IŞİD saldırıları iki aydır yoğunlaştı, özellikle de sınırlarımıza 300 metre kadar yakınlaşınca ki bu aynı zamanda NATO ’nun da sınırıdır, kaçınılmaz olarak gündemin tam ortasına oturdu.

Herkes bölgede neler olduğunu anlamaya çalışıyor, elbette bölgede çok şey oluyor ve IŞİD o çok şeylerin bir parçası.

Birkaç gündür Habertürk yazarı Ecevit Kılıç ’ın 9 maddede özetlediği “Kobani ’de son durum” yazısı okunuyor. Oldukça güzel bir özet, bölgenin durumunu tek bir kare fotoğrafla yansıtıyor. Fakat film çok daha karmaşık ve senaryosu da oldukça özgün. Önceki terör örgütü filmlerine hiç benzemiyor. IŞİD ’ın benzer terör örgütlerinden ne kadar farklı olduğunu birisi araştırsa siyasi literatüre büyük bir katkıda bulunmuş olur.

Mesela bugüne kadar hiçbir kendine İslami sıfatını yakıştıran “İslami Terör Örgütü”  bu kadar çok Müslüman öldürmedi. Kendine yakıştıran diyorum çünkü asla "İslam" terörizmle bir anılamaz. Bu ancak bir hezeyanlar silsilesinin sonucudur. ( Bir müslümanın bir başka insanı öldürmesinin tüm insanlığı öldürmesi gerçeğine bir başka fasılada ayrıca değinmeli..)

IŞİD ’ın oluşum süreci de oldukça karmaşık. Tamam, Maliki ’nin Irak ’taki Sünnileri mağdur etmesi çıkış noktası ama nüveleri daha geriye gidiyor. Bölge dengelerini hiç anlayamayan ABD, 2003 ’de Irak ’a harekât düzenlediğinde daha sonra IŞİD olacak güçlerin de temelini attı, bundan sonra örgüt farklı uluslararası ve bölgesel güçler tarafından oluşturuldu ya da en azından müsamaha gördü. IŞİD ’nin kurulmasına katkıda bulunan her aktör bu cihatçı örgütü kendi amaçları doğrultusunda desteklemek için farklı gerekçelere sahipti. ABD, örgütü bölgeyi istikrarsızlaştırmak için kullanmak istiyordu. Suriye hükûmeti, IŞİD ’a destek vererek “Özgür Suriye Ordusunu” yenmek ve muhalefeti bölmek istedi. İran da Esad ’ın bir müttefiki olarak aynı nedenle destek verdi fakat daha sonra IŞİD ’a karşı Kürtlere ilk silah veren de İran oldu. Öte yandan Mesut Barzani ’nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) Kobani ’de konumunu güçlendirmek istedi ve bu nedenle Türkiye ’de bulunan PKK'ya yakın Demokratik Birlik Partisini (PYD) güçsüzleştirmek istedi.

Türkiye ise maalesef en fazla arada kalan ülke oldu.

Arap Baharı başlamadan önce, Türkiye bölgede oldukça başarılı bir açılım sergilemişti, yıllardır sırtını döndüğü bölgede bir istikrar ve demokrasi örneği olmuştu. Mayın tarlaları temizlenmiş, yıllardır sadece kaçakçıların ve teröristlerin güzergâhı olan yollar artık ticaret ve turizm yollarına dönüşmüştü. Yüz binlerce kişi Türkiye ’yi neredeyse günlük olarak ziyaret ediyordu. Ama bu güzel günler çok uzun sürmedi, önce Arap Baharı başladı daha sonra da Arap Baharı en kısa zamanda kışa çevrildi. Şimdi bir iki günde yüz binler geliyor ama sığınmak için.

Bunun sorumlusu kuşkusuz Türkiye değildir ve bundan en fazla zarar gören de Türkiye ’dir. Başlangıçta Arap Baharına destek veren ama daha sonra bölgede İslami ağırlıklı siyasi oluşumların iktidara geldiğini görünce yan çizen Batı ’dır. Oysa herkes bilir ki Ortadoğu ’nun neresine sandık koyarsanız koyun, İslami rengi olmayan hiçbir parti iktidara gelemez. Ama bunların hepsini de “şeriatçı” sanmak Batı ’nın en büyük yanılgısıdır.  Ya buna razı olacaksınız ya da demokrasiden vazgeçeceksiniz. Batı demokrasiden vazgeçmeyi tercih etti.

Şimdi Türkiye, içeride barış elini uzattığı Kürtlerin akrabalarının sınırının hemen ötesinde katledildiğini görmekte ancak fazla bir şey de yapamamaktadır. Öte yandan sözde “IŞİD karşıtı koalisyon” da Kürtlere havadan destek vermekte, piyadeliği bölge ülkelerinden beklemektedir. Türkiye ’nin böyle oldubittilerle işi olmaz. Doğrudan Suriye ’ye girmek Türkler ve Araplar arasında Kürtleri de IŞİD ’ı da aşan bambaşka sorunlar çıkaracaktır, Türkiye bu sorumsuzluğu Irak ’ta yapmadı, şimdi de yapmaz. Ayrıca başlangıçta Esad gidecek diyerek Türkiye ’ye destek veren Batı ’nın iki yıl içinde nasıl kıvırtıp mülteciler dâhil tüm sorunları Türkiye ’ye yıkıp kaçtığını Türkiye henüz unutmadı.

Bu arada iki yıla yakın bir zamandır hükümetin ilmek ilmek işlediği, risk aldığı barış süreci de bir avuç soytarı tarafından heba edilmeye çalışılıyor. Türkiye bıraksa aslan parçaları IŞİD ’ı yer ile yeksan edecekler ama Türkiye bırakmıyor! Onlar da şimdilik dükkânları yağmalayıp, belediye otobüslerini yakıyorlar. Sokağa çıkma yasağı ilan ettirdiler, biraz daha uğraşırlarsa 12 yıldır özledikleri sıkıyönetim ve tanklara da kavuşacaklar.

Yılların Ayn El-Arap bölgesine Rajova deyip Afrin, Kobane ve Cezire adında 3 kanton kurmuşlar ve orada “büyük bir demokrasi deneyimi” yaşıyorlarmış. Ama hain Türkiye IŞİD ’a destek vermiş ki Kürtlerin bu büyük demokrasi tecrübesi yok olsun. Şimdi edindikleri demokrasi tecrübesi ile bunu protesto ediyorlar. Okul, ambulans, belediye otobüsü yakarak, polise molotof atarak…
Eee, demek ki kanton demokrasisi de böyle bir şeymiş…

Twitter: @kalemciler