Adem Kadam - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçmişin ihtişamıyla yetinilmemesi, mazi ile övünerek, tarihle gururlanarak, atalara övgüler düzerek bugünün geçiştirilmemesi gerektiğini belirterek, ''Bugün yapmamız gereken şudur: Bir tarihe bakacak, bir de bugüne bakacak ve kendimize 'neden' sorusunu kuvvetli şekilde soracağız'' dedi. Erdoğan, ''Şunu görmek durumundayız; Hazreti Peygamber, Kabe içindeki Hübel'i kırmadan önce, zihinlerdeki Hübel'i parçalamıştı. Zihinlerde, gönüllerde, kalplerde putlar kırılınca, arkasından Mekke fethedilmiş ve Kabe putlardan temizlenmişti. İşte bugün, 'neden' sorusunu sorarak, eğer varsa, zihinleri putlardan temizlemek gerekiyor'' şeklinde konuştu.
     Başbakan Erdoğan'a, Mekke Ümmü'l-Kurra Üniversitesince fahri doktora unvanı verildi. Düzenlenen törende konuşan Erdoğan, başbakanlığı süresince gerek Türkiye'nin değişik üniversitelerinden, gerek Türkiye dışındaki birçok üniversiteden kendisine fahri doktora unvanları tevdi edildiğini belirterek, ''Elbette her birisinden dolayı büyük gurur duydum. Ancak, bugün burada tevdi edilen fahri doktora unvanı benim için çok farklı bir anlam taşıyor ve çok farklı bir gururu, heyecanı yaşamama vesile oluyor'' dedi.
     Mekke'nin birçok vasfı bulunduğunu ifade eden Erdoğan, Mekke'nin, Hazreti İbrahim'in, Hazreti İsmail'in, Hazreti Hacer'in şehri olduğunu söyledi.
     Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
     ''Mekke, Beytullah şehri. Mekke, Hazreti Peygamber'in doğduğu, büyüdüğü, hicret etmek zorunda kaldığı ve ardından fethettiği şehir. Miladi 622'de, Peygamberimiz Mekke'den çıkarken, devesini Harem-i Şerif'e doğru döndürüp, mahzun bir şekilde Mekke'ye şöyle seslenmişti; 'Ey Mekke, vallahi sen Allahü Teala'nın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Rabbim katında en sevgili olansın. Bana senden daha güzel, daha sevgili yurt yoktur'... En önemlisi de, Mekke bir Kur'an şehri, vahiy şehri...
     'İlim, müminin yitik malıdır, nerede bulursa almalıdır' diye buyuruyor Hazreti Peygamber...
     O dönemde, Darü'l-erkam ile ilim yolculuğumuz yine burada, Mekke'de başladı ve 14 asır boyunca da Mekke, dünyanın en büyük ilim merkezlerinden biri oldu.
     Her çağda, her dönemde, neredeyse tüm alimlerin yolu mutlaka Mekke'ye uğradı ve gelenler, kendilerinden bir şeyler bırakıp gittiler, daha çok da buradan ilim almak suretiyle ilmi çoğaltarak gittiler.
     Allah Resulu'nün, 'ilim şehrinin kapısı' dediği, Hazreti Ali'den İbn-i Arabi'ye, İmam Şafi'den İbn-i Batuta'ya, Ebu Hüreyre'den İbn-i Cüreyc'e kadar nice alim Mekke'den gelip geçtiler.
     İşte böyle mükerrem bir şehirden, böyle bir şehrin üniversitesinden fahri doktora unvanı alıyor olmak, beni tarifsiz şekilde heyecanlandırıyor ve gururlandırıyor. Üniversite yönetimine, değerli hocalara, sevgili öğrencilere, bu fahri doktora unvanından dolayı en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Bu doktora unvanını, nefes alıp verdiğim sürece büyük bir gururla taşıyacağımı da burada ifade etmek istiyorum.''
    
     -''GEÇMİŞİN İHTİŞAMIYLA YETİNEMEYİZ''-
    
     Konuşmasını, ''Bizim ortak medeniyetimizin gerçekten son derece parlak bir geçmişi var'' ifadesiyle sürdüren Erdoğan, ''Siyasi, askeri, iktisadi başarılardan öte, bizim medeniyetimizin, dünya bilim ve sanatına her asırda önemli katkılarda bulunduğunu'' belirtti.
     ''Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, Bağdat, Şam, Kahire ve İstanbul'un'', bugünün bilgi birikimine eşsiz katkılar sağladığını anlatan Başbakan Erdoğan, ''Öyle bir ilim aşkı vardı ki Endülüs'te, bir kitabın varlığına ilişkin sadece bir söylenti duyan alimler, o kitabı bulmak için, deve üstünde, at üstünde, yaya olarak aylarca, yıllarca sabırla seyahat ediyorlardı. İskenderiye'de, Kurtuba'da, Bağdat'ta, Konya'da, İstanbul'da dillere destan, emsali olmayan kütüphaneler oluşmuştu'' dedi.
     Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
     ''Şimdi ben şunu burada açık açık söylemek durumundayım... Geçmişin ihtişamıyla yetinemeyiz. Mazi ile övünerek, tarihimizle gururlanarak, atalarımıza övgüler düzerek bugünü geçiştiremeyiz. Bugün yapmamız gereken şudur sevgili kardeşlerim; bir tarihe bakacak, bir de bugüne bakacak ve kendimize 'neden' sorusunu kuvvetli şekilde soracağız. Şunu görmek durumundayız; Hazreti Peygamber, Kabe içindeki Hübel'i kırmadan önce, zihinlerdeki Hübel'i parçalamıştı. Zihinlerde, gönüllerde, kalplerde putlar kırılınca, arkasından Mekke fethedilmiş ve Kabe putlardan temizlenmişti. İşte bugün, 'neden' sorusunu sorarak, eğer varsa, zihinleri putlardan temizlemek gerekiyor.''
     (ADM-BİL-KAK)