda bir bilgim yok. Ama TSK'da olmayan başka bilgiler ve belgeler başka yerlerde çıkabilir. Dolayısıyla o açıklama tek yanlı bir açıklamadır. Ciddi bir delil varsa, bunun araştırılması gerekir.
Ben 27 Nisan öncesinde Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde yaşanan olayların tanığıyım. Çünkü Meclisi ben açıyordum, ben kapatıyordum. 367'nin ne olduğunu, Anayasa Mahkemesine CHP'nin nasıl gittiğini, Anayasa Mahkemesinin aslında görevi dahi olmamasına rağmen 367'yi nasıl kabul ettiğini, bir hukuki cinayetin nasıl işlendiğini en yakından bilen tanığım. Dolayısıyla Sayın Başbuğ'un böyle bir konuşma yaptığına dair bir bilgi veya belge bulunursa bunu yadırgamam.''
Arınç, ''İlker Başbuğ yönüyle bu ihtimali bir tarafa koyalım. Ama Anavatan Partisinin o zamanki Genel Başkanı böyle bir teklifle muhatap olmuş olabilir. Çünkü o parti ve onunla birlikte parti kurmaya teşebbüs eden Doğruyol Partisi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde içeriye girmediler'' diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bütün milletvekilleri, il başkanları, üyeleri ile 367'nin bulunmaması için çabaladılar. Erkan Mumcu, o zaman 'Biz girmeliyiz. Çünkü Abdullah Gül için yapılan dün Turgut Özal için yapılmıştı. Bu sivillere karşı darbedir. Biz bunlara engel olmalıyız' dedi. Ancak son zamanda birilerinden bir telefon geldi ve içeriye girmekten vazgeçtiler. Olayın canlı şahitlerinden duymuştum bunlar çok yabancı şeyler değil. O zaman sayın Mumcu, 'biz karara varmıştık ama bizi döndüren olay şudur...' dediğini bizi izleyenler bilmiyorsa bir kere daha anlatayım. Sayın Mumcu, İstanbul'dan Ankara'ya geliyorum diyor. Sonra beni havaalanında bir emekli orgeneral karşıladı. 'Ankara'ya gidiyorsunuz ve Meclise gireceksiniz, öylemi?' diye sordu, bunları Sayın Mumcu anlatıyor, 'Girmeyeceksiniz, yoksa şöyle olur böyle olur'' dedi ve ben de Ankara'ya fikrimi değiştirerek döndüm. Uzun hikaye. Sonradan Sayın Mumcu diyor ki, bana bu telkinde bulunan İsmail Hakkı Karadayı'ydı. Ben milletimi dinlemedim, İsmail Hakkı Karadayı'yı dinledim başıma bunlar onun için geldi. Çünkü artık Anavatan Partisi yok, o seçime bile katılamadı. Milletin tepkisi o kadar büyük oldu ki, şimdi Mumcu'nun nerede olduğu bile belli değil. Demek ki, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç seçilirse Türkiye'de kıyamet koparmayı düşünenler olmuş. Duymayanlar varsa bu vesileyle duysunlar. Biz hala ayaktayız. Abdullah Gül de 3 yıldan beri ülkeyi 'gül' gibi yönetiyor.''
Programı sunan gazetecilerden birinin ''Cumhurbaşkanı adayı olacak mısınız?'' sorusuna, ''Ona o zaman bakalım. Geleceği pek görmeyelim'' cevabını veren Bülent Arınç, ''Belli davalarda yargılanan belli isimler parlamentoya girince hesaplaşma olur mu?'' sorusuna da şöyle yanıt verdi:
''Neyin hesaplaşması olacak yani? Bu BDP tarafından geçen seçimde kullanılmıştı. Sabahat Tuncel ve birkaç arkadaşının sırf cezaevinden çıksın ve parlamentoya girsin diye yaptıkları yöntemdi. Bu sefer bu metoda MHP ve CHP de başvuruyor. Ben onlar açısından değil, daha çok onları aday gösteren partiler açısından bir demokrasi sorunu olduğunu düşünüyorum. Yoksa cezaevindeki bir insan bir şekilde oradan çıkmak için çare arayacaktır kendince. Bu çağrıyı eğer bir muhalefet veya anamuhalefet gösteriyorsa, kamuoyu ona cevap verecektir olumlu yada olumsuz olarak. Sonuçlarına da katlanırlar''
Leyla Zana'nın, Kürtler kendi valisini, kendi kaymakamını ne zaman seçecek gibi açıklamaları olduğunu hatırlatan bir gazeteciye de Arınç, şu açıklamayı yaptı:
''Zana ve Demirtaş gibilerin her gün dozu artan biçimde taleplerinin muhatabının artık Kılıçdaroğlu olması lazım. Çünkü, sayın Kemal Kılıçdaroğlu bir 'Noel Baba' gibi heybesine hediyeleri dolduruyor, gittiği yere uygun hediyeler dağıtıyor. Biz kendi dönemimizde yerel yönetimleri güçlendirdik, birçok kanun çıkardık. Ama yerel yönetimde özerklik derseniz, bu BDP'nin istediği şeydir. Bunlar halkın da talepleri değil. Siyasetçiler meydanlarda kitleleri tahrik etmek için daha uç noktalara ulaştırmak için hiçbir zaman kabul edilemeyecek, düşünülemeyecek, anayasal düzenden ucundan kenarından insanların bahis bile etmeyeceği konuları konuşuyorlar. Neden, çünkü oralardan sırf oy alabilmek için. Dolayısıyla Leyla Zana bu konularda tecrübeli bir isimdir. Cezaevinden çıkınca kendileriyle görüştüm, 4,5 saat konuştum. Artık Türkiye'nin sorunları üzerinde odaklanın, etnik düzene dayalı siyaset yapmayın, bu terör bitmeli, halkı kucaklayın, örgütle aranıza mutlaka mesafe koyun dedim. Evet dediler ama sonra olanları, tekrar yaşadığımızı biliyoruz. Örgüt ve İmralı'yla aralarına set çekmedikleri sürece talepler siyasi taleplerdir, İmralı'yla, örgütle bağlantılı koordineli taleplerdir. Oradaki halkın böyle bir talebi yok, onlar sadece huzurlu bir ülkede yaşamak istiyorlar. Ama emin olun ki, Zana ve diğerleri 12 Haziran'dan sonra bu talepleri dillendirmeyecektir. Seçime yönelik şov amaçlı şeylerdir bunlar''