Kitleler bir takım “hassasiyetleri” nedeni ile harekete geçirilebilirler.

Bizde bu genellikle “milli” veya “dini” hassasiyetlerdir.

Milli hassasiyeti galeyana gelen bir genç Hrant Dink ’i vurur.

Dini hassasiyeti galeyana gelen bir grup Madımak otelinde insanları yakar.

Esasen tarihimiz bu hassasiyetlerin biriyle ya da birkaçı ile harekete geçmiş insanların yaptıkları eylemlere hiç yabancı değildir. Kubilay olayı, 6-7 Eylül olayları, daha yakın zamanda Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya katliamları da hep benzer hassasiyetlerle açıklanmaya çalışılmıştır. Daha doğrusu açıklanamamıştır. Çünkü bütün bu eylemlerin ortak tarafı şudur: Genellikle o karmaşada gerçekleştirilen cinayetler aydınlatılamamış, failler bulunamamıştır.

Yani bu hassasiyetler faillerin bulunamamasının kılıfı olarak iş görür.

Genellikle bu tür karışıklıkların sonunda tek tek katılımcıların aklına bile gelmeyecek vahşilikte cinayetler gerçekleştirilir.

Bu, “gözü dönmüş kitle” klişesidir.

Oysa hepimiz biliriz ki kendiliğinden gelişen bir harekette kalabalık birileri çok ileri gitmeye çalışsa bile yine içlerinden birileri; “yahu yapmayın!” der “yapmayalım!” der. Araya girer veya en azından kendisi geriye çekilir. İşin içinde provokatörler olabilir ve onlar biraz daha ileri gidilmesine neden olabilir ama o “son an”, o vahşi cinayet, insanlık dışı tavır, yakma, taşla ezme, üzerinden araba ile geçme gibi insanlık dışı davranışlar asla sıradan kalabalığın, sıradan üyeleri tarafından gerçekleştirilmez. Son vuruşu bu iş için önceden görevlendirilmiş birileri yapar ve asla kendiliğinden değildir.

Ve işte o kişiler daha sonra asla ele geçirilemez. Suç kitlelerin üzerine kalır veya birkaç günah keçisi bulunur. Zaten kullanışlı eblehlerin hassasiyetlerinin kaşınmasının sebebi de budur, maksat hasıl olur.

Şimdi son iki haftadır yeni bir “hassasiyet” cinayetleri izliyoruz, hala da arkası kesilmedi.

Yine garip bir durum söz konusu.

Daha şurada birkaç ay önce Türkiye partisi olmaya çalışan, %10 sınırına gelmesine ramak kalmış, hiç beklenmedik illerden oy alabilen bir partinin cumhurbaşkanı adayı “temiz yüzlü” genç cumhurbaşkanı adayı aniden deliriyor ve ortalığın karıştırılması talimatı veriyor. Hem de ölümüne. Öcalan ile görüşüp onun “Kobani kuşatması yalnızca sıradan bir kent kuşatması değildir (…) bu katliam girişimi amacına ulaşırda hem süreci sonlandıracak hem de yeni bir darbenin temelleri atılacaktır” açıklamasından vazife çıkarıp bu açıklamayı “sokakları kan gölüne çevirin” anlıyor. Demirtaş “ayağına sıkıp” yarattığı olumlu imajı yerle bir ediyor, HDP Türkiye ’nin batısında yeni yeni “şirin gözüktüğünü” unutup nefret odağı oluyor. Parti kapatma davası zorlaştırılmamış olsa birkaç saat içinde kapatılmasına neden olacak tavır sergiliyor. Üstelik ölen de öldürülen de Kürt...

İlk iki gün amaçlarına ulaşamıyorlar, ölümlerin hiçbirini polisin üzerine atamıyorlar. Polis sakin davranıyor. Bakıyorlar ki provokasyon yetersiz, bu kez direkt polis vuruyorlar.

Şimdi bunlar kendiliğinden gelişmiş, hassasiyetler galeyana gelmiş kitlelerin işi olabilir mi? Ülkemizde kullanışlı ebleh sıkıntısı olmadığından sokaklar bir anda işgal edilir. Talan edilir. Bunlar kendi akışı içinde spontan olabilir, o bölgenin birikimi, kültürü buna el verebilir. (Ne yani Nişantaşılılar Toma yakmadı mı?)

Ama…

Ama kurban eti taşıyan 14-15 yaşında genci öldürmekle kalmayıp ölüsüne işkence ederek kafasını taşla ezmek, yine o yaşlarda 3 genci sadece balkondan aşağı atarak öldürmekle yetinmeyip bir de aşağıda kafalarının üzerinden arabayla geçmek…

Hayır!

İşte bu spontan değildir. Bu profesyonel provokatör işidir.

İşte bu Başbakan ’ın da söylediği “Lawrence”lerin işidir.

10 gün ortalık kan gölüne çevrildi, ATM ’ler yağmalandı, belediye hizmet binaları, okullar yakıldı. Peki, bundan o “temiz yüzlü genç” ve Türkiye partisi olma yolundaki parti ne kazandı?

Şimdi girsin seçime bakalım kaç oy alıyor?

Barış süreci ne kazandı?

Yapılanlar “yahu bunlar vahşiler, hem hizmet isterler hem belediye yakarlar, hem eğitim isterler hem okul yakarlar, bunlarla barış mı olur? Vergi vermezler, elektrik su ödemezler, asalak bunlar, sallandıracaksın bunları!” diyen Türk faşistlerini haklı çıkarmaktan başka ne işe yaradı?

Kim bilir belki de amaç zaten onları haklı çıkarmaktı.

Olayın arka planı çok daha karmaşık tabi:

Aylardır ABD ve AB ’nin “Barış süreci sona ersin”, “Türkiye Suriye batağına girsin” çabaları,

PKK ’nın Efrin, Kobane ve Cezire ’de kanton kurup sosyalizmcilik oynaması, beğenmediği Kürtleri bölgeden kovması, ama kanton memurlarına maaşını Esad ’ın vermesi gibi konuların her biri ayrı bir yazı konusu.

Ben sadece yıllardır bize “hassasiyetleri nedeniyle kendi kendine hareket eden insanlar” aldatmacasının bu olaylarda nasıl kullanıldığını anlatmaya çalıştım.

Twitter: @kalemciler