Karşıtı kapitalizme bile malzeme olan sol düşüncenin geleceği tartışılmaya devam ediyor.

Haşmet Babaoğlu, Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde konuyla ilgili düşüncelerini paylaştı.

İşte Haşmet Babaoğlu'nun bugünkü yazısı..

Solculuğun tarihi hayal kırıklıklarının tarihidir. Ama solcuların bunu anlama çabaları da baştan aşağı hayal kırıklığıdır.

Acı gerçeği söyleyeyim: Solculuk, artık sola dahi inanmamaktadır! Bir bakın, göreceksiniz; bugün en sert sol eylemler bile mukadder başarısızlık hedefine göre gerçekleşir. Eylemlerin "öfke nöbeti"nden öteye gitmeyişi de bundandır.

Zizek bu hale "kalıcı pasifliğe kusursuz bir örnek olarak aktiflik" derken, haklıdır.
Manzara şudur: Sahada müzmin mazlumluk veya kontrolsüz şiddet; teoride müzmin gevezelik veya ideolojik sofuluk.

Dikkat edin, en geniş anlamıyla "sol"dan söz etmiyorum, bir siyasi pratik olarak "solculuk"tan söz ediyorum.

Öyle bir çağdayız ki, pek çok meseleyi bir arada tartışmaya mecburuz.
O halde, solculuğun içinde debelendiği "büyük çaresizliği" de tartışmalıyız.
Neden? Çünkü Tahrir İsyanı'ndan Kürt siyasal hareketine kadar pek çok yerde bu problemin sonuçlarıyla karşılaşıyoruz.

Bir tek Latin Amerika'da bu çemberi aşmaya çalışan yeni girişimler var, onlar da şimdilik bize uzak kalıyor.

Mesele şu...

Halktan bu kadar söz edip halkın neden kendisine itibar etmediğini veya yakınlık duymadığını samimi biçimde sorgulamayan; bazen "milliyetçi" kisveyle geniş kitleleri kandırarak yanına çekmeyi başarı sayan bir eylem çizgisinden söz ediyorum.

Bu engeli aşmak için solcular "kendi halk"larını inşa etmeye kalkışırlar.
Fakat bunu becerebildiklerinde ya iktidarı ele geçiren darbeciler olup çıkarlar ya da asla iktidar sahibi olamayacak bir toplumsal azınlığa dönüşürler.
Tabii bu söylediklerimi mesela Bolşevik devrimin aslında bir darbe olduğunu asla kabul etmeyeceklere anlatmanın âlemi yok! (Onların "devrimci kanatlanış" dedikleri halkın tepesinde uçmaktır!)

Ama diğerleri oturup şöyle bir düşünebilseler keşke!

Bir de entelektüel - akademik solculuk var, malum.
Hâlâ bu nasıl bir şey diye merak eden varsa, anlatayım...
"Ateşle oynamayalım! Maksat hava olsun, kütüphane raflarını yayınlarımız doldursun" solculuğu...
Küçük burjuva vicdanını "seçkin bir hüzün"le okşama çabası...
Mahallenin duvarlarını yüksek tutup içerde keyfine bakma sanatı...

Ama Aydınlanma'nın çocuğu bütün bu solculukların sonuna gelindi.
En geç on beş yıl sonra dünyanın her yanında bambaşka bir "sol" hareketlilik başlayacak.
Bunun belirtileri şimdiden gözlemlenebiliyor.
Yoksulluğu yüceltmeyen ama sade bir hayatı öneren...
İnanca karşı değil, inançlı...
Halkçı değil, halktan...
Kaybetmeye övgüler düzmeyen ama kazanınca da kendini kaybetmeyen bir sol...
Belki bugüne kadarki anlamıyla ne sol, ne sağ ama küresel adalet için sağlam bir yol!